ABD’nin diplomatik yazışmalarında, Latin Amerika’nın solcu hükümetlerine karşı koordineli bir saldırı yürütüldüğü ortaya çıkıyor
ABD’nin diplomatik yazışmalarında, Latin Amerika’nın solcu hükümetlerine karşı koordineli bir saldırı yürütüldüğü ortaya çıkıyor
Geçtiğimiz yazın başlarında Dünya, Yunanistan’ın yıkıcı neoliberal diktaya direnmeye çalışmasını ve süreçten sancılı bir yenilgiyle çıkmasını izledi.
Yunanistan’ın solcu hükümetinin Troyka’nın dayattığı kemer sıkma programı için ulusal referandum düzenleme kararı almasına Avrupa Merkez Bankası[1] Yunan bankalarının likiditelerini kısıtlayarak karşılık verdi. Bu durum, uzayan banka kapanmalarını tetikledi ve Yunanistan’ın resesyon içine daha da gömülmesine neden oldu.
Yunan seçmeni kemer sıkmayı büyük bir çoğunlukla reddederek bitirse de, Almanya ve Avrupa kredi kartelleri demokrasiyi çökertti ve istediklerini tam olarak alabildi: kendi neoliberal gündemlerine eksiksiz teslimiyet.
Son on beş yılda, neoliberalizme karşı benzer bir mücadele bütün bir kıta boyunca ve çoğunlukla halkın gözünün dışında yürütüldü. Washington’ın Yunanistan’a karşı kullandığı taktiklerden genelde daha vahşilerini kullanarak başlangıçta tüm muhalefeti ezmiş olmasına rağmen, Latin Amerika’nın neoliberal gündeme direnişi büyük ölçüde başarılı olmuştur. ABD’nin diplomatik yazışmalarının devasa hazinesinin Wikileaks tarafından yayımlanan devamlı keşfi sayesinde, bu yavaş yavaş gün yüzüne çıkan destansı bir hikâye haline geldi.
Neoliberalizm, Latin Amerika’ya Almanya ve Avro Bölgesi yetkililerinin Yunanistan ve diğer borçlu çevre ülkelere zorla uyguladıkları yapısal uyum sürecinden çok daha önce sıkıca yerleştirildi. 1980’lerin ortalarıyla birlikte, ABD baskı yoluyla (örneğin, IMF kredilerine ilişik şartlarla) ve telkinle (örneğin, bölgenin ABD destekli eğitim programı “Chicago Boys”la) Latin Amerika’da mali kemer sıkma, deregülasyon, “serbest ticaret”, özelleştirme ve acımasız kamu sektörü küçülmesi gerçekliğini yaymakta başarılı oldu.
Sonuç, Yunanistan’da gördüğümüzle çarpıcı bir benzerlik taşıyordu: durgun büyüme (1980’den 2000’e olan 20 yıllık süreçte kişi başına neredeyse 0 gelir büyümesi), artan işsizlik, milyonlar için düşen yaşam standartları ve uluslararası yatırımcılara ve şirketlere kısa yoldan para kazandıracak pek çok yeni fırsat.
80’lerin sonundan başlayarak, bölge şiddetle sarsılmaya ve neoliberal politikalara karşı ayaklanmaya başladı. Başlangıçta isyan, 1989 yılı başlarında Venezüella’nın Caracazo ayaklanmasında olduğu gibi, çoğunlukla kendiliğinden ve örgütsüzdü.
Fakat sonrasında, ABD’nin dış politika kurumunu şoka uğratan anti-neoliberal siyasi adaylar seçimleri kazanmaya başladı ve bu adayların büyük bir kısmı kampanya vaatlerine sadık kalarak yoksulluk karşıtı tedbirleri ve devletin ekonomideki rolünü yeniden ileri süren aykırı politikaları uygulamaya başladı.
1999’dan 2008’e kadar, sol eğilimli adaylar Venezüella, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Bolivya, Honduras, Ekvador, Nikaragua ve Paraguay’da başkanlık seçimlerini kazandı.
ABD hükümetinin anti-neoliberal eğilimi zapt etme ve etkisiz hale getirme çabaları ile ilgili birçok hikâye, George W. Bush yıllarının başından Başkan Obama’nın yönetimine değin, bölgenin ABD diplomatik görevlerinden oluşan onbinlerce Wikileaks diplomatik yazışmasında bulunabilir.
Yazışmalar, The Wikileaks Files: The World According to US Empire [Wikileaks Dosyaları: ABD İmparatorluğu’na Göre Dünya] adlı yeni kitapta analiz ettiğimiz gibi Washington’ın Latin Amerika’daki siyasi müdahalesinin günlük işleyişini açığa çıkardı (ve Dışişleri Bakanlığı’nın sürekli tekrarladığı “ABD başka ülkelerin içişlerine karışmaz” cümlesini saçmalaştırdı).
Bazıları şiddet yanlısı ve anti-demokratik olan sağ kanattaki muhalif gruplara maddi ve stratejik yardım sağlandı. Yazışmalar ayrıca üst düzey ABD temsilcilerinin Soğuk Savaş ideolojisine sahip zihniyetlerinin canlı bir resmini çiziyor ve onların Yunan demokrasisine yakın zamanda uygulanan mutlak gücü hatırlatan baskıcı tedbirleri kullanmaya çalıştığını gösteriyor.
Şaşırtıcı olmayan biçimde, anaakım medya, yabancı yetkililerin bayıldığı, ABD’li diplomatların yaptıkları potansiyel olarak utanç verici veya yasadışı faaliyet hikâyelerine odaklanarak rahatsız edici emperyal saldırganlık kaydını büyük oranda gözden kaçırdı veya görmezden geldi. Yazışmaların daha geniş analizini öneren birkaç uzman, genellikle ABD resmi retoriğiyle yazışmalarda anlatılan gerçeklik arasında önemli bir fark bulunmadığını ileri sürüyor.
Bir ABD uluslararası ilişkiler analistinin ifadesiyle, “Kimse kurumsal çıkarlarına hizmet için dünya genelinde çeşitli hükümetlerin iplerini çekmeye çalışan, her şeye gücü yeten kukla ustası bir ABD imajı elde edemez.”
Ancak, yazışmalara daha yakından bir bakış bu iddiayı açık bir şekilde yalanlar.
“Bu şantaj değildir”
Evo Morales, 2005 yılı sonlarında, anayasal reform ile yerli hakları platformunda ve yoksullukla ve neoliberalizmle mücadele sözüyle Bolivya başkanlık seçimlerinde ezici bir zafer kazandı. 3 Ocak günü, göreve başlamasından sadece iki gün sonra, Morales ABD Büyükelçisi David L. Greenlee tarafından ziyaret edildi. Büyükelçi lafı dolandırmadı: Bolivya’ya ABD onaylı çok taraflı yardım, Morales hükümetinin iyi davranışına bağlıydı. Bu, Baba filminden bir sahne olabilirdi:
[Büyükelçi] ABD’nin, Bolivya’nın yardım için bağlı olduğu Uluslararası Kalkınma Bankası (IDB), Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi anahtar uluslararası finans kuruluşlarına [metinden alıntı] olan katkılarının hayati önemini anlattı. Büyükelçi, “IDB’yi düşündüğünüz zaman, ABD’yi de düşünmeniz gerekir,” dedi. “Bu şantaj değil, basit bir gerçekliktir.”
Buna rağmen, Morales gündemine sadık kaldı. Sonraki birkaç gün içinde, işgücü piyasalarını yeniden düzenleme, hidrokarbon sanayisini yeniden kamulaştırma ve Washington’ın ezeli düşmanı Hugo Chavez ile işbirliğini derinleştirme planlarında hızla ilerledi.
Grenlee, buna yanıt olarak, hükümetinin iradesine eğilmeye zorlamak için Morales’e bir “seçenekler menüsü” önerdi. Bu öneri şunları içeriyordu: multi-milyon dolarlık çok taraflı kredileri veto etme, planlanmış çok taraflı borç iptalini erteleme, iç karartıcı Millenium Challenge Corporation fonu (Bolivya yarımküredeki en fakir ülkelerden biri olmasına rağmen bu fonu hâlâ alamadı) ve Bolivya güvenlik güçlerine “maddi desteğin” kesilmesi.
