San Francisco’da bir mücadele deneyimi: disiplinli bir mahalle örgütlenmesi “oyunu bozuyor”, “eşyanın doğasını” ters yüz edebiliyor
[Çevirenin Notu: Kapitalizmin en gelişmiş örneği ABD’de durum Türkiye’den çok farklı değil: kent merkezleri yüksek rant potansiyeliyle ticari ve turistik değer kazandıkça önceden bu merkezlere yerleşmiş emekçiler türlü “kentsel dönüşüm” politikaları ile kent çeperlerine sürülüyor. Rant ekonomisinin dayattığı bu trende karşı durmak kolay değil. Ancak San Francisco deneyiminin öğrettiği gibi olanaksız da değil: disiplinli bir mahalle örgütlenmesi “oyunu bozuyor”, “eşyanın doğasını” ters yüz edebiliyor: eldeki tüm hukuki enstrümanları da etkili şekilde kullanan direniş, belediye arazileri üzerine mahalle halkının gereksinimlerini karşılayacak “toplu konutlar” inşa ediyor ve bu arazileri rant hedefli sermayenin elinden kurtararak halkın kullanımına kazandırıyor. Bu makale sendika.org’da 3 Mart 2014’te -Gezi Olayı’nın iyimser havasının giderek dağıldığı bir tarihte- İngilizce olarak yayımlandı. Gezi Olayı sonrasında başlayan ve maalesef siyasal bir proje üretilemediği için giderek sönümlenen Park Forumları için ders olabilecek bir deneyim -Engin Kurtay]
Gazeteler dünyanın dört bir yanında ardı ardına patlak veren kitle ayaklanmalarının resim ve haberlerini coşkulu söylemlerle yayımlarken, seçilmiş politikacılar televizyonlarda ha bire yenilikten, değişimden söz ederken, sıradan insanların, mahallemizdeki kapı komşumuzun toplumsal yaşantımızda gerçek bir değişim yaratabileceğine kim olasılık veriyor? Mahalle örgütlenmelerinin belediye çalışanlarıyla işbirliği halinde kent yaşamını ortak kamu çıkarları doğrultusunda düzenleyebileceğine kim inanabilir?
2008 Sonbaharı’nda San Fransisco’nun Mission ve Excelsior ilçelerinde halk iradesini eyleme geçiren böyle bir olay başladı. Belediye seçimleri öncesinde mahalle sakinleri ve ileri gelenleri toplanarak mahallenin gündemini oluşturan sorunların listesini oluşturdular. Mahallede bir forum düzenlendi. Seçimde aday olan 8 kişi vardı. Bu Forum’da farklı bir usul denendi: geleneksel forumlardaki gibi adayların eline mkrofonu alıp konuşması, konuşma sonrasında da vatandaşın onlara soru sorması şeklinde geleneksel işleyiş yerine, adayların oturup dinlemeleri istendi: mahalle sakinleri mikrofonu alıp adaylara ne yapmaları gerektiğini anlattılar.
Bu sırada bölgeye göz dikmiş seçkin firmalar ve bu firmaların yardakçısı bürokratlar kapalı kapılar ardında karlı yatırım planları yapmaya devam ediyordu. Kar hedefli bu planlar mahallelinin seçimini, yaşam alanını düzenleme arzusunu, dikkate almıyordu. Onlarca yıldır mahallelinin yaşam koşullarına yatırım yapılmamış olması, ağır sömürü şartları, geneli emekçi sınıfa dahil mahalle sakinlerini pazarlık gücünden yoksun bırakmıştı.
