AKP, Petrol İş yönetimini ele geçirince sendika içinde operasyon başlattı
AKP’nin sendikal alan operasyonlarında en son hedef Petrol-İş oldu. Petrol-İş Genel Kurulu’nda AKP’ye yakınlığıyla bilinen Ali Ufuk Yaşar’ın genel başkan seçilmesinin ardından sendika içinde operasyon başladı. Sendikada örgütlenme uzmanı olarak görev yapan, aynı zamanda Sendika.Org yazarları arasında yer alan Nuran Gülenç işten çıkarıldı. Gülenç, kadın kimliğinden ve duruşundan dolayı işten çıkarıldığını, alanda sürekli mobbinge uğradığını, bu süreçte kendisine sahip çıkanların da yine kadınlar olduğunu söyledi
Sendika.Org: Ne zamandır Petrol İş’te çalışıyordunuz?
Nuran Gülenç: Petrol İş Sendikası’nda örgütlenme uzmanı olarak 19 aydır çalışıyordum. Daha öncesinde Deri-İş Sendikası’ndaydım. Toplam 15 yıl süren sendikal alanda örgütlenme üzerine bir deneyimim var.
Bu süre içinde Petrol İş’te nasıl bir çalışma ortamı vardı?
Ben Petrol-İş’te çalışmaya başladıktan sonra sendikal duruşları birbiriyle tamamıyla zıt iki anlayış olduğunu fark ettim. Zaten iki ayrı listenin oluşturduğu karma bir yönetimdi. Bu iki anlayışın çatışmanın en sıcak yaşandığı yerlerden biri de örgütlenmeydi.
Bir sendikanın sendikal hareketin hangi kanadında yer aldığı aslında örgütlenme faaliyetlerindeki politikalarınızda ortaya çıkar. Petrol-İş Sendikası da bildiğimiz gibi, bu işi sırtını ve gücünü işçiye dayayarak yapan sendikalar arasındaydı, ayrıca kadın dostu bir sendikal anlayışa sahipti. “Şimdiye kadar” diye vurgulamak durumundayım çünkü yeni yönetimle bu anlayışın ortadan kalktığını düşünüyorum.
Petrol- İş içinde sıkıntılar ne zaman başladı?
Ali Ufuk Yaşar tarafından, işe girdikten sonra bana sorulan “Sen de feminist misin?” sorusuyla başladı ve alana çıkıp örgütlenme yaptığım oranda da arttı. Şimdiki genel başkan Ali Ufuk Yaşar o zaman genel sekreterdi. Sendika başkanı ise demokrat kişiliği ile bildiğimiz Mustafa Öztaşkın’dı.
Bu iki sendikal anlayış çatışmasının en çok hissedildiği yer de elbette ki örgütlenme alanıydı. Sahaya çıkmaya başladığımda mobbing süreci başladı. Alana çıkmam, işçilerle temasım, şubelere gidip gelmem hep problem oldu. O dönem, benim bağlı olduğum örgütlenme sekreteri Nimetullah Sözen’di. Ancak, Ali Ufuk Yaşar, hiç kimseyi tanımıyor, kendi doğrularını etrafa dikte etmeye çalışıyordu. Sendika içinde tek adam olma eğilimi olan bir yöneticiydi. Kişisel hırsları ve ihtirasları olan tek tek insanlara kin güden, onlarla uğraşan biriydi. Ben çalışmalarımı servis sekreterimle yapardım ama her seferinde yaptığım örgütlenmelerde Ali Ufuk Yaşar’ı karşımda bulurdum.
Eylül başında genel kurul yapıldı, yönetim değişti, bir önceki yönetimden AKP’ye yakınlığı ile bilinen Ali Ufuk Yaşar genel başkan oldu. Yine eski yönetimde genel yönetim sekreteri olarak görev yapan ve MHP’li kimliği ile bilinen Ahmet Kabaca genel sekreter olarak seçildi.
Nasıl bir mobbing vardı üzerinizde?
Sevmediği bir insansanız sizi yok sayıyordu. Sizi geçerek, servisinizde çalışan daha işe yeni girmiş insanlara bağırıyor çağırıyor, hatta işten atmakla tehdit ediyordu. Ben ne zaman sendikanın dışında olsam arıyor, telefonla arıyor -hep telefonla arardı- onun haberi olmadan sendikadan dışarı çıkamayacağımı söylüyor, sendika şubelerine girmemden rahatsız oluyor, ondan habersiz şubelere gitmemi yasaklıyordu.
Mesela, bir ilaç fabrikasında örgütlenme çalışması yürütüyorduk, mümessillerin ve üretim işçilerinin aynı işkolunda gösterilmesi nedeniyle çoğunluğu alamıyorduk. O dönemde hem alanda verdiğimiz mücadeleyle hem de bakanlıkla yaptığımız görüşmelerle, bakanlık iki işkolunu bir birinden ayırdı. Bu sayede çoğunluğu sağlayabildik ve tespit başvurusu yapabildik. Bu olay normalde, sevinçle karşılanacak bir olaydı ama Ali Ufuk Yaşar beni fırçaladı ve bir daha bakanlığı aramamamı, bunun bana yasakladığını, söyledi.
Sahada kadınların sorunlarını yansıttığım için de mobbinge maruz kaldım. Bir kadın işçinin maruz kaldığı cinsel tacizi sonlandırmak için müdahale ederek, şirket CEO’su ile yöneticiler adına toplantı almak için aradığımda “Siz kim oluyorsunuz da CEO’yu arıyorsunuz, haddinizi bilmiyorsunuz” söylemi ile karşılaştım.
Yine bir işyerinde, işçilere mobbing yapan, sendika üyeliğinden istifaya zorlayan yöneticiler hakkında diğer iki yöneticinin imzası ile dava açılmıştı. Ancak Ali Ufuk, beni telefonla aradı kendimi ne zannettiğimi, nasıl işveren yöneticileri hakkında nasıl dava açtırdığımı söyledi. Daha sonra bağırarak bunun hesabını benden soracağını, söyledi.
Şehir dışında olduğum bir dönemde bir işyerinde çoğunluk sağladık, başvuru yapılması için yazışmanın yapılmasını arkadaşıma bildirdim. Üç gün sonra sendikaya geldiğimde Ali Ufuk’un başvuruyu yaptırmadığını öğrendim. Diğer yöneticileri haberdar ettiğimde, şaşırdılar. O zamanki genel başkan Mustafa Öztaşkın’ın araya girmesi ile başvuru yapıldı. Tek şansımız, bu üç gün içinde tek bir işçi işten atılmamış olmasıydı. Bu ve benzeri daha pek çok davranışa maruz kaldım.
Genel kuruldan sonra “örgütlenme politikalarının” ipuçları belli olmaya başladı. Ali Ufuk Yaşar ve ekibi işyerindeki işçilerin yüzde 70’ini üye yapmadan bakanlık işlemlerinin başlatılmayacağını söylemeye başladılar. Yani, bakanlık barajlarını az bulmuşlar, barajı yükseltmişler. Örgütlenme uzmanları bunu çok iyi bilir; çoğu kez yüzde 50 +1 i almak ya da yüzde 40’a ulaşmak için bazen son işçi alınıncaya kadar dokuz doğurulur, çünkü size inanmış sendikaya üye olmuş işçiler işten atılma ve baskının binbir türü ile karşı karşıyadır. Ama yeni yönetime bu baraj az gelmiş olmalı ki barajı yüzde 70’e çıkarmışlar. Bunun adı esasında örgütlenmemektir.
İşten çıkarılmanız nasıl oldu peki?
Son bir ayda genel sekreter Ahmet Kabaca bana, aslında benim işe alınma döneminde zaten kendilerinin kadın örgütçü fikrine sıcak bakmadıklarını ve alanda kadın örgütçü olmaz diye düşündüklerini, söylemişti. Tabii benim işe alındığım dönemde çoğunluk onlarda olmadığı için bu yüksek fikirlerini uygulamaya sokamamışlar; biliyorsunuz bu ayrımcılık suçudur.
Sendikanın örgütlenme politikasını değiştirecekleri söylemi dillerine pelesenk olmuştu. Ama bunun nasıl bir politika olduğu ayrıntıları hiç ortaya dökülmedi. Benim için oldukça net, mevcut pratiğim ve birikimim bunu anlamak için yeterli. Ama kendiler bu örgütlenme politikasının ayrıntılarından söz etmiyorlardı.
Bana benimle çalışmayacaklarını bildiren genel sekreter Ahmet Kabaca oldu. İstifa edip etmeyeceğimi, parasal bir anlaşma yolunun olup olmadığını sordu. Ben de istifa etmeyeceğimi, çalışmak istediğimi ve hiçbir şekilde anlaşmayacağımı bildirdim. Hak ettiğim neyse dava sonucunda alacağımı ilettim. Bunun üzerine 2 Kasım’da seçimlerin hemen ertesi günü işten atıldım.
Benim yazılı gerekçemde “örgütlenme politikası değiştirildiği için benim pozisyonumda birine ihtiyaçları kalmadığı” yazılıydı. Yani sendikanın artık örgütçüye ihtiyacı yokmuş. Ama bunun altında yatan nedenlerden biri kadın örgütçü oluşum, biat etmeyen duruşum. Sonuçta işçilerle temas eden benim, işçiler sizin kimliğinizde, söyleminizde, duruşunuzda sendikal örgütlenmeye ve sendikaya inanıyor. Onların yarı yolda bırakılmasına, atılıp satılmasına göz yumamıyorsunuz, rahatsız oluyorsunuz ve müdahale ediyorsunuz. Bütün yapmış olduğum örgütlenme çalışmalarında alanda işverenlerle uğraşırken işçilerin karşılaştığı sorunlara çareler ararken diğer tarafta, merkezde özellikle şimdiki genel başkana karşı da mücadele etmek zorunda kaldım.
