Ülkede kış başladı. Kardeşlik iklimi üzerine sağanak bombaların yağdığı, şiddetli onursuzlukların yağmur ile beraber üzerimize eklendiği günlerden geçerken, seçim gününe de geldik. Şairin deyişi ile Kürtlerin aile fotoğraflarından her gün bir kişi eksilirken, seçim sath-ı mahalinde de tutuklamalar, ölümler henüz durmuş değil. Yağmur, seçim ve aktüalite birleşince aklıma “görmek” romanı geldi. İnsanın anormal tarafı ile […]
Ülkede kış başladı. Kardeşlik iklimi üzerine sağanak bombaların yağdığı, şiddetli onursuzlukların yağmur ile beraber üzerimize eklendiği günlerden geçerken, seçim gününe de geldik. Şairin deyişi ile Kürtlerin aile fotoğraflarından her gün bir kişi eksilirken, seçim sath-ı mahalinde de tutuklamalar, ölümler henüz durmuş değil.
Yağmur, seçim ve aktüalite birleşince aklıma “görmek” romanı geldi. İnsanın anormal tarafı ile uğraşmayı seven, kurguyu hayata katmak yerine hayata kurgu katmayı seven ve egemenin kutsalı ile sorunu olan Jose Saramago; Görmek adlı romanında, yağmur yağmaya başlayınca oy kullanmaya kimsenin gitmeyişini işler. Kitap, sandık başında halkı bekleyen görevlilerin telaşı ile başlar, gel gör ki saatler geçmesine rağmen kimse yoktur. Öğleden sonra yağmur durunca, saat tam dörtte seçmenler sanki emir almışçasına sandıkların başlarına koşarlar. Ama sandıklar açıldığında, kullanılan oyların yüzde 83’ünün boş olduğu ortaya çıkar. Bunun bozguncu bir grubun, dahası uluslararası bir anarşist örgütün işi olduğunu düşünen hükümet olağanüstü hal ilan eder. Yıllar önce kenti saran körlük salgınından kurtulan tek kişinin bu olayla bağlantılı olduğundan kuşkulanılır. Beyaz vebanın öteki kentlere de yayılmasını önlemek için başkent abluka altına alınır ve bir polis komiseri “suçluları” bulmakla görevlendirilir.
Kitap yer yer adeta Kürdistan koşullarını ve bu 1 Kasım seçimini anlatır gibidir. Ama bir farkla! Saramago bu durumu kurgularken, biz gerçeği yaşıyoruz. Başkasının hayal dünyası bizim gerçeklerimize tekabül ediyor. 7 Haziran’ın akşamında, korku imparatorluğu ile ayakta nefes almaya çalışan neoliberal kaçkınlığın son proje partisi, açılan sandıklarla şoke olmuştu. Halk, deyim yerindeyse onların pandora kutusunu açmıştı. Adı belli bir mekânın ilçelerinde yüzde 84, 90 ve daha üzeri oranlarla sandığa gömüldüğünü gören devlet maskeli AKP, çok geçmeden olağanüstü hal ilan ederek katliama başladı. Doğarak değil de ölerek çoğalmanın görüldüğü Kürdistan başta olmak üzere Türkiye halkı, bir saray tetikçisinin Dehak özentisine, omzunun üzerinde yeşeren yılanlara geçit vermedi. Böylece direniş literatürüne hendeğin sadece bir çukur değil, bir halkın kolektif yaşam istencinin kadar acı vermesini hazmedemeyen AKP ve onun fındık kurdu öncüsü uluslararası bir suçlu olarak düşman bellediği dağlara, 400 bomba dökerek harekete geçti.
Hayatlarındaki tek başarıları çocuk öldürmek olan, körlük salgınına bulaşmış, vicdanen bitmiş, sofrada paylarına aşağılıkça bir utançtan başka bir şey kalmamış bu eşraf, zümre, korkak linç sürüsü; halen her türlü faşizme rahmet okutuyor. HDP’nin başarısını bir veba olarak okuyan bu savaş kliği, başarının her tarafa bulaşmasını engellemek için abluka çalışmalarına girişti. Hikayenin gerisini de zaten biliyorsunuz. Bu kitap üzerinden özetle varmak istediğim şey şu: Görmek en büyük erdemlerdendir. Gözün vicdanı vardır ve unutmaz. Gözün doğası doğruyu, güzeli görmeye meyillidir. Gerçeği ıskalamaz. Ankara’nın ortasında modernitenin soğuk politikalarına, yol kenarlarına sıçramış beden parçalarını; Suruç’ta bir kültür merkezinde dökülen kanınız doğal bir kültür gereğidir diyenleri; Amed’de Lisa’nın bacakları ile buluşmuş yakıcı devlet zülmünü, Bismilli Elif’in masumiyetini, Dilek Doğan’ın katledilişini, Cizre’de buzdolabına sokulan 35 günlük Muhammed’in donmuş bakışlarını ve elbette bu koca kara parçasına çıplak bedeni sığmayan Ekin Wan’ı görmezsek, evet görmezsek 1 Kasım’ın önemi ıskalanır, veba da bize bulaşır. İçine sokulmak istendiğimiz abluka son hacmine ulaşır. Geriye boğulma kalacaktır.
Görmek hakikate kapı aralar. Paramparça edilmiş mezarlarımızı, lime lime edilip, çarpıtılmış yaşamımızı görmezsek tükeneceğiz. Görmek, bilinçle ilgili bir eylemselliktir. 1 Kasım sonrasını görmezsek sadece bakmakla yetineceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.