ABD Dışişleri Bakanlığı için acı bir durum ama bu tür tehditlerin usulüne uygun biçimde göz ardı edileceği netlik kazandı. Morales, Bolivya’nın ABD Hazinesi’nin güvenlik araştırmalarını gerektiren çok taraflı kredilere bağımlılığını sert bir şekilde azaltmaya çoktan karar vermişti. Göreve gelmesini izleyen haftalar içinde Morales, Bolivya’nın artık IMF’ye borçlu olmadığını ilan etti ve Fon’la olan kredi anlaşmasının süresinin dolmasına izin verdi. Yıllar sonra, Morales Yunanistan’a ve diğer borçlu Avrupa ülkelerine Bolivya örneğini takip etmelerini ve “kendilerini Uluslararası Para Fonu (IMF) diktasından ekonomik olarak özgür kılmalarını” önerecekti.
Dışişleri Bakanlığı, buyruklarını yerine getirmesi için Morales’i zorlamaya gücü yetmemesi nedeniyle Bolivya muhalefetini güçlendirmeye odaklandı. Muhaliflerin kontrolündeki Media Luna bölgesi daha büyük rakamlarda ABD yardımı almaya başladı. Nisan 2007’de bir yazışma “USAID’in[2] merkez hükümete karşı denge unsuru olarak bölgesel hükümetleri güçlendirmeye harcadığı daha büyük çabayı” tartışıyordu.
USAID’in 2007’deki bir raporu, Geçiş İnisiyatifleri Ofisi’nin[3] (OTI) “hükümet bakanlıklarının daha stratejik idare edilmesi için 4.066.131 dolarlık 101 adet hibeyi onayladığını” belirtiyor. Fonlar ayrıca “yerli topluluklar için Evo Morales’in görüşüne muhalif” olan yerel yerli topluluklara da gitmişti.
Bir yıl sonra, Media Luna birimleri, Morales hükümetine karşı açık bir isyana müdahil olacaktı. Bunu önce, ulusal yargı tarafından yasadışı olduğu hükmedilmesine rağmen özerklik üzerine referandum düzenleyerek; sonrasında da en az yirmi hükümet destekçisinin ölümünü geride bırakan şiddetli özerklik yanlısı protestoları destekleyerek yaptı.
Birçok kişi darbe girişiminin gözler önüne serildiğine inanıyordu. Durum ancak ülkenin meşru hükümetine destek için ortak bir deklarasyon yayımlayan Güney Amerika’nın diğer tüm başkanlarının baskısı altında sakinleşti.
Fakat, Güney Amerika Evo’nun arkasında yürüdüğü için, ABD, açıkça “doğalgaz hatlarını havaya uçurmaktan” ve “şiddeti, hükümetin herhangi bir diyaloğu ciddiye almasını zorlamak için kullanma seçeneğinden” bahsederken dahi, ayrılıkçı muhalefet hareketi liderleriyle düzenli iletişim halindeydi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Ağustos ve Eylül 2008 olaylarındaki resmi duruşunun aksine, Bolivya Başkanı Evo Morales’e karşı bir darbe ya da suikast düzenleme ihtimalini ciddi olarak gündemine aldı.
Bir yazışma, La Paz’daki ABD büyükelçiliğinin bu tarz eylemler için plan hazırladığını ortaya çıkardı. Yazışmaya göre: “[Acil Eylem Komitesi[4]], [ABD Güney Komutanlığı Duruma Dayalı Değerlendirme Ekibi[5]] ile birlikte, darbe girişimi veya başkan Morales’in ölümü gibi, ani kriz durumlarına derhal müdahale için bir plan hazırlamalıdır.”
2008 olayları, Morales’in başkanlığına karşı bugüne değin en büyük meydan okumaydı ve aynı zamanda Morales’in devrilmeye en yakın olduğu olaylardı. Elçiliğin Morales’in başkanlıktan olası ayrılışı için hazırlıkları, Amerika Birleşik Devletleri’nin Morales’in gerçek bir tehdit olduğuna en azından inandığını açığa çıkardı. Bu, alenen söylenmedi, sadece Washington’ın çatışma sırasında hangi tarafı seçeceğinin ve muhtemelen hangi sonucu tercih edeceğinin altı çizildi.