Excelsior Mahallesi’ndeki Balboa Lisesi’nin konferans salonunda toplanıldı. Lise öğrencilerinden mahallenin yaşlılarına kadar çeşitli yaş gruplarından önderler tek tek kürsüye çıkarak ekonomik kaynakların talan edilmesi, göçmenlerin karşı karşıya kaldığı adaletsizlikler, gençlerin suça itilmesi ile emekçi kesimin konut edinme olanaklarının azalması ilişkisi üzerine gözlem ve tespitleri paylaştılar. Mahalle örgütlenmeleri arasındaki bağı oluşturan bu aktif üyeler, ilk elden paylaştıkları kendi gözlemleri üzerinden ortak bir siyaset oluşturmaya giden ana çizgileri belirlediler. Konuşmacıların sorunları ortaya koymasının ardından adaylar belirlendi ve bu adaylar, tek tek, bu sorunlara yönelik nasıl çözümler öngördükleri üzerine mahalle örgüt üyeleri tarafından sorguya çekildi. Sonrasında da üyeler, adayların her soru için verdikleri yanıtları ne düzeyde tatminkar bulduklarını puanladılar [Burası önemli: (1) Kişiler değil, düşünceler oylanıyor! (2) Oylama öncesinde de düşünceler tek tek soru/yanıt şeklinde analitik yöntemle parçalara bölünerek değerlendirmeye alınıyor! (3) Kitle bu sıralı ve programlı çalışmayı sonlandıracak sabrı gösteriyor! – Çevirenin Notu]. Forumların sonunda sorulan sorular, verilen yanıtlar, yanıtlara verilen puanlar, rapor haline getirilip üyelere sunuldu.
Gencinden yaşlısına, İngilizce, İspanyolca, Tagalogca [Filipinler’de kullanılan en yaygın dil – Çevirenin Notu] ve Çince konuşan hemşeri dernek üyeleri, sıradan çalışan insanları bir araya getirecek farklı bir senaryonun nasıl gerçekleşebileceğini paylaştılar. PODER (Çevreci ve Ekonomik Haklar için Halkçı Cephe – People Organizing to Demand Environmental and Economic Rights) (www.podersf.org), Filipinliler Hemşeri Derneği – the Filipino Community Center (www.filipinocc.org), Coleman Çocuk ve Genç Hakları – Coleman Advocates for Children and Families (www.colemanadvocates.org), ve sonrasında dahil olan Daha İyi bir Dünya için Çinli Hemşeriler Cephesi – Chinese for Affirmative Action (www.caa.org) [ii], lokomotif örgütler oldular. Bu örgütler mahalle halkı içinden delegelerin seçilmesi gibi işleri başarıyla yürüterek projenin gerçekleşmesinde etkili oldular.
Mahallede emekçilerin örgütlenmesine yıllarını vermiş John Avalos ilçe sorumlusu seçildi. Avalos Belediye Binası’nda işe başladı. Belediye süreğen bir bütçe açığı altında eziliyordu, bu nedenle taleplerimizin öncelikle finansal kaynağının sağlanabileceği noktasında Belediye’nin ikna edilmesi gerekiyordu. Zamane bildik “piyasa bizi kurtarır” doktrini yerine, Avalos “idare bize hizmet edecek” ilkesine göre çalışmaya başladı.
Bu noktada hukuki arka plandan bahsetmemiz de gerekir: Belediye Tüzüğünde yapılan bazı değişikler mahalle halkının seçim sürecinde ortaya koyduğu bu güçlü sinerjinin ortaya çıkmasını kolaylaştırılmıştı. 2000 yılında o zamanki Belediye Encümeni, ilçe bazında yapılan seçimlerde seçilen delegelerin belediye encümen üyesi olabilmesini sağlayan bir yasa geçirmişti. Daha da önemlisi, yine o zamanki seçim komisyonu, daha önceki iki aşamalı seçim sisteminin yerine, sıralamalı seçim yapabilmeye olanak sağlayan bir seçim sistemini getirmişti [iii]. Seçim sisteminde daha önceden yapılan bu reformlar, hem Mission hem de Excelsior ilçelerinde yeni ve ilerici kafaların seçilebilmesinin yolunu açmıştı.
