AKP hükümeti, 1 Kasım’da ilan edilen seçim sonuçlarını, izlediği savaş politikalarına onay vermek olduğunu söyleyip savaş naraları atmaya başlamıştır. Öyle ki, bağırıp çağırarak demokrasi güçlerini ve Özgürlük Hareketi’ni ürkütmek ve sindirmek istemektedir. Bu durum Tayyip Erdoğan ve AKP’nin aylardır yaşadığı korkunun devam ettiğini göstermektedir. Yoksa bu düzeyde vuracağız, kıracağız biçiminde savaş naraları atılmazdı. Biz bunu […]
AKP hükümeti, 1 Kasım’da ilan edilen seçim sonuçlarını, izlediği savaş politikalarına onay vermek olduğunu söyleyip savaş naraları atmaya başlamıştır. Öyle ki, bağırıp çağırarak demokrasi güçlerini ve Özgürlük Hareketi’ni ürkütmek ve sindirmek istemektedir. Bu durum Tayyip Erdoğan ve AKP’nin aylardır yaşadığı korkunun devam ettiğini göstermektedir. Yoksa bu düzeyde vuracağız, kıracağız biçiminde savaş naraları atılmazdı. Biz bunu mezarlıklardan geçerken korkusunu gidermeye çalışanların ıslık çalmaları olarak görmekteyiz.
Tayyip Erdoğan, kendine göre en iyi savunma saldırıdır politikasını izlemektedir. Bu da bir tarzdır. Ancak bu tarzın bir özelliği bir gün duvara toslamasıdır. Tayyip Erdoğan ve şürekası bir gün öyle bir duvara toslayacak ki, bir daha kendine gelemeyecektir. Bu da herhalde Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam iradesine çarparak olacaktır.
Aslında 2011-2012 dışında AKP iktidarına karşı çok kapsamlı bir savaş yürütülmemiştir. Ölçülü ve dengeli bir savaş yürütülmüştür. Kürt Halk Önderi AKP’nin Kürt sorunundan kurtulmanın savaşla olmayacağını anladığını düşünerek, 2012 yılı sonundan itibaren bir çatışmasızlığı sağlayarak, demokratik siyasal yollarla görüşme ve müzakere ile Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununun çözümünü hedeflemiştir. Bu konuda Kürt Halk Önderi’nin çabalarını herkes takdir etmektedir. Ancak Tayyip Erdoğan 30 Ekim 2014’te gerçekleşen MGK’de alınan karar gereği müzakere taslağı üzerinde sağlanan Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddedip, İmralı’da ağır tecrit uygulayarak savaş politikasına yönelmiştir. İktidarını Kürt sorununun çözümüne değil de Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik savaşa dayandıran Tayyip Erdoğan ve AKP, bu nedenle 7 Haziran seçim sonuçlarını yok sayıp bir siyasi darbe yaparak hükümeti gasp etmişlerdir. 1 Kasım seçim oyunu sadece bu gaspı meşrulaştırma aracı olarak planlanmış ve pratikleştirilmiştir.
Ancak AKP hükümeti akıntıya kürek çekmektedir. Türkiye’nin ihtiyacı kutuplaşma politikasının bırakılıp demokratikleşme temelinde başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmek iken, savaş naraları atmak Türkiye ve Ortadoğu gerçeğinin yöneldiği doğrultunun tersine hareket etmektedir. Bu açıdan AKP Hükümeti Türkiye gerçeği ve toplumsal karakteriyle kan uyuşmazlığı içine girecektir. Ben şöyle bir tabana dayanıyorum ve bu politikalarıma onay veriliyor diyerek bu paradoksu çözemez ve kendini kurtaramaz.
Tayyip Erdoğan kabadayılığı ve AKP hafifliği yüzyıllık demokrasi ve özgürlük özlemi ile hareket eden ve 40 yıllık büyük mücadele ile özgürlüğü için savaşan halk gerçekliğine ulaşan Kürt halkına, onun gençliğine, özgürlük ruhu olan Kürt kadınına ve fedai karakterdeki Özgürlük Hareketi’ne sökmez. Tayyip Erdoğan ve AKP ortaya çıkan Kürt halk gerçeği ve Özgürlük Hareketi’nin karakterini hala anlamamışsa, kaderleri eski özel savaş hükümetlerinden farklı olmayacaktır. Kaldı ki felsefi-ideolojik duruşu, paradigması, siyasi çizgisi ve kırk yıllık tecrübesi Özgürlük Hareketi’ni hiç bir dönemde olmadığı kadar güçlü hale getirmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tabanı da önceki yıllara göre bırakalım daralması, daha da artmıştır. Eğer AKP kendi toplumsal tabanının en güçlü olduğunu iddia ettiği bugünü 2011 ile kıyaslasa bile sadece Kürt hareketinin tabanının bu kıyaslama döneminde büyük bir artış gösterdiği görülecektir.
AKP hükümeti savaş politikaları ve özel savaşla şimdilik kendini ayakta tutmuştur. Yoksa ne güçlenmiştir, ne de Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edecek bir karaktere ve güce sahiptir. Eğer 1990’lı yılların özel savaşçılarıyla kurduğu yeni ilişkilere güveniyorsa bundan da sonuç alması mümkün değildir. Amiyane deyimle eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı.
HDP 7 Haziran’daki oyunu alamamıştır; dolayısıyla PKK zayıflamıştır gibi değerlendirenler bir özel savaş söylemi olup toplumu ve kendini kandırmadır. Böyle şeyler söyleyip ondan sonra da buna kendisini inandırmak sadece kendini ve toplumu kandırmaktan başka bir anlam taşımaz.
Kuşkusuz savaşın şiddetlenmesi bazı kayıplar ve sıkıntılar yaratacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı zorluklara dayanarak mücadeleyi bugünlere getirmiştir. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadele tarzı zor koşullara karşı mücadele edip kazanma tarzıdır. Bu, Kürdistan devriminin tarzıdır. Kürdistan’da böyle bir mücadele tarzına sahip olmadan en küçük bir kazanım bile elde etmek mümkün değildir. Bu açıdan Özgürlük Hareketi 40 yıldır bu mücadele tarzıyla hareket etmiş ve kazanmıştır. Önder Apo’nun ortaya koyduğu, Amed zindan direnişi ve 35 yıldır süren gerilla savaşında kanıtlanmış bu tarzla Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı mücadele edecek ve kazanmasını bilecektir.
Tayyip Erdoğan ve hempaları Kürt halkını ve demokrasi güçlerini bu naralarla ürkütüp sindireceğini sanmaktadır. Ancak büyük yanılıyorlar. Kürt halkı ve demokrasi güçleri kolay koşullarda mücadele etmemiş ya da bir şeyler kazanmış hareket değildir. Bu açıdan amiyane deyimle bu tehdit ve şantajlara pabuç bırakılmayacak, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yükseltilerek Türkiye’nin tüm sorunlarının özgürlük ve demokrasi çerçevesinde çözüleceği demokratik Türkiye yaratılacaktır. Herkes müsterih olsun, bu otoriter hegemonik faşist zihniyet ve politikaların ömrü uzun olmayacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.