İşler nasıl yürür
Bolivya’da uygulanan müdahale yöntemlerinin bazıları sol hükümetleri veya güçlü solcu hareketleri olan diğer ülkelerde de uygulandı. Örneğin, 2007 yılında Nikaragua’da sol Sandinistlerin iktidara dönüşünden sonra, Managua’daki ABD büyükelçiliği sağcı muhalefet partisi Nikaragua Liberal İttifakı’na (ALN) destek bulabilmek için vites yükseltti.
Şubat 2007’de, elçilik ALN planlama koordinatörüyle görüşüp ABD’nin “siyasi partilere doğrudan yardımda bulunmadığını” açıkladı. Fakat bu kısıtlamayı aşmak için ALN’nin ABD fonu alabilecek dost STK’larla daha yakın şekilde çalışabileceğini önerdi.
ALN lideri “ALN’nin çabalarını gerçekten destekleyen STK’ların kapsamlı bir listesini iletebileceğini” söyledi. Elçilik de kendisi için “sonrasında IRI[6] [Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü] ve NDI[7] [Uluslararasi İlişkiler İçin Ulusal Demokratik Enstitü] ülke yöneticileriyle görüşme ayarladı.” Yazışma ayrıca elçiliğin “[ALN] bağış toplayıcıları için kapasite geliştirmesini takip edebileceğini” kaydediyordu.
Bunun gibi yazışmaların ABD diplomasisi öğrencileri ve ABD’nin “demokrasi yükseltme” sisteminin gerçekte nasıl çalıştığını anlamak isteyenler tarafından okunması gerekmektedir. ABD hükümeti; USAID, Ulusal Demokrasi Vakfı[8] (NED), NDI, IRI ve diğer yarı kamusal kuruluşları aracılığıyla, ABD’nin ekonomik ve siyasi hedeflerini destekleyen siyasal hareketlere geniş çaplı yardım sağlıyor.
Mart 2007’de, Nikaragua’daki ABD büyükelçisi, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan, “bir sonraki Başkanlık seçimleri boyunca, 4 yıldan fazla bir süre için, yakın geçmişteki taban seviyemizin yaklaşık 65 milyon dolar üstünde” bir meblağ sağlamasını istedi. Bunu, “siyasal partileri güçlendirmek”, “demokratik” STK’ları ve “Nikaragua’nın demokrasisini savunmaya önemli çaba harcayan, çıkarlarımızı ilerleten ve aleyhimizde çalışma yürütenlerin karşısında olan gruplara kısa süreli, küçük ve esnek hibeler” finanse etmek amacıyla istedi.
Ekvador’da da, ABD büyükelçiliği, solcu ekonomist Rafael Correa’ya, onu makama getiren 2006 seçimlerinden hemen önce karşı çıktı. Bu seçimlerden iki ay önce büyükelçiliğin siyasal danışmanı, Washington’ı Correa hakkında uyardı: Correa’nın “Chavez-Morales-Kirchner milliyetçi-popülist Güney Amerikalı liderler grubuna katılabileceğini” ve büyükelçiliğin “Ekvador’un geleceğinde bir tehdit olarak gördüğü Correa ile ilgili siyasal, ekonomik ve medyatik bağlantılarımızı uyardığını ve Correa’nın fark edilen radikalizmini dengeleyebilecek siyasal ittifakları aktif biçimde yıldırdığını” belirtti. Correa’nın seçilmesinin hemen akabinde, elçilik Dışişleri Bakanlığı’nı kendi oyun planları hakkında yazışmalar aracılığıyla bilgilendirdi:
Tek başına, USG’nin çabalarının yeni hükümetin veya Kongre’nin doğrultusunu şekillendireceği yanılsamasında değiliz fakat görüşlerimizi paylaşan diğer Ekvadorlular ve gruplarla uyum içinde çalışarak etkimizi azami seviyeye çıkarmayı umuyoruz. Correa’nın Kongre’ye ve geleneksel siyasi partilere olan reform teklifleri ve tutumu, eğer kontrol edilmezse, şu anki siyasal çekişme ve istikrarsızlık dönemini uzatabilir.