Excelsior ilçesi, ağırlıklı olarak Latin Amerika, Çin ve Filipinler’den göçen, çok çeşitli kökenlerden gelen işçi sınıfı ailelerinin yaşadığı bir ilçe. Bu insanlar tarihsel olarak Belediye olanaklarından ve bütçesinden hep gereğinden az istifade edebilmiş bir kesim. İstanbul’da Ümraniye İlçesi’nin Gazi Mahallesi ve Mustafa Kemal (önceki adıyla “1 Mayıs Mahallesi”) Mahallesi ile benzerlik kurulabilir. Mission İlçesi ise tarihsel olarak dar gelirli insanların yaşadığı, Latin göçmenlerin yerleştiği bir mahalle. Kentsel rehabilitasyon bahanesiyle mahalle sakinlerinin yerlerinden edilmeye çalışıldığı rant savaşının ön cephesinde yer alan bir bölge. Belediye’nin son 15 yılda uyguladığı politikalar piyasa eğilimleri doğrultusunda hızlı bir büyümeyle yüksek maaşlı ve daha çok teknoloji alanında çalışan zihin emekçilerini bölgeye çekti. Mahallenin eski sakinlerini dışlayan bu büyüme trendi kültürel ve ekonomik ayrışmayı keskinleştirdi. Dolayısıyla Mission İlçesi ile İstanbul’un Tarlabaşı Semti arasında da benzerlikler kurulabilir.
Mahalle önderleri bildik “Bırakın özel müteahhitler kar etsin ki işi de yürütsünler” nakaratını tekrarlamak yerine “Buranın halkı buranın nasıl düzenleneceğine karar verir” söylemine sahip çıktılar. Kentsel dönüşümü müteahhitlerle Belediye İmar birimleri arasındaki işbirliğinin değil, mahallelinin planlaması gerektiğini savundular. Geçmişten beri belediyelerin geçerli imar politikası, işçi sınıfı mahallelerinin yanı başına ya pahalı ve lüks rezidanslar ya da çevreyi kirleten ve yaşamı tahammül edilmez yapan sanayi alanları inşa edilmesine izin vermek şeklindeydi ve bu politikalar varlıksız kesimin konut ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğundan varlıksız aileleri yerinden ediyor, kent dışına itiyordu.
Örgütler kendi aralarında temel bir strateji belirledi: Belediye arazileri üzerinde hak talep edilecekti. Bu talep Belediye Meclisi’ne getirildi. Belediye”nin çeşitli birimlerinin kontrolünde bulunan parseller belirlendi ve bu parsellerin mahalle sakinlerinin ihtiyacına tahsis edilip edilemeyeceği tartışıldı.
Mahalle örgütlerinin delegeleri, mahallelinin Belediye üzerinde direkt baskı kurması ve seçimler yoluyla encümene giren temsilciler, belediyeyi bu parselleri imara açmaya ikna etti. Sonuç olarak otopark olarak kullanılan, Mission İlçesi Folsom’da 17. Cadde’deki parsel ve Balboa Park İstasyonu’nda işe başlandı. Böylece hedefe varmaya bir adım daha yaklaşılmış oldu.[iv]
Yine de “iş tamam” demek için erkendi: bu uygulamanın başarıya ulaşarak ses getirmesi ve yaygınlaşması, inşaat piyasasında faaliyet gösteren sermayedarların tahammül edebileceği bir şey değildi. Uygulamanın münferit olmadığı, sürdürülebilir olduğu, gelecek nesillere örnek oluşturması gerektiği vurgulandı. Sürdürülebilirlik nasıl sağlacaktı? Toplantılarda temsilciler bu yönde nasıl stratejiler geliştirilebileceğini tartıştılar: mahalle kendi çıkarları doğrultusunda hakiki bir demokratik örgütlenmeyi ve ortak mülkiyet haklarının düzenlenmesini nasıl düzenlemeliydi?
“Bu işi yaparken yeni bir ekonomik olgu yaratmış olduk. Şimdi bunu başından sonuna kuralları belli ve anlaşılır bir sistem olarak ortaya koymalıyız.”
