Türkiye ve Kürdistan’da durum artık devlet terörünü aşan ve iç savaşın ön basamaklarının döşendiği bir sürece doğru yol alıyor. Durum sadece 7 Haziran yenilgisi alan Tayyip Erdoğan’ın dar “başkanlık isteği” ya da “AKP’nin tek başına iktidar olma hastalığı” değil. Durum daha farklıdır. Meselenin küresel güç dengeleri, Ortadoğu ve Rojava-Suriye’deki durumla, Kürtlerin mücadelesinin geldiği askeri, siyasi, […]
Türkiye ve Kürdistan’da durum artık devlet terörünü aşan ve iç savaşın ön basamaklarının döşendiği bir sürece doğru yol alıyor. Durum sadece 7 Haziran yenilgisi alan Tayyip Erdoğan’ın dar “başkanlık isteği” ya da “AKP’nin tek başına iktidar olma hastalığı” değil. Durum daha farklıdır.
Meselenin küresel güç dengeleri, Ortadoğu ve Rojava-Suriye’deki durumla, Kürtlerin mücadelesinin geldiği askeri, siyasi, toplumsal, diplomatik gelişmelerle ilgilidir.
Örneğin 15 Ağustos 1984’te başlayan ve günümüze kadar devam eden gerilla savaşı bugün farklı bir özelliktedir. Gerillanın birbiri ile koordineli bir şekilde alan hakimiyetine dayalı sabotaj, pusu, baskın türündeki misilleme eylemlerinin boyutu, etkisi ve kapsadığı mekan geçmiş döneme göre farklı boyutlardadır. Ölen asker ve polis sayısı, vurulan askeri ve ekonomik hedefler orta vadede Türkiye’yi askeri anlamda zayıflatan, ekonomik olarak çöküşün eşiğine getirecek boyuttadır. Türkiye toplumunun da bu savaşın anlamsızlığını her geçen gün derinden hissetmesi Türk devleti için büyük bir olumsuzluktur.
Gerillanın haftalardır, aylardır kontrol altında tuttuğu yollar ve alanlar var. Türk devletinin ne yapsa da artık giremeyeceği toprak parçası var. Gerillanın elindeki silah ve kullandığı teknik, Türk devletinin 2011-2012’de kullandığı ve bugün detaylandırdığı biçimi ile de artık sonuç alamamaktadır. Türk devletinin 24 Temmuz’dan bu yana yaptığı yüzlerce uçakla yaptığı hava saldırısı Suriye iç savaşında ya da Irak’taki savaştaki hava saldırılarını aşmaktadır. Ama bir sonuç alamamaktadır. Bu yeni bir durumdur. Bu kadar çok hava saldırısı ve karadan operasyon girişimleri Türk devletinin gerilla karşısında askeri başarısızlığını şimdiden göstermektedir.
Siz bakmayın Türk medyası ve genelkurmayının yüzlerce, binlerce gerillanın vurulduğu yönündeki haberlerine. Gerilla karşısında Türk devletinin hava saldırıları ile başarı kazanması kesinlikle imkansızdır. Kara operasyonları konusunda ise durum belirgin bir şekilde ortadadır. Devlet asker sevkiyatı yapamıyor. Özel tim ve polisler artık kentlerde bile operasyon yapamaz durumdadır.
Bütün bunlara ek olarak Silvan, Cizre, Varto, Silopi, Şırnak, Nusaybin, Gever başta olmak üzere halkın direnişi karşısında devletin çaresizliği de gözönüne getirilirse durum daha iyi anlaşılabilir. Haber ve görüntülerde bu kentlerde normal bir protesto olmadığı, devletin ise yurttaşlarının protestosunu bastırmadığı; aksine devletin düşman yapı ile savaşı gibi görünmektedir.
Yani devlet bütün yapısı ile Kürtleri artık karşı bir düşman gibi görüyor, onların bütün hareketlerini kendisine karşı kalkışma olarak tanımlamakta ve askeri zorun en biçimsizini uygulamaktadır. Son haftalarda düzinelerce sivilin katledilmesinin başka da bir anlamı yoktur.
Peki seçim ile savaşın bu kadar iç içe geçtiği bir dönemde neler olabilir? Öncelikle Ortadoğu’dan, Suriye ve Rojava’dan bakmakta fayda var. Türkiye bölgede kaybediyor. Kürtler kazanıyor. Uluslararası alanda Kürtler stratejik bir güç olarak tanınıyor. Yani bu Kürtlerin artık statüsüz bir halk olarak bölgede kalmayacağını gösteriyor. Yani sömürgecilik altında ya da işbirlikçilerin siyasi statüsü yerine özgür Kürt’ün statüsü artık kendisini görünür kılmaktadır.
Buradan bakıldığında gerilla savaşı ve kentlerdeki halkın direnişi Türk devletinin sömürgeci politikalarına ve Tayyip Erdoğan-AKP diktatörlüğüne karşı sonuç almaktadır. Türk devleti ise sömürgeciliği esnek politikalar yerine askeri zor ile Kürdistan’da yeniden inşa etmek istemektedir. Ama artık eskisi gibi olamayacaktır. Çünkü klasik sömürgeciliğe karşı sadece gerilla savaşı değil, yeni imha konseptine karşı gerilla ve halk savaşının bileşimi sonuç alıcı bir noktaya gitmektedir.
Seçim Türk devletinin demokrasiden mi, müzakereden mi yoksa savaştan mı yana olduğunu göstermek için yeterli bir veri durumunda değildir. Çünkü devlet politikasında Erdoğan ve AKP’ye verilen rol de savaşla yenemediği halkı seçimdeki hile ve oyunlarla yenme zemini haline gelmiştir. Devletin bütün güçleri de bu oyunun ortağıdır. Ama HDP ile seçime giren demokratik siyaset de burada direnişini boyutlandırarak sürdürüyor. Yani Türk devleti AKP ve Erdoğan maskesi ile diktatörlük yolunda ısrar ederken Kürtler ve demokrasi güçleri demokratik devrimin kazanımlarını büyütmek için direnişlerini birleştirerek boyutlandıracaktır. Olan “arada kalanlara” ve Erdoğan ve çetesine olacaktır…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.