Peki sizin çıkarılmanıza yönetimden tepki gösteren olmadı mı?
Sendikanın yeni yönetiminde bir koalisyon söz konusu. CHP’li kimliği ile bilinen biri ve bir HDP’li yönetici yer alıyor. Benim servisimin sorumlu yöneticisi Batman Şube’den gelen HDP kimliği ile bilinen Mustafa Mesut Tekik. Sonradan öğrendiğime göre, benim çıkarılma kararım üçe iki verilmiş. Bu tabloya baktığımızda, Mustafa Mesut Tetik’in çalışabileceği uzmanı belirleyebilme yetkisi yok. Hangi yöneticinin kimle çalışacağına Ali Ufuk Yaşar karar veriyor. Üçe iki kalmışlar ama bu koalisyon oluşturulurken bunun böyle olacağı belliydi. Burada, böylesi bir tablonun içine niye dahil olduklarının sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu yönetimde, kararlar Ali Ufuk Yaşarın talepleri doğrultusunda alınıyorsa HDP’li ve CHP’li yöneticin nasıl bir varlığından söz edilebilir. Madem çıkarılmamam yönünde kanaat bildirdiniz, koalisyonda hiç mi söz hakkınız yok. Madem Ali Ufuk Yaşar’ın dediği olacak, siz niye bu yönetimdesiniz, sendikal çizginin 180 derece kaydırılmasının nasıl oldu da aracı oldunuz? Bunları tartışmayı kendi örgütlerine bırakıyorum.
Muhalif sendikalara yönelik AKP operasyonunda Petrol İş ile değildi ve hedefte olduğu biliniyordu. Bu duruma gelinene kadar hiçbir önlem alınmadı mı?
Petrol-İş Sendikasının kaybedilmesi, AKP’nin sendikal alan operasyonlarından biri. Bu operasyonların baş aktörü de bildiğiniz gibi Türk-İş. Türk-İş’e muhalif sendikaların bir araya gelerek oluşturduğu ve çok da varlık gösteremeyen Sendikal Güç Birliği’nin iki lokomotif sendikası vardı. Biri Petrol-İş, diğeri Hava-İş. Geçtiğimiz yıllarda Hava İş elden gitti. Şimdi de Petrol-İş. Petrol-İş’teki süreç, şubelerin tek tek kaybedilmesi ile başladı. Sendika tabanında AKP ve MHP’li kadrolar güçlendi. Ardından da sıra genel merkeze geldi. Var olan yönetimin bunu kestirebilmesi gerekiyordu. Çok daha erken önlem alınmalıydı. Onlar da bunu yapmakta yetersiz kaldılar.
İşten çıkarılmanızın işçiler üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
İşten çıkarıldığımı hemen duyurmadım. Ama zaten öğreneceklerdi ve öğrendiklerinde şok oldular. Onlara içeride yaşadığım süreci yansıtmamıştım. Şimdi alanlarda birlikte çalıştığımız işçiler sürekli arıyorlar, günlerdir onlara laf anlatmaya çalışıyorum, mücadeleden soğumasınlar, sendikalarına sahip çıksınlar diye. Ama onların gelecekleri hakkında da ciddi endişelerim var.
Sendikaya karşı bir tepki var mı?
Asıl tepki kadın arkadaşlarımdan geldi. Sendikadan bana gelen telefonların dışında bir tepki gelebileceğini düşünmüyorum. Çünkü, muhalif işçileri de, şubeleri de büyük sıkıntılar bekliyor. Muhalif şubelerin çoğu genel merkezin gazabından nasıl kendilerini koruyacaklarının derdine düşmüş durumdalar, işçiler de işten atılmayla karşı karşıya kalabilir. Bunu ben de istemem zaten. Yıllardır birlikte mücadele ettiğim feminist arkadaşlarımın, kadın arkadaşlarımın sendikaya yönelik tepkileri ve bana destekleri geldi.
Bugün bana sahip çıkan da, tepkisini ortaya koyanlar da kadınlar. İşte, evde, dışarıda kadınlara yönelik açılmış bir savaş, kadın düşmanlığı var. Biz kadınlara direnmekten başka alternatif bırakmadılar. Çalışmamıza izin vermiyorlar bizim bulunduğumuz alanlarda iş yapmamıza engel oluyorlar, eyvallah dememizi, evimize dönmemizi bekliyorlar ama evimize dönmeyeceğiz. Bize düşen görev direnmek…
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.