— yerel işçi ve öğrenciler
Mahalle önderleri ve seçilmiş temsilciler bir araya gelerek, kooperatif hukuku, zaman bankacılığı, işçi merkezi oluşturma (“işçi merkezleri” (worker centers), sendika üyesi olmayan göçmen, düşük ücretli ve düzensiz işlerde çalışan, ABD İş Kanunlarına tabi olamayan işçilerin emek piyasasında pazarlık gücünü artırmayı amaçlayan mahalle bazında oluşturulmuş örgütlenmelerdir. Daha fazla bilgi için: https://en.wikipedia.org/wiki/Worker_center – Çevirenin notu), belediye bankacılığı, toplumsal girişimcilik, katılımcı bütçeleme stratejileri (Taksim Komünü’nün daha en başta takıldığı, yönetimden yönetişime geçme tekniklerinden biri olarak tanımlanan bu hususta, Porto Alegre deneyimini konu alan akademik yayınlar ve hatta Maliye Bakanlığı’na bağlı Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın bu konudaki yayınları, bir bakıma iktidar partisinin de başarısının arka planını daha iyi çözümleyebilmek için dikkatle incelenmelidir – Çevirenin Notu) gibi dayanışmacı ekonomi uygulama tekniklerini çalışmaya başladılar. Bu arada dikkat çekici bir şey oldu: bu konularda çalışmak üzere bir araya gelen ya da gelemeyen ve kimi zaman aralarında hırlaşan mahalle önderleri ve seçilmiş temsilcilerden çok, asıl yapıcı çözümleri aynı sinerji içinde toplantılar planlayan mahalle örgüt üyeleri, sıradan insanlar, genç, yaşlı, kadın ve erkek işçiler ortaya koydu. Kimi zaman önderlerden daha önde olan bu üye tabanı, inisiyatifine rağmen seçilmiş önderlerini diskalifiye etmek yerine onlara destek olmayı, onları yönlendirmeyi sürdürdü.
Bu çabalar sayesinde bugün halen yerel ekonominin aktif çalışanları arasından seçilen önderlerin yürüttüğü mahalle temelli varlık yönetim sistemi kuruldu. Mahalle temelli alınan kararlar, mahallelinin yaşam alanı ve aileleri için üretken yatırımlara dönüştü. Dahası bu hareket başarılı oldukça kamu yatırımlarından da destek almaya, idarenin halka nasıl hizmet sunması gerektiğine dair örnek uygulamaları hayata geçirmeye başladı.
“Eğer belediye başkanı olsaydım, başlıca işim, ilçemdeki farklı yetenekleri bulup ortaya çıkarmak olurdu. Mahallemiz yoksul olabilir, ama ortaya çıkarılmadığı için kullanılamayan yetenekler her zaman vardır. Kentimiz değer üretebilecek insanlarını bulup bir araya getirerek altyapısını güçlendirmeli, eşitlikçi bir yerel ekonomi kurmalıdır.”
— Puebla, Meksiko kökenli girişimci büyükanne.
Bankacıların, patronların, yatırımcıların ve nihayetinde bunların yarattığı piyasanın ekonomiyi çalıştırdığı söylenir. Bu söylemin yerine mahalleli, işçinin mahallesi için yürüttüğü ekonomi söylemini yerleştirdi. Kamu yatırımlarının mahalle ve işçilere yarar sağlaması hedeflendi. Yerel iş alanları nasıl yaratılabilir ve işçi hakları bu çerçevede nasıl korunabilir? Bu konuda araştırmalar yapılarak politika üretildi: belediye organlarının bu politikalara bağlılığı güvenceye alındı: kooperatife yatırım, işçi haklarının korunması, iş alanı yaratılması, işçilere melekelerini geliştirecek ve yeni tip işlerde çalışmalarını sağlayacak eğitim programları…
Çok geçmeden gençlerin önayak olduğu bir kent inisiyatifi oluştu ve belediye arazisi üzerinde proje üreten göçmen-işçi kooperatifi kuruldu. Önceki küçük adımların ve hedeflerin başarıya ulaşması örgütlenmeyi ve arazileri sahiplenme, savunma iradesini çok güçlendirdi. Yaz mevsimi için mevsimlik iş fırsatları doğması ve Belediye bütçesinden kaynak ayrıldığının ilan edilmesiyle bu işlerin önceden güvenceye alınması, çalışma izni bile bulunmayan göçmen işçileri projeye bağladı.
