‘Terör’ kelimesini kullanmak, resmi ideolojinin devamı için hayati önemde. Önemi bu kelimenin sihirli gücü sayesinde tüm poltikalarını kabul ettirebilmesinde. Kelimenin anlamı olan ‘korku’, yüzyılımızda ‘teröristlerin’ faaliyetlerinde değil kelimenin ta kendisinde Guy Debord, ‘Gösteri Toplumu’1 adlı kitabında şöyle diyordu; “Gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur.” Kitle iletişim araçlarının, tek taraflı […]
‘Terör’ kelimesini kullanmak, resmi ideolojinin devamı için hayati önemde. Önemi bu kelimenin sihirli gücü sayesinde tüm poltikalarını kabul ettirebilmesinde. Kelimenin anlamı olan ‘korku’, yüzyılımızda ‘teröristlerin’ faaliyetlerinde değil kelimenin ta kendisinde
Guy Debord, ‘Gösteri Toplumu’1 adlı kitabında şöyle diyordu; “Gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur.” Kitle iletişim araçlarının, tek taraflı anlatısını böyle tarif ediyordu.
Bu söylev bizim ülkemizde haftadan haftaya, bilemediğimiz sebeplerden dolayı değişebiliyor. Barış gazeteceliği, ertesi gün yerini savaş ve şiddet diline bırakıyor. Gazetelerin kullandığı diller, hitap ettiği kitleye göre de değişkenlik gösterir. Örneğin ana akım medyanın daha ‘kibar ve soğuk’ bir dil kullandığını biliriz. Veya Yeni Akit’in bir haberini gördüğümüzde, onun ismi olmasa da haberin kime ait olduğunu anlarız.
Bu hafta Hürriyet’te yer alan bir haber2, gerçekleşmiş bir olayı okuyucuya aktarmak amacı gütmekten ziyade, okuyucunun iç dünyasında bir kaos oluşturmaya yönelikti. Aslında alışık olduğumuz bu dilin, somut bir örneği üzerinde durmak için, giriş cümlesini aynen aktarıyorum;
Başlık: “PKK‘dan Hastaneye Bile Bomba”
“Eli kanlı terör örgütü hedef gözetmeksizin saldırmaya devam ediyor. Şemdinli’de gece saatlerinde PKK’lı teröristler bomba yüklü aracı patlattı.”
‘Terörist’ kelimesinin ortalama bir vatandaşın aklında uyandırdığı anlam “İnsanları öldürmek için bir araya gelmiş, bir takım kötü insanlar”dır. Bu algıya oynayan haber iki cümlede tam 13 kelimede bu duyguyu yaratıyor, ‘eli kanlı’, ‘saldırmaya devam ediyor’, ‘hastaneye bile’ kelimeleriyle okuyucuda metafizik bir “kötü insan” yaratıyor.
Türkçeye, Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiş olan terör sözcüğü Latince kökenlidir. Sözcüğün anlamı “korkudan titreme” veya “titremeye sebep olma”dır3. Peki insanları korkutan ve ölmelerine sebep olan bu “terör” hakkında sürekli konuşanlar, bunun karşısında yaşamı ve barışı mı savunuyor? Cevabı gazetelerde, televizyonlarda, siyasetçilerin dilinde duruyor. 7 Hazirandan bugüne 700’e yakın insan silahlar ile öldü4. Bunların 30’a yakını çocuk, birçoğu devletin ‘terör’ü durdurmak için meşru olarak öldürdükleri5. Kesin olarak söylemek gerekiyor ki, yaşamı savunanların devletin dilini kullanma lüksü yoktur. Çünkü bu dili kullananların kötüleri hapse attığı falan yok. Bu dil, onlarca insanı ve çocuğu öldürüyor, politikalarını kabul ettiriyor, güneydoğudaki sandıkları taşıtıyor, hayatın her alanını kontrol ediyor, kendi hakikatini yaratıyor, bireye yaşam olarak önceden belirlenmiş bir tasarı sunuyor.
Terör kelimesini kullanmak, resmi ideolojinin devamı için hayati önemde. Önemi bu kelimenin sihirli gücü sayesinde tüm poltikalarını kabul ettirebilmesinde. Kelimenin anlamı olan ‘korku’, yüzyılımızda ‘teröristlerin’ faaliyetlerinde değil kelimenin ta kendisinde. Bu dili kullananların dünyanın hiçbir yerinde ölümlere üzüldüğü yok. Öyle ki, 2007 yılında yer fıstığı alerjisinden ölen insanların sayısı bile ‘terör’ olarak nitelendirilen eylemlerde ölenlerin 2 katı, kalp-damar hastalıklarında ölenlerin sayısı, ‘terör’ sonucu ölenlerin 6600 katı fazla olmasına rağmen, ABD Savunma Bakanlığı, küresel teröre karşı savaş için 161.8 Milyar Dolar bütçe alırken, kalp-damar hastalıklarını tedavi edebilmek için yalnızca 3 Milyar Dolar bütçe ayrılmıştı6. Öyleyse mesele, insanların ölmesinden farklı bir mesele olsa gerek. Ancak bilmediğimiz bu meselenin propagandasını, bu dili kullanarak çok güçlüce yayıyoruz.
Bu dili kullanmadan da şiddetin ve ölümün benim için kötü olduğunu, ‘hain saldırı’, ‘alçakça’, ‘kalleşçe’, demeden de PKK’nin kötü ve haksız olduğunu veya aynı şekilde haklı olduğunu savunabilirim. Ama düzen, bu dili kullanmayı zorunlu kılıyor. Bu dili kullanmayanları cezalandırıyor.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin de cezalandırılmak istenmesi, bu dili kullanmamaya cüret etmesindendir. CnnTürk’te canlı yayında söylediği “PKK bir terör örgütü değildir. Toplumda çok ciddi bir desteği olan siyasi bir harekettir” sözleri nedeniyle terör örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla gözaltına alındı. Az çok Anayasa, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ceza Usûl hukuku derslerini görmüş biri bunun ne kadar hukuksuz olduğunu zaten anlayabilir. Benim üzerinde durduğum şey bunun hukuksuz olduğunu ispatlamakla değil, bu hukuksuzluğa neden başvurulduğuyla ilgilidir. Tahir Elçi, söylediği sözler nedeniyle değil, söylemediği sözler nedeniyle bu muameleye maruz kaldı. Bu dilin yerine başka bir dili, ulusal bir kanalda alenice kullandığı için yargılanıyor, esas sebebi budur.
Bu dil, olup biteni irdeleyebilmenin önündeki en büyük engel. Devletleri, silahlı örgütleri, uluslararası siyasi tabloyu anlayamamaya, bu savaşın neden sürdüğünü düşünmemeye neden olan bu dil, halkın dili değildir. Yaşamın sesini ancak bu ‘Gösteri’nin dilini yok ederek yükseltebiliriz. Bu nedenle ‘terör’ü hep birlikte yok etmek zorundayız.
Dipnotlar:
1 Ayrıntı Yayınları ISBN: 978-975-539-016-1
2 http://www.hurriyet.com.tr/pkkdan-yeni-dogan-unitesine-bomba-40004488
3 https://tr.wikipedia.org/wiki/Ter%C3%B6rizm#cite_ref-terror_2-1
4 http://bianet.org/bianet/insan-haklari/167241-bugun-baris-gunu-bu-liste-son-olsun
http://manset.at/7-hazirandan-bugune-90-gunluk-savas-bilancosu/
http://www.birgun.net/haber-detay/ankara-katliami-nda-hayatini-kaybeden-103-yurttasin-isimleri-aciklandi-92404.html
5 http://fraksiyon.org/devlet-dersinde-oldurulmus-cocuklar-listesi-guncelleniyor/
6 Belgesel: “Zeitgeist II Addendum” dk: 49:33
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları – John Perkins ISBN 978-975-600-647-4 (Üniversitemiz kütüphanesinden temin edebilrsiniz)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.