Bu uzak Japon takım adalarının halkı mutluluk içinde yaşarken bir nankörlük girdabına kapılmasaydı bu yazıyı yazmazdım. Şöyle, müsaadenizle izah edeyim. Japonya’nın en güneyindeki bu adalar grubu kuzeydekiler soğuktan titreye dursun, yaz kış 18 derecenin altına düşmezmiş. Karateyi bu adalarda bulmuşlar. Tabii adalardaki mutluluk halinin karateyi keşfetmeyle pek ilgisi yok. Asıl saadet kaynağı buraların halkının dünyanın […]
Bu uzak Japon takım adalarının halkı mutluluk içinde yaşarken bir nankörlük girdabına kapılmasaydı bu yazıyı yazmazdım. Şöyle, müsaadenizle izah edeyim. Japonya’nın en güneyindeki bu adalar grubu kuzeydekiler soğuktan titreye dursun, yaz kış 18 derecenin altına düşmezmiş. Karateyi bu adalarda bulmuşlar. Tabii adalardaki mutluluk halinin karateyi keşfetmeyle pek ilgisi yok. Asıl saadet kaynağı buraların halkının dünyanın en uzun yaşayanları oluşu. Bunu neye mi borçlular muhtelif iddialar var. Bilim insanları denilen zevat, sadece bu adalarda yetişen, insanlar tarafından yenilen bir bitkinin yapraklarına takmış. Bir de halkın beslenmek için sadece adalarda yetişen ürünlere ve denize yumulmalarına bağlamışlar bu uzun yaşama döngüsünü.
Fakat bana sorarsanız bunlar hep dünyaya mikroskop merceklerinin arkasından bakmaya alışık olduklarından gözlerini açıp etrafa bakmayı akıl edemiyorlar. Yani hepten palavra.
Göremedikleri şey 47 bin askeriyle ABD’nin 1945’ten bu yana onları koruduğu. Allah göstermesin ya Çin gelip işgal etseydi bu adaları. Okinawa’da kimse o zaman uzun yaşamaktan, ılıman ikliminde güneşlenmekten falan bahsedebilecek miydi, ya da bitki örtüsünden şundan bundan? İşte nankörlük burada başlıyor. İzliyorum, son bir kaç yılda bu adaların ahalisi sokağa dökülüp “Go Home Yankii, askeri üslerinizi de alıp gidin!” diyor. Hiç olacak iş mi bu şimdi?
Adamlar bu adalarda demokrasiyi hakim kılabilmek için çok uğraşmışlar 2. dünya savaşı sırasında verdikleri “tedrisat” sırasında nüfusun yarısı telef olmuş. Normal, eğitim zayiatı sayılmalı. Demokrasi dediğin öyle kolay yeşermiyor. Sonra 27 yıl adalarının idaresini de ellerinde tutup onlara demokrasinin yolunu yordamını bir daha akıllarından çıkmamacasına öğretmişler. Arada başka yerlere de demokrasi ihraç etmek gerekmiş. Mesela Vietnam. Onlar da komünizmin pençesine düşmesin diye çok uğraşmışlar. Bu adalarındaki üslerinden bombaları alıp alıp yağdırmışlar ama nafile. Komünist kısmı bombalara bağışıklı çıkmış.
Gel zaman git zaman bu adaların halkı Amerikan askerlerine karşı homurdanmaya başlamış. Yok birilerini öldürmüşler, kızlarına tecavüz etmişler falan. Çevreyi mahvediyorlarmış, gürültü kirliliği yapıp, adaları yaşanmaz kılıyorlarmış filan. Hepsi yalan, hem doğru olsa ne olur? Bu kadar kusur herkeste bulunur. Bunlar velinimetini inkar eden nankörler işte. Sen gel bizim Adana’daki esnafımıza, Konya’daki züccaciye dükkanlarına sor bakalım, yabancı asker nasıl ağırlanırmış anlatsınlar sana.
Hem Başbakanınız Şinzo Abe hakikatin farkına vardı. Neymiş o çiçek çocuk ayakları, pasifizim falan terk etti gitti onları. Japonların erkek olduğunu hatırlattı dünyaya. Bu Rusların, IŞİD’in ne yapacağı belli olmaz, icabında biz de Fizan’a bile asker göndeririz dedi. Sağ duyulu adam vesselam.
Sevgili Okinawa halkı siz de gerçeklerin farkına varın, uzun yaşamınızı kime borçlu olduğunuzun bilincinde olun. Demokrasinin yeşermesi öyle kolay değil bir ülkede. Bazı fedakarlıklar gerektiriyor. Bakın ABD yıllardır Afganistan, Irak gibi ülkelerde de bunun için uğraşıyor, ama zor, yerleşmiyor bir türlü. Çünkü halkın kafası almıyor. Halbuki ABD bilimsel esaslarla çalışıyor. Önce hedef ülkeyi dünya gözünde boka batıracaksın, sonra tepesine bomba yağdıracaksın, sonra biraz hardal sosu ekleyip, çalkalayıp, demokrasiyi kuracaksın. Siz o Blair densizine bakmayın, “Saddam gittikten sonra ne olacağı bilmiyorduk” falan. Bunlar deli saçması. Bal gibi herkes biliyordu, demokrasi! Elbette demokrasi inşaa edilecekti. Ama işte bazı bünyelerin kabul etmesi uzun zaman alıyor. Ne yaparsın tıp buna çare bulamadı henüz.
Efendim, Türkiye’deki seçimler mi dediniz? Ben pek anlamam o işlerden ama şunu anımsatayım: Dünya saatte 1670 km. hızla kendi ekseni etrafında, 108.000 km. hızla güneşin etrafında dönmeye devam ediyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.