Birileri çıkıp “üretimi ve karlılığı artırmak lazım, işçiymiş, doğaymış bırak bir yana…” dediğinde, artık başarısı kanıtlanmış bu çabaların bize öğrettikleriyle onlara yanıt verebileceğiz: “bize gerekli olan şey kar etmek değildir, sağlığımız, evimiz, çalışmanın onuru ve çalışarak sahip olduğumuz topraklardır”. Bu olayın kazanımları bize, kuralların baştan yazılmasının, yeni kurumlar oluşturulmasının, sıradan insanların hayatlarını düzenleyen karar alma mekanizmalarının kontrolünün ele alınmasının gerekliliğini göstermiştir. Ve bu ilkelerle yola çıkıldığında en iyi politika yapıcıların hemen yanıbaşımızdan çıkabileceğini de görmüş olduk.
NOTLAR:
Bu yazıda PODER’e ait aşağıdaki linkten alıntılar kullanılmıştır:
http://www.podersf.org/resource/sowing-seeds-growing-justice-restoring-community/
[i] Mahalle örgüt üyeleri, Forum tarihinden iki ay öncesinden başlayarak her perşembe akşamı düzenli şekilde bir araya geldiler ve belirlenen ana sorunlara dair çözümlemelerini ve önerilerini bu ön toplantılarda paylaştılar. Üyeler bu ön toplantılara bizzat katılmak zorundaydılar, temsilci göndermeleri yasaktı. Getirdikleri öneriler önceden tanımlanmış sorunlara dair kapsamlı bir çözüm projesi şeklinde olmalıydı, ancak erişilemez boyutta bir kurgu sunulmasına da izin verilmiyordu.
[ii] Bu örgütler üye temelli yapılardır. Her mahalle için 1000 kişiye kadar üye kabulu yapılmaktadır ve üyelik için mahalle sakini olma koşulu aranır. Üyeleŕ küçük sembolik miktarda bir aidat öderler. Her üye, bu aidatların toplanmasıyla finanse edilen maaşlı 5 ila 10 adet personelin düzenlediği toplantı, komite çalışması, etkinlik ve kampanyalara katılmakla yükümlüdür.
[iii] Sıralamalı Belediye seçim sistemi, seçmenlere en çok tercih ettiklerinden başlayarak üç adaya sıralamalı oy vermelerini sağlıyor. Önceki sistem iki aşamalı seçim sistemiydi ve iki seçim kampanyasını da finanse edebileceķ kadar cebi dolu adaylara avantaj sağlıyordu. Sıralamalı seçim sistemi ise tek seferde üç tercih belirten seçmenlerin ilk, ikinci ve üçüncü tercihleri üzerinden daha eşit profilde adayların seçilmesini sağlıyor.
[iv] Mahalle örgütlenmelerinin ucuz toplu konut inşa etmesi fikri ABD’de yeni bir şey değildir. Bu fikrin kökleri, John F. Kennedy ve Lyndon B. Johnson dönemlerinin “Büyük Toplum Kurma Çağı” diye adlandırdıkları 60’lara kadar gider. Devamındaki yıllarda iktidara gelen Cumhuriyetçi hükümetler bu tür programlara federal desteği azalttı. 2000’li yıllara gelindiğinde federal kaynakların yetersizliği bahanesiyle böyle ucuz toplu konut inşa etme programları neredeyse olanaksız hale getirildi.
[Bu makalenin İngilizce aslı 3 Mart 2014 tarihinde sendika.org’da yayımlanmıştır, Engin Kurtay tarafından Türkçeleştirilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.