Çok ‘klasik’ olan, aynı zamanda da çok güncel olan bir cümleyle başlayacağım; Türkiye en kritik dönemlerini yaşıyor. Emek, barış ve demokrasi talepleriyle meydanları dolduranlar intihar bombacıları il katlediliyor. Saray gittikçe köşeye sıkışıyor, bu yüzden katliamlarla iktidarına karşı olanları sindirmeye, faşist düzenini savaşla, kanla sürdürmeye çalışıyor. Fakat bu böyle gitmez! Gitmeyecek! Suruç’ta patlayan bomba, Cizre’de, Silvan’da, […]
Çok ‘klasik’ olan, aynı zamanda da çok güncel olan bir cümleyle başlayacağım; Türkiye en kritik dönemlerini yaşıyor. Emek, barış ve demokrasi talepleriyle meydanları dolduranlar intihar bombacıları il katlediliyor. Saray gittikçe köşeye sıkışıyor, bu yüzden katliamlarla iktidarına karşı olanları sindirmeye, faşist düzenini savaşla, kanla sürdürmeye çalışıyor. Fakat bu böyle gitmez! Gitmeyecek!
Suruç’ta patlayan bomba, Cizre’de, Silvan’da, Lice’de gerçekleştirilen saldırılar, ülkenin batısında sokaklara salıverilen devlet destekli faşistler, son olarak Ankara katliamı… Bu faşist iktidar yaptığı her hamlede umutlarımızı yok etmeye çalışıyor. Fakat yönetenlere tekrar hatırlatmamız gereken bir konu var. Ne umutlarımızı, ne de hayallerimizi yok edemeyeceksiniz! Yakın tarihimiz bile umutlarımızın nasıl yeşerdiğinin, iktidarı nasıl sarstığının göstergesidir.
Kısaca hatırlayalım o günleri. TEKEL’i hatırlayalım; Ankara’nın göbeğinde kurdukları çadırlarla, iktidara meydan okuyan işçileri… 1 Mayıs’ları hatırlayalım; Taksim meydanını yasakladıklarında sokak sokak direnerek meydanı zaptettiğimiz günleri… Haziran İsyanı’nı hatırlayalım; Gezi Parkı’nı ve Taksim Meydanı’nı devletten arındırdığımız o isyancı zamanları, ülkenin her kentinde, her sokağında canları pahasına faşizmin üstüne üstüne yürüyenleri hatırlayalım. Kobane serhildanını hatırlayalım; devrimci dayanışmayla sokaklarda yükseltilen direnişi, özgürleşen Kobane’yi hatırlayalım. Saray, asker cenazelerini bahane ederek yaşam alanlarımıza saldırdığında, devletin sivil ve resmi faşist güçlerini yaşam alanlarımızdan kovduğumuz günleri hatırlayalım bir kez daha.
Tüm bu yaşananların ışığında tekrar hatırlatalım Saray’a, AKP’ye: Bizim umutlarımızı, hayallerimizi yok edemezsiniz. Dün olduğu gibi bugün de faşizmin üstüne üstüne yürümeye devam edeceğiz. AKP bizi tercihsiz, seçeneksiz bırakmaya çalışıyor, ya benim dediğimi kabul edeceksiniz ya da yok olacaksınız diyor. O halde tercihi biz yaratacağız. Hayatın her alanını örgütleyeceğiz ve Saray’ı yıkacağız!
AKP iktidarının ve Saray’ın krizi daha da derinleşiyor. Saