Ülkemizde iktidar silsilesinin işlediği seri cinayetleri bir bir saysak, göreceğimiz en yalın gerçek; hesaplaşılmayan her katliamın, bir sonrakini hazırladığı olur! İşte sadece birkaç örnek: Mustafa Suphi’lerin katillerinden hesap sorulsa, Hrant yaşıyor olurdu! Maraş’ın, Çorum’un hesabı sorulsa; Gazi ve Sivas katliamları olmazdı! Ağrı’nın hesabı sorulsa, Dersim, Roboski; Roboski’nin hesabı sorulsa, Diyarbakır, Suruç; onların hesabı sorulsa, Ankara […]
Ülkemizde iktidar silsilesinin işlediği seri cinayetleri bir bir saysak, göreceğimiz en yalın gerçek; hesaplaşılmayan her katliamın, bir sonrakini hazırladığı olur!
İşte sadece birkaç örnek:
Mustafa Suphi’lerin katillerinden hesap sorulsa, Hrant yaşıyor olurdu! Maraş’ın, Çorum’un hesabı sorulsa; Gazi ve Sivas katliamları olmazdı!
Ağrı’nın hesabı sorulsa, Dersim, Roboski; Roboski’nin hesabı sorulsa, Diyarbakır, Suruç; onların hesabı sorulsa, Ankara Katliamı olmazdı!
Kanlı Pazar’ın, devletle bağını herkesin bildiği faillerinden hesap sorulsa, kanlı cumartesi olmazdı!
Yana yakıla bunu haykırmalıyız!
Her gün çaresiz izlediğimiz birer görüntüye dönüşmemesi için bu vahşetin, iktidarlarını koruyabilmek uğruna halkların boğazlaşması için hazırladıkları, “oluk oluk kan” efektli senaryonun Ankara’dan sonraki bölümlerinin gerçeğe dönüşmemesi için mecburuz.
“Failler zaten öldüler” deyip bu dosyanın da kapatılmasına izin veremeyiz!
Onlarca kanıt var, faillerin devletten destek aldığını gösteren!
Her eylemde burnumuzun dibinde biten güvenlik güçlerinin, tıpkı Suruç gibi, Ankara’da da hem de en küçük güvenlik zayiatını kaldıramayacak bir bölgede, sırra kadem basması, kanıttır buna!
Dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinden biri, yol vermeden, havada kuş uçamazken; canlı bombaların şehir şehir dolaşabilmesi, kanıttır!
Patlamadan sonra ortaya çıkıveren polisin, mağdurlara gaz sıkması, kanıtdır!
Barış için canını siper ederek canlı kalkan olan eşbaşkanlar tutuklanırken; canlı bombalar henüz bir fiil işlemeden onlara bir şey yapılamayacağını söyleyen başbakanın sözleri kanıtdır!
Katili tanıyoruz! Yeni cinayetler işlemesine izin veremeyiz! Bunun tek yolu, bu gerçeği görenlerin birlikte mücadelesidir!
O zaman, mutlaka yıkılır, zulüm üzerine kurulu tüm iktidarlar!
Ve sen ey kandan beslenen!
Saltanata alkış tutanlara güveniyorsan, yanılıyorsun! Senin saltanatında mantar gibi çoğalıp, yarın halkın mahşerinde bir anda hava gazı gibi uçup gidecek, zulüm yardakçılarından oluşmuyor bu ülke! Unutma, “tarihin en güzel yerinde, son sözü hep direnenler söyler” diyen büyük ozanların da coğrafyasıdır burası!
Ve o dizelerinde bahsettiği direnenler; yok etmekle bitmeyen, ezilip ekin gelen, bir gidip bin gelen. Öldürdükçe çoğalanlardır!
10’unda 10’uncu ayın, saat 10.00’da yaktırdığın o ateş, bizim içimizi yakmakla kalmadı!
En yanmaz malzemeden inşa ettiğin sarayına da sıçradı! Yakındır, devasa alevlere dönüşmesi kıvılcımların!
Bu genç mezarları, senin, etrafı demirlerle çevrili bahçene de kazıldı! Her gülün dibinde, her ağacın gölgesinde, ismi yüreğimize kazılı kardeşlerimizin parçalanmış bedeninden bir parça var!
Kabusun olacak, sonsuza dek oyun yaşında kalacak olanlar! Hiç uyumak istemeyeceksin!
Korkunç gerçeğin olacak, canlarından can gidip de, geride kalanlar! Hiç uyanmak istemeyeceksin!
Anaların sıkılı yumruklarıyla yıkılacak, her santimetre karesinde ezilenlerin kanı olan, pahalı taşlardan örülü saray duvarları!
Haykıracak, yıkık dökük miting meydanlarını isyan meydanlarına çevirecek olanlar:
“Sende katil geni varsa, bizde isyan; yardakçılarında vampir geni varsa, bizde insan!”
İnadına da değil sadece, inancına direneceğiz; elinde barış bayraklarıyla, başkentin göbeğinde barışı cesaretle ve inançla haykıran kardeşlerimizin!
Veysel’e ve önceki yüzlerce çocuğumuza sözümüz var! Daha dün Diyarbakır’da ve Adana’da polis kurşunuyla katledilen Helin’e ve Tevriz’e!
Kaçmayacağız bu çocukların yüreğimize düşen yangınından!
Hiç dindirmeyeceğiz, açtığı sızıyı bu vahşet silsilesinin.
Size söz veriyoruz, çocuklarımızda yaşatacağız gülüşlerinizi.
Size söz veriyoruz, durmayacağız; hiçbir şey uğruna ölmeyi istemeyecek yaşta, uğruna öldüğünüz barış, gelene kadar!
Size “özür değil ömür borcumuz var.” Barış için yaşayacağız! Barış diyen her bir canı yaşatmak için!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.