Elçiliğin en büyük korkuları gerçekleşti. Correa, Manta’daki ABD hava üssünü kapatabileceğini, sosyal harcamaları artırabileceğini ve kurucu meclisi ısrarla talep edebileceğini duyurdu. Nisan 2007’de, Ekvador seçmeninin yüzde 80’i kurucu meclis önerisini onayladı ve 2008 yılında yüzde 62’lik oy oranı ile, ilerici ilkeler içeren yeni anayasayı kabul etti. Bunlar arasında gıda egemenliği, barınma hakkı, sağlık hizmetleri ve istihdam ve merkez bankasının yönetimsel kontrolü (ki bu ilke neoliberal oyun kitabında kabul edilemez bir ilkedir) gibi ilkeler bulunuyordu.
2009 yılı başlarında, Correa, Ekvador’un yabancı borçlarının bir kısmını ertelenebileceğini duyurdu. Elçilik, bu ve Correa’nın Ekvador’u solcu Latin Amerika İçin Bolivarcı İttifak[9] (ALBA) adlı uluslararası gruba yakınlaştırması gibi diğer faaliyetlerinden dolayı oldukça öfkeliydi. Ama büyükelçi ABD’nin kendi üzerinde çok az tesiri olduğunun bilincindeydi:
Correa’nın faaliyetlerinin yeni Obama yönetimiyle ilişkilerinde istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini, ters tepebilecek halk yorumlarından kaçınırken gizli mesajla bildiriyoruz. Çıkarlarımıza hizmet eden herhangi bir USG programının sonlandırılmasını önermiyoruz, çünkü böyle bir eylem sadece Correa’nın daha pragmatik bir biçime geri dönme güdüsünü zayıflatırdı.
Borçların kısmi olarak ödenmemesi başarılıydı ve bu, Ekvador hükümetinin 2 milyar dolara yakın tasarruf yapmasını sağladı. 2011 yılında Correa, başta Yunanistan olmak üzere borçlu Avrupa ülkelerine, borç ödemelerini geciktirip IMF’nin talimatını “önemsememelerini” tavsiye ederek aynı reçeteyi önerdi.
Sokaklar sıcak
Soğuk Savaş sırasında “Sovyet ve Küba komünizminin genişlemesi” tehdidi, sol eğilimli hükümetleri silmeye ve sağcı askeri rejimleri desteklemek amaçlı sayısız müdahaleyi meşrulaştırmaya yaradı.
Benzer biçimde, Wikileaks yazışmaları 2000’lerde, Venezüella “Bolivaryanizmi” hayaletinin, “açıkça Venezüella’nın kucağına düşen” diye belirtilen Bolivya’daki veya “Chavez için göstermelik aday” olarak görülen Ekvador’daki gibi yeni anti-neoliberal sol hükümetlere karşı müdahaleleri meşrulaştırmak için nasıl kullanıldığını gösteriyor.
ABD’nin Hugo Chavez’in sol hükümetiyle ilişkileri erken soğudu. Chavez, 1998’de ilk kez başkan seçildiğinde, neoliberal ekonomik politikaları açık bir şekilde reddetti, Küba’nın Fidel Castro’suyla yakın ilişkiler geliştirdi ve 11 Eylül saldırılarından sonra Bush yönetiminin Afganistan’a saldırısını yüksek sesle eleştirdi (Chavez “Terörizme karşı terörizmle savaşamazsınız” dedikten sonra ABD, büyükelçisini Caracas’tan çekti).
Daha sonra hükümetin petrol sektöründeki denetimini, yabancı şirketler tarafından ödenen redevansları ve yoksullar için genel sağlık, eğitim ve gıda programlarının finanse edilmesi amacıyla petrol gelirlerinin kullanımını arttırdı.
2002 yılının Nisan ayında, Bush yönetimi Chavez’i kırk sekiz saat için iktidardan kaldıran kısa ömürlü askeri darbeyi resmen destekledi. Enformasyon Özgürlüğü Yasası yoluyla elde edilen Ulusal Demokrasi Vakfı belgeleri, ABD’nin, “demokrasi geliştirme” fonunu sağladığını ve darbeyi destekleyen, ve daha sonra 2002 yılını sonlarında petrol endüstrisini felce uğramasına ve ülkenin resesyona sürüklenmesine neden olan idari grevler ile Chavez’in yok edilmesi için çaba sarf eden grupları eğittiğini gösterdi.
WikiLeaks yazışmaları, Venezüella’nın seçilmiş hükümetini düşürmeye yönelik bu başarısız girişimlerini takiben, ABD’nin, NED ve USAID üzerinden Venezüella muhalefetini desteklemeye devam ettiğini gösterdi. Kasım 2006’daki bir yazışmada, büyükelçi William Brownfield USAID/OTI’nin Chavex yönetiminin kuyusunu kazma stratejisini açıkladı:
Ağustos 2004’te, Büyükelçi 2004-2006 dönemi için Venezüella’daki elçilik faaliyetlerini yönlendirmek amacıyla temsil heyetinin 5 maddelik stratejisini belirledi… Stratejinin odak noktası şöyleydi: 1) Demokratik Kurumları Güçlendirme, 2) Chavez’in Siyasi Tabanının İçine İşleme, 3) Chavismo’yu Bölme, 4) Yaşamsal ABD Ticaretini Koruma ve 5) Chavez’i Uluslararası Anlamda Soyutlama.
ABD büyükelçiliği ve çeşitli muhalif gruplar arasındaki yakın bağlar çok sayıdaki yazışmada belirgindir. Brownfield’den bir yazışma Súmate, muhalefet kampanyalarında merkezi bir rol oynayan muhalif STK, ile “Venezüella’daki çıkarlarımız”ı birbirine bağlıyor. Diğer yazışmalar Dışişleri Bakanlığı’nın Súmate’ye uluslararası destek için lobi faaliyeti yürüttüğünü ve organizasyon için çoğu NED üzerinden yapılmak üzere mali, politik ve hukuki destek vermesi için ABD’yi teşvik ettiğini ortaya koymaktadır.
2009 yılı Ağustos ayında, Venezüella şiddetli muhalefet protestolarıyla sarsıldı (hem Chavez hem de onun halefi Nicolas Maduro altında birkaç kez olduğu gibi). 27 Ağustos’tan gizli bir yazışma, USAID / OTI Kalkınma Alternatifleri Anonim Şirketi[10]’nden (DAI) bir yüklenici, o dönem Chavez’i protesto eden “tüm” insanları kastederek “bizden maddi destek alan insanlardır” diyor:
[DAI çalışanı] Eduardo Fernandez, iktidarını pekiştirmek için Chavez’in harcadığı çabalara karşı büyüyen protestoları kastederek “sokaklar sıcak” ve “(protestoları organize eden) bütün bu insanlar bizden maddi destek alan insanlardır” dedi.
Yazışmalar ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eğitim sağladığını ve desteklediğini kabul ettiği öğrenci liderinin, Chavist valiyi “linç etme” niyetindeki kitleye öncülük ettiğini ortaya çıkardı: “Nisan 2002’deki darbe sırasında, Merida eyaletindeki eylemlere katılan [Nixon] Moreno, MVR valisi Florencio Porras’ı linç etmek için eyalet başkentine yürüyen kitleye öncülük etti.”
Ancak, bundan birkaç yıl sonra, başka bir yazışma şunu belirtiyor: “Moreno 2004 yılında [Dışişleri Bakanlığı] Uluslararası Ziyaretçi Programı’na katıldı.”
Moreno daha sonra diğer suçlarının yanında cinayete teşebbüs ve bir kadın polis memurunu tehdit etmek suçlarından aranacaktı.
Ayrıca, Brownfield tarafından başlıklandırılan beş maddelik strateji uyarınca, Dışişleri Bakanlığı Venezüella hükümetini uluslararası olarak yalıtmaya ve bölgenin genelinde fark edilen etkisine karşılık vermeye yönelik çabalarına öncelik verdi. Yazışmalar ABD’nin bölgedeki diplomatik görev sorumlularının Venezüella bölgesel “tehdidine” karşı nasıl koordineli stratejiler geliştirdiklerini gösteriyor.
WikiLeaks’in ilk olarak Aralık 2010’da açığa çıkardığı gibi, altı Güney Amerika ülkesinin ABD görev şefleri Mayıs 2007’de Brezilya’da toplandı. Bu toplantının amacı Başkan Chavez’in “Latin Amerika boyunca birleşik bir Bolivarcı hareket oluşturmaya yönelik…” sözde “agresif planları”na ortak bir tepki geliştirmekti. Görev şeflerinin onayladığı eylem alanları arasında “Chavez hakkında bizimle aynı endişeleri duyan, bölgedeki askeri liderlerle bağları güçlendirmeye devam edilmesi” planı vardı. Orta Amerika’daki ABD görev şeflerinin, “bölgedeki popülist siyasal faaliyetler tehdidine” odaklanan, benzer bir toplantısı Mart 2006’da El Salvador’daki ABD büyükelçiliğinde düzenlendi.
ABD’li diplomatlar Karayipler ve Orta Amerikalı hükümetlerin, Venezüella’nın başını çektiği üye ülkelere fazlasıyla imtiyazlı anlaşmalarla petrol sağlayan bölgesel enerji sözleşmesi, PetroCaribe’ye katılımlarını önleme adına oldukça ileri gittiler. Sızan yazışmalar gösteriyor ki, ABD’li yetkililer gizlice üye ülkeleri anlaşmanın ekonomik faydalarını şahsen kabul etse de, Petrocaribe’nin Venezüella’nın bölgedeki siyasal etkisini artıracağı yönünde endişeliydiler.
Haiti’de büyükelçilik, ilk kez Dan Coughlin ve Kim Ives’in Nation’da [Ulus] belirttiği üzere “yılda 100 milyon ABD doları tasarruf etmeye” yaracağını kabul etmesine rağmen René Preval hükümetinin Petrocaribe’ye katılımını önlemek için büyük petrol şirketleriyle yakın çalışmalar yürüttü. Nisan 2006’da, elçilik Port-au-Prince’ten yazdı: “Makam, [Haiti Devlet Başkanı Rene] Preval’ın Petrocaribe’ye katılımına karşı baskılarına devam edecektir. Büyükelçi, Preval’ın kıdemli danışmanı Bob Manuel’i bugün görecek. Önceki görüşmelerde, kendisi bizim endişelerimiz hakkında bilgi sahibi oldu ve Chavez’le bir anlaşmanın bizimle problemlere yol açabileceğinin farkında.”
Sol’un kaydı
Akılda tutmak gerekir ki, Wikileaks’in ortaya koyduğu yazışmalar ABD istihbarat servislerinin daha gizli faaliyetlerini ortaya koymaz ve Washington’ın bölgedeki siyasal müdahalesine gelindiğinde muhtemelen sadece buzdağının görünen kısmını sunar. Yine de, yazışmalar ABD diplomatlarının Latin Amerika’daki bağımsız sol hükümetlere, finansal kaldıracı ve “demokrasiyi yükseltme” alet çantasındaki araç gereçleri kullanarak ve hatta bazen şiddet ve yasadışı araçlar yolu ile, müdahale etmedeki ısrarcı, kararlı teşebbüslerine dair yeterli kanıt sunar.
Obama yönetiminin Küba ile olan diplomatik ilişkilerinin restorasyonuna rağmen Venezüella ve Latin Amerika’daki sol hükümetlere uygulanan politikanın özünde değiştiğine dair hiçbir belirti yoktur.
Elbette, yönetimin seçilmiş Venezüella hükümetine karşı düşmanlığı değişmedi. Haziran 2014’te Başkan Yardımcısı Joe Biden, Petrocaribe’ye bir “panzehir” olarak görülen Karayip Enerji Güvenliği Girişimi’ni başlattı. 2015 yılının Mart ayında, Obama Venezüella’yı “olağanüstü güvenlik tehdidi” ilan etti ve Venezüellalı yetkililere karşı uygulanacak bazı yaptırımları duyurdu. Bu hareketi, bölgedeki diğer ülkeler tarafından oy birliğiyle eleştirildi.
Ama, sürekli ABD saldırganlığına rağmen, Sol büyük ölçüde Latin Amerika’da üstün gelmiştir. Sağcı darbelerin seçilmiş liderleri devirdiği Honduras ve Paraguay dışında, son on beş yılda iktidara gelen sol hareketlerin neredeyse tümü bugün göreve devam etmekte.
Bölgenin yoksulluk oranı önceki yirmi senede bilfiil kötüleşirken büyük ölçüde bu hükümetlerin sonucunda, 2002’den 2013’e yüzde 44’ten yüzde 28’e geriledi. Bu başarılar, ve neoliberal diktatörlükten özgür kalmak için sol liderlerin risk almak istemeleri, bugün Avrupa’nın yeni kemer sıkma programlarına karşı yükselen soluna ilham kaynağı olmalıdır.
Elbette bazı hükümetler bugün, sağcı ve solcu hükümetleri benzer biçimde etkileyen bölgesel ekonomik çöküş nedeniyle önemli zorluklar yaşıyorlar. Fakat, yazışmaların objektifinden görüldüğü gibi, bu zorlukların yurtiçinde üretilip üretilmediğini sorgulamak için iyi nedenler bulunmaktadır.
Örneğin Başkan Correa’nın Sağ’ın ve Sol’daki bazı kesimlerin saldırısı altında olduğu Ekvador’da, hükümetin yeni ilerici vergi tekliflerine karşı protestolarda, ABD diplomatlarının yazışmalarda strateji geliştirdiği görüldüğü üzere, aynı muhalefet yanlısı yöneticiler bulunmaktadır.
İşlevsiz ulusal para kontrol sisteminin yüksek enflasyon ürettiği Venezüella’da, sağcı öğrencilerin şiddetli protestoları ülkeyi ciddi bir biçimde istikrarsızlaştırdı. Bu protestoculardan bazılarının USAID veya NED tarafından, ki kendi Venezüella bütçelerinin 2012’den 2014’e yüzde 80 arttığı görülmüştür, fonlandığı veya eğitim aldığı ihtimali bir hayli yüksektir.
Hâlâ WikiLeaks yazışmalarından öğrenebileceğimiz çok fazla şey var. Wikileaks Dosyaları’ndaki “Latin Amerika ve Karayipler” bölümleri için, yüzlerce Wikileaks yazışması arasında gezindik ve kitapta daha uzun biçimde anlattığımız üzere (bunlardan bazıları daha önce başkaları tarafından aktarıldı) ABD müdahalesinin belirgin kalıplarını tespit edebildik. Diğer kitap yazarları da dünyanın diğer bölgeleri için aynı şeyi yaptı. Ancak 250.000’in üzerinde yazışma (yalnız Latin Amerika’dan yaklaşık 35.000) ve ABD diplomasisinin faaliyetlerinin daha birçok yönü kuşkusuz ki ortaya çıkmayı beklemektedir.
Ne yazık ki, yazışmaların ortaya ilk çıkışındaki heyecanı takip eden zamanda sadece birkaç muhabir ve akademisyen yazışmalara yoğun bir ilgi gösterdi. Bu değişene kadar ABD’nin kendini dünyada nasıl gördüğünü ve diplomatik kolunun kendi hegemonyasına karşı meydan okuyanlara nasıl karşılık verdiğini tam olarak anlamakta yetersiz kalacağız.
Dipnotlar:
[1] European Central Bank: Avrupa Merkez Bankası.
[2] USAİD: ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı.
[3] Office of Transition Initiatives (OTI): Geçiş İnisiyatifleri Ofisi.
[4] The Emergency Action Committee: Acil Eylem Komitesi.
[5] US Southern Command Situational Assessment Team: ABD Güney Komutanlığı Duruma Dayalı Değerlendirme Ekibi.
[6] International Republican Institute (IRI): Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü.
[7] National Democratic Institute for International Affairs (NDI): Uluslararasi İlişkiler İçin Ulusal Demokratik Enstitü.
[8] National Endowment for Democracy (NED): Ulusal Demokrasi Vakfı.
[9] Bolivarian Alliance for the Peoples of Our America (ALBA): Latin Amerika İçin Bolivarcı İttifak. ALBA, 2004’te Venezüella ve Küba tarafından Free Trade Area of the Americas’a [Amerika Serbest Ticaret Bölgesi] karşı bir güç olarak kuruldu. Sonrasında Bush yönetimi tarafından bastırıldı.
[10] Development Alternatives Incorporated (DAI): Kalkınma Alternatifleri Anonim Şirketi.
[Jacobinmag’deki İngilizcesinden Ali Kalaycı tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.