13 yıllık AKP iktidarı, resmini tamamladı ve ortaya kan kırmızısı bir tablo çıktı. Bize sunacak başka bir resimleri yok. İşyerinde ölüm, savaşta ölüm, mitingde ölüm, sokakta ölüm, ülkeden kaçmaya çalışırken ölüm… O resimde sadece ve sadece ölüler var “Yazmak iyi gelir” dedim kendi kendime. 10 Ekim günü Emek-Barış-Demokrasi mitingine katılıp bombanın patladığı yere tesadüfen en […]
13 yıllık AKP iktidarı, resmini tamamladı ve ortaya kan kırmızısı bir tablo çıktı. Bize sunacak başka bir resimleri yok. İşyerinde ölüm, savaşta ölüm, mitingde ölüm, sokakta ölüm, ülkeden kaçmaya çalışırken ölüm… O resimde sadece ve sadece ölüler var
“Yazmak iyi gelir” dedim kendi kendime. 10 Ekim günü Emek-Barış-Demokrasi mitingine katılıp bombanın patladığı yere tesadüfen en uzak noktalardan birinde olmanın verdiği iç sıkıntısı nasıl anlatılır ki. İşte yazıyorum. Ölenler duymayacak ama hepinizi oraya çağıranlardan biriyim. Dört örgütün çağrıcısı olduğu mitingde, bu büyük buluşmasında “çağrı” kısmının “mutfağı”nda görevliydim. İşte o yüzden “yazmak iyi gelir.” Ve yazıyorum…
Yürüyüşün saat 10’da başlayacak olmasına rağmen, Ankara dışından gelen yoldaşlar yalnız kalmasın diye 8’de oradaydık. İstanbullular geldi önce “Günaydın” deyip kucaklaşıp bayraklarımızı hazırlamaya başladık. Sonra Diyarbakırlı işçiler geldi “Rojbaş” diyerek. Her dilde selamlaştık, kucaklaştık ve erkenden yola koyulduk. DİSK kortejini tam da patlamanın olduğu noktada 9’da oluşturduk. 1 saat erken kestik yolu. Gar’ın önü giderek kalabalıklaşıyordu ve hem kalabalığı azaltmak hem de düzenli bir şekilde bir arada durabilmek için erkenci davrandık. Bu bir saatlik erkenciliğimize müdahale edecek polis de yoktu. Her mitingde bizi karşılayan çevik kuvvet bir yana, kortejin önünde yürümesine alışkın olduğumuz çeşitli sıfatlar taşıyan sivil amirler bile ortalarda görünmüyordu. Bir trafik polisi vardı sadece, o da biraz söylendi, o kadar. “Daha erken ama” itirazını dinlemedik, iyi ki de dinlememişiz…
Ve 9.30 gibi yürümeye başladık. Yarım saat erken. Kitlenin hatırı sayılır bir bölümü böylece Gar’ın önünden uzaklaşmış oldu. Saat 10.04’e kadar küçük adımlarla yürüdük; binlerce kişinin Gar’ın önünden uzaklaşan her adımı onları yaşama yaklaştırıyormuş meğer… Sonra… Sonrası çok yazıldı, zaten “iyi de gelmez”… Sadece, o ana kadar ortada olmayan yüzlerce çevik kuvvetin, sivil amirler eşliğinde küfürler ederek Gar’a doğru koştuğu görüntü aklımdan hiç çıkmaz…
10 Ekim Emek-Barış-Demokrasi mitinginin hazırlıklarına 3 hafta öncesinden başlamıştık. Afişler, bildiriler, videolar, sosyal medya kampanyaları… Saatler süren bazen keyifli bazen gerilimli ama her zaman yoldaşça beyin fırtınaları; onlarca görsel malzeme tasarımı, sayfalarca yazı-çizi, onlarca video ve sayısız sosyal medya paylaşımı…
Kampanya boyunca sadece AKP’nin 13 yıllık iktidarının tahribatını, iş cinayetlerini, savaşı ve faşizmi değil nasıl bir ülke istediğimizi de anlatalım diyorduk. 10 Ekim günü Sıhhiye Meydanı’nda, Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçilerle, emekçilerle, mühendislerle, hekimlerle, kadınlarla, gençlerle ve çocuklarla dolan rengarenk alanda, nasıl bir ülke istediğimizin resmi çizilecekti. Sonra balonlarımız olacaktı gökyüzüne uçan…
Ama “olmadı” demeyeceğim… Çünkü bu bir mücadele. Bizim bu ülkeye dair hayallerimiz varsa, başkalarının da var.
Onlar da nasıl bir ülke istediklerinin resmini Ankara Garı’nda çizdiler.
Sadece pimi çekip “Emek-Barış-Demokrasi” diyenlerin bedenlerini parçalayarak değil, yaralılarımızın, onlara yardıma koşan hekimlerimizin üzerine gaz atarak, nasıl bir ülke istediklerinin resmini çizdiler.
Sadece katliamda yaralı kurtulanları coplayarak değil, sosyal medyadan stadyumlara ölenlere karşı ırkçı-mezhepçi nefreti örgütleyerek, hayallerindeki Türkiye tasavvurunu sergilediler.
Sadece nefreti örgütleyerek değil, “Bombacıyı pimi çekmeden yakalayamayız ama anmaya gideni pek ala derdest ederiz” diyerek bu ülkeyi nasıl yöneteceklerini sergilediler.
Sadece yasımıza saldırarak değil, cümle alemin bildiği, tanıdığı, ismi cismi belli canlı bombalara “kör” olduklarını göstererek bu ülkenin geleceğine dair vaatlerini ortaya koydular.
Sadece bu katliamcılara “yol vererek” değil, yol verdiklerini gösteren bilgilerin, belgelerin halka ulaşmasını engellemek için “yayın yasağı” getirerek de nasıl bir ülke istediklerinin resmini çizdiler.
Evet 13 yıllık AKP iktidarında o resim artık tamamlandı ve ortaya kan kırmızısından ibaret bir tablo çıktı. Bize sunacak başka bir resimleri de yok.
İşyerinde ölüm, savaşta ölüm, mitingde ölüm, sokakta ölüm, ülkeden kaçmaya çalışırken ölüm… O resimde sadece ve sadece ölüler var! Kendilerince tek kurtuluşları ölümün ardında saflaştırmak bizleri. Onun ölüsü, bunun ölüsü… Üniformalı ölü, sivil ölü… O mezhepten ölü, bu etnik kökenden ölü… Ama hep ölü…
Artık bitti. Bu ölüm düzeniniz yıkılıyor… Bu satırların yazarının ve 10 Ekim mitinginin değerlerini savunup o gün orada ölmeyen milyonların duyduğu iç sıkıntısı ne zaman geçecek biliyor musunuz: “Kan kardeşliğimiz”le pekişen birlikteliğimiz, sizin ölüm düzeninizin karanlık saraylarını yerle bir ettiğinde… Ve şunu bilin… Hiç uzak değil, hem de hiç…
* Umar Karatepe
DİSK Basın Yayın Dairesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.