Babam, Starbucks’a gittiğimde “senin böyle olacağın belliydi, çocukken herkes kızılderili olurdu sen kovboy olurdun” der durur
Babam, Starbucks’a gittiğimde “senin böyle olacağın belliydi, çocukken herkes kızılderili olurdu sen kovboy olurdun” der durur. Öyle alakasız ve umursamazdım. Ta ki Roboski ve Reyhanlı’dan sonrasına kadar
10 Ekim Ankara Barış Mitingi patlamasından sonraki çığlıklardan yalnızca bir tanesi: “Canlı var mı canlı?”
Babam ve ellerinde büyüdüğüm on beşten fazla arkadaşı oradaydı. Akşam babamı aradığımda hayatımda ilk kez sesinin bu kadar umutsuz geldiğini duydum. “Biz arkadaşlarla yarım saat geç gitmiştik” dedi; “Altı arkadaşımın öldüğünü biliyorum” dedi; “Çocuklar da ölmüş” dedi. Babamın şu anda yaşıyor olmasının tek nedeni bombanın patladığı yerden 300 metre uzakta olması.
Katliam hakkında kafasını AKP ve ya HDP ile doldurmuş herkese şunu söylemeliyim; bu ülkede Eğitim-Sen’li öğretmenler var, TMMOB’lu mühendisler var, TTB’li doktorlar var, bu ülkede Halkevleri var. Bu ülkede bu ülkeyi var eden emekçiler var. Hiçbiri yoksa üniversitelerde liselerde çok büyük öğrenci grupları var. İşte hepsi oradaydı. O insanlar devletin kanlı ağzıyla her gün saldırdığı siyasi partilerden bile değildi, onları da öldürdüler.
Diyeceğim o ki; hırstan, egodan, maddiyattan ve güçten gözü dönmüş narsist kişilik bozukluğu olan hasta bir adam ve etrafındaki birkaç kişi seni beni gözü kapalı öldürmeye başladı. Bak öldürmek diyorum. Ölüm, bomba, saldırı, katliam, terör, savaş, kan, ceset kelimelerine çok aşina olduk artık fakat inan ki gözüktüğü kadar kolay değil.
Ben 21 yaşımda arkadaşlarımın “Gezi Parkı park olarak kalsın, ağaçları kesmeyin” dedikleri için öldüğünü görmeli miydim? Babamı sırf okuyan, düşünen ve umut besleyen bi öğretmen olduğu için ve arkadaşlarıyla “4+4+4 sistemi hatalıdır” dediği için ve sokağa çıkmaktan başka çareleri olmadığı için televizyonda tazyikli su yerken mi izlemeliydim? Ali çok yoksuldu, mecbur askere gitti neyse ki ölmedi sağ salim eve döndü diye mi sevineyim? Yoksa Ali’nin halkı her gün devlet tarafından öldürülüyor işkence görüyor diye dağlara çıktı gerilla oldu oysa çok parlak bi çocuktu diye mi üzüleyim?
Ahlaksız, namussuz akbabalar menfaatleri için 9 yaşında bi çocuğu ailesiyle gittiği barış mitinginde paramparça etti, birkaç hafta oldu, bu nasıl bir aymazlık? Ünvanını, siyasi kimliğini, dinini, ırkını bırak bi kenara. Çocuk diyorum. Barış diyorum.
Bu yaz birlikte tatil yaptığım insanlar barışmak istiyorlardı, bu yüzden Ankara’ya gittiler ve bu istekleri karşılığında başkentin ağaçlarına cesetlerinin parçaları sıçradı. Yağ koktu, yanık koktu, her yer kan koktu.
6 katliam oldu -açıklanan- toplam 523 kişi öldü. Katliamlardan bizi koruyabildi mi bu devlet? Hayır. Kimin öldürdüğünü buldu mu bu devlet? Hayır. Herhangi biri istifa etti mi? Hayır. Katliamlardan sonra yayın yasağı geldi mi? Evet hepsinde. Bakanlar televizyona çıkıp bizimle dalga geçti mi? Evet.
Ben eylemlerde, sendikalarda, Neşet Ertaş ile, Ahmet Kaya ile, Selda Bağcan ile, demli çaylarla büyüdüm. Ailem fena solcudur. Bizimkiler eylemlerden kaburgaları morarmış gelirdi eve ben küçücükken. Ama sorsan ne siyaset bilirim, ne politika bilirim. Asla ilgimi çekmedi, dolayısıyla “özgürlükçü” ailem de beni hiçbir şeye asla zorlamadı. Babam, Starbucks’a gittiğimde “senin böyle olacağın belliydi, çocukken herkes kızılderili olurdu sen kovboy olurdun” der durur. Öyle alakasız ve umursamazdım. Ta ki Roboski ve Reyhanlı’dan sonrasına kadar.
Bir gün arkadaşıma “Sence ben büyüdüğüm için mi bu olaylar çok canımı sıkıyor, yoksa bu adamlar iyice kafayı mı yedi” dedim. Ve dedikten birkaç hafta sonra kendimi Gezi Parkı’nda barikata kaldırım taşı söküp götürürken buldum. Çünkü bu devlet bizi artık göz göre göre yoksullaştırıyor, her şeyimize el koyuyor ve gururla öldürüyordu. Söyleyin şimdi kimdir devlet?
Benim canım arkadaşlarım şimdi anlıyorum, artık anlıyorum, bu genç yaşımda hayattan bir tek şunu öğrendim:
“Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir.”
Yemin ederim.
* Selver Yıldırım
Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.