Tam da başlıktaki gibi verildi emir; iki gazeteci, gazetecilerin hiç çıkmaması gereken bir sahada, özgür gazetecilik ve haberciliğin hava sahasında, dolaştıkları için hedef gösterildi ve vuruldular! Önce “başkomutan” işaret etti; “Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” diyerek. Sonra yaylım ateşi başladı, gazeteciliği ancak emir-komuta zinciri […]
Tam da başlıktaki gibi verildi emir; iki gazeteci, gazetecilerin hiç çıkmaması gereken bir sahada, özgür gazetecilik ve haberciliğin hava sahasında, dolaştıkları için hedef gösterildi ve vuruldular!
Önce “başkomutan” işaret etti; “Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” diyerek. Sonra yaylım ateşi başladı, gazeteciliği ancak emir-komuta zinciri içinde yapabilenlerden. Tetiği son çeken “hukuk” oldu!
İşi yasama, yürütme ve yargıyı kamu adına denetlemek olduğu için “4. Kuvvet” denilen medyanın, zaten tek elde toplanan yasama, yürütme ve yargıya biat etmeyenlerine ateş serbest.
Can Dündar ve Erdem Gül özgür gazeteciliğin hava sahasında dolaştıkları için, haber yaptıkları için, tutuklanıp Silivri’ye yollandılar.
O Silivri ki, çok da uzun sayılmayacak bir zaman diliminde, kendisine gönderilenleri de gönderilenleri gönderenleri de “ağırladı” soğuk duvarları arasında. Yarın başka kimleri “ağırlar” kim bilir!
Can’la Erdem’in tutuklanması, dış politikaya hakim olan “hava sahasına girdi, vurduk” yaklaşımının içerdeki iz düşümü.
17 saniye hava sahasına girdi diye Rus uçağını vuran Saray’dan kontrollü iktidar, şimdi bir yandan süngüyü düşürmüş görüntüsü vermemeye çabalarken, öte yandan “Rus olduğunu bilseydik farklı davranırdık” diyor.
Bu açıklamaların Rusya tarafında farklı bir davranışa yol açtığı yok. Erdoğan’ın Fransız kanalına “bilseydik farklı davranırdık” dediği gün, Putin, Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın yanında demediğini bırakmadı Türkiye’ye.
“Canlı boru hattı döşediler, IŞİD’den endüstriyel düzeyde kamyonlarla petrol alıyorlar, yöneticilerin bilmemesi imkansız” dedi. “Uçağımızı tanımamış olmaları imkansız” dedi. “Biz ABD’ye nerede uçtuğumuzu bildiriyoruz, Türkiye’de o koalisyonda değil mi?” dedi. Dedi de dedi…
Daha önemlisi, Türkiye’nin Batı’da ve NATO’daki kendi tezlerine en yakın müttefiki Fransa’yı yanına alıp, Hollande ile birlikte dünyaya poz vererek, Ankara’yi iyice yalnızlaştırdı.
Suriye politikasındaki sıkışmışlığın, Türkiye’yi “çılgınlık” ile “başkalarının kontrolünde tümüyle etkisiz bir aktör” olma arasına hapsettiğini yazmıştım. Aslında, bunların ikisi birden oluyor.
Çılgınca işler yaptıkça yalnızlaşıp etkisizleşen ve en çok kendine zarar veren bir Türkiye var. Güya Türkmenleri korumak adına savunulan, “hava sahasına girdi, vurduk” yaklaşımından en fazla zarar gören Türkmenler oldu. Türkiye’nin kendisi için sağlam zemin olmasını hedeflediği bölgede ayak basacak yeri kalmayacak gibi.
Can’la Erdem’in tutuklanmaları da, tutuklanma gerekçeleri de Saray kontrollü iktidar ve yargının bir başka çılgınlık emaresi.
Suçları; “Devletin gizli kalması gereken belgelerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme ve açıklama”kmış. Açıklamak casusluğun doğasına ters bir kere… Birine casusluk için bir belge temin eden, gizli belgeyi götürür gizlice verir, onu gazetesinde bütün halka açmaz.
Can’la Erdem’in “üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” iddiası, örgüt de silahlı Fethullah Terör Örgütü, kargaları güldürmediyse de dünyanın en büyük barosuna “pes” dedirtti işte.
Yedi düvel biliyor ki, iki meslektaşımız gazetecilik yaptığı için tutuklandı. Özgür gazeteciliğin hava sahasında dolaşanlara dönük topyekun saldırının son hedefleri oldular.
Türkiye’nin kör topal parlamenter sistemi kendisine bol gelen bir iktidar, “Türkiye’ye dar geliyor” diyerek, özgür gazeteciliği hava sahasıyla birlikte her demokratik talebin de doğrudan vurulacağı angajman kuralları içeren bir başkanlık sistemi peşinde.
Özgür gazetecilik vurup düşürebileceğiniz çelikten kanatlı bir uçak değil. Bir ruh o! Ve henüz onu vuracak füze de icat edilmedi.
Özgür gazeteciliğin hava sahasına sallanan her füze, dönüp onu sallayanları vuracak. Tüm gerçek gazetecileri toplayıp doldursanız da Silivri’ye, gazetecilik, halkın haber alma hakkını kucaklayıp, oradan da kanatlanıp uçacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.