Ne ilginçtir ki koskoca ülkenin Cumhurbaşkanı durumdan haberdar oluyor ve söz konusu kulüp başkanını arayarak “hakemleri sal aslanım, başımız ağrımasın” diyor Uzak geçmişten günümüze farklı biçimlerde evrilerek taşınan ve genlerimizde hala var olan “talan kültürü” zaman zaman artarak veya azalarak talan siyasetini yarattı. Doğal olarak talan siyaseti talan iktidarlarını, talan iktidarları ise talan süreçlerini ve […]
Ne ilginçtir ki koskoca ülkenin Cumhurbaşkanı durumdan haberdar oluyor ve söz konusu kulüp başkanını arayarak “hakemleri sal aslanım, başımız ağrımasın” diyor
Uzak geçmişten günümüze farklı biçimlerde evrilerek taşınan ve genlerimizde hala var olan “talan kültürü” zaman zaman artarak veya azalarak talan siyasetini yarattı.
Doğal olarak talan siyaseti talan iktidarlarını, talan iktidarları ise talan süreçlerini ve sonuçlarını üretti.
Anadolu coğrafyasında hiç bitmeyen şekilde yaşayageldiğimiz talan son on yıldır olanca kabalığı, sığlığı ve hoyratlığı ile farklı bir boyuta taşınmış bulunmaktadır.
Türkiye’deki uygulamalar “gelişmiş” kapitalizmi dahi şaşırtıyor. Bu kapitalizmi masum kılmaz elbette. Ama onu dahi şaşırtan uygulamalar öyle uluorta ve pervasız gerçekleştiriliyor ki; bu ancak talan kültürünün hüküm sürdüğü aşiret yönetimlerinde gerçekleşebilir.
Dolayısıyla Türkiye’deki devlet yönetme biçiminin günümüzdeki evrildiği son nokta tam olarak “postmodern kabile yönetimi/devleti” biçimidir. Çünkü bu iktidar dini argümanları devreye sokarak aşiret ve tarikat sarmalında kapitalizmi İslami ve feodal bir biçimde sentezleyerek yeni bir kabile toplumu ve iktidarı oluşturmuş durumdadır.
Faşizmi kapitalizmin silahlı gücü olarak tanımlamak doğru olsa da eksik kalan bir tanımlamadır. Faşizm iktidarda olanların veya iktidar gücüne sahip olanların (farklı güç kullanımları ile) baskın olma davranışlarıdır. Bu baskıncılığın dışavurumlarını ilkel faşizm, gelişmiş faşizm, tekno faşizm, bilişim faşizmi, çevre faşizmi, hukuk faşizmi, eğitim faşizmi, sağlık faşizmi gibi onlarca pratiğe dönüşmüş şekliyle yaşayabilir veya tanık olabiliriz.
Örneğin, bakınız son günlerde spor/futbol toplumu neyi yaşadı?
2015 yılının ekim ayına geldiğimiz bir zaman diliminde bir spor kulübü başkanı futbol takımlarının maçındaki yönetimlerinden memnun olmadığı hakemleri tam 4 saat boyunca stadyumun içindeki odada alıkoyuyor.
Ceza hukukumuzda “alıkoyma” diye katalog suçlar kapsamına giren bir suç olduğu halde, üstelik alıkonulanların bir de kamu görevlisi olduğu halde, hiçbir adli makam bu olayda bir soruşturma başlatmıyor.
Daha da vahimi o ilin emniyet müdürü, valisi kendilerini doğrudan ilgilendiren böylesi bir olayda, dört saat boyunca alıkonulan hakemler ile ilgili ya herhangi bir girişimde bulunmuyorlar, ya bulunamıyorlar ya da dikkate ve ciddiye alınmıyorlar.
Ne ilginçtir ki koskoca ülkenin Cumhurbaşkanı durumdan haberdar oluyor ve söz konusu kulüp başkanını arayarak “hakemleri sal aslanım, başımız ağrımasın” diyor ve böylece hakemler stattan çıkarılarak evlerine dönmeleri sağlanıyor.
Cumhurbaşkanına böyle bir olaya neden müdahil olur? Bu olay Cumhurbaşkanının müdahil olması gereken bir olay mıdır? Cumhurbaşkanına varıncaya kadar oradaki devlet ve kamu görevlileri ne yapıyorlar? Veya ne yapılıyorsa bir işbirliği ve/veya müsamaha mı söz konusudur? Sorularda geçenler uygar ve kurumsallaşmış bir devlet yönetimi olan bir ülkelerde yaşanması mümkün olmayan şeylerdir. Eğer yaşanıyorsa işte orada farklı bir devlet yapısı veya işleyişi söz konusu demektir.
Söz konusu kulüp başkanı hemen ardından tezahüratlar eşliğinde demeç veriyor, demecinde mafya ağzıyla “bundan böyle buradan çıkamayacaklarını düşünerek maç yönetsinler” diyerek uğrunda ölebileceği ve çok sevdiği “büyük liderin” hatırı için hakemleri salıverdiğini söylüyor. Bunları söylerken de “öleceksek de adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız” diyerek kadınları bir aşağılanma ve aşağılama nesnesi olarak algıladığını, temsil ettiği ilkel talan toplumunun bakış açısıyla da ifade etmiş oluyor.
Şimdi çözümlenmesi peşinde olduğumuz esas konu şudur; böylesi bir yaşanmışlığın bir hukuk devletinde ve erkler ayrılığı temelinde şekillenmiş bir yönetim biçiminde yeri olmaz. Eğer oluyorsa orada iktidarın devletin hukukuna müdahalesi ve erklerin yürütme lehine değişimi ve dönüşümü söz konusudur. Bunun bir tek açıklaması vardır o da yönetim biçiminin bazı keyfiyet ve tasarrufların tek elde veya tek kişide toplanmasıdır.
İşte talan kültürünün günümüze evrilmiş toplumsal dönüşüm pratiklerinden birisi de bu olaydır. Talan kültüründe “ben yaptım oldu”, kılıfına uydururuz” veya “görmezden geliriz” davranışları yaşam pratikleri olarak karşımıza çıkar.
Bu ülkede Cumhuriyet 92. yılını geride bırakıyor.
Açılımı halkın yönetime katılımı olan bir yönetim biçiminde 92. yılı geride bırakırken yöneldiğimiz nokta, geçmiş yüzyıllardan bugüne taşıdığımız talan kültürünün yeniden canlandırılmasıyla, talancı toplumsal yapıyı yeniden inşa etmek ve harekete geçirmek suretiyle “kabile” devletine yönelmiş olmak biçiminde gerçekleşiyor. Aslında bu bizim hiçbir zaman üstesinden gelemediğimiz meselemizdir. Koşullar elverdiğinde yeniden filizlenen virütik organik bir yapımız var. Çünkü bu olumsuz kültürel miras ancak sosyoekonomik dönüşümlerin sağlanmış olmasıyla kurtulabileceğimiz toplumsal bir hastalık.
Trabzonspor kulübü başkanının mafya yönetim tarzı örneğinde ifadesini bulan, daha onlarca farklı alandaki benzeri karakterdeki olay, Türkiye’nin uzunca bir zamandır yönetim tarzının biraz teknoloji, biraz bilişim, bolca tüketim toplumu ile soslanarak “postmodern kabile yönetimi/devleti”ne dönüştürüldüğünün tipik örneklerini oluşturmaktadır.
Yoksa başka türlü toplumsal bir yapıda ve yönetimde sözü geçen olay yaşanabilir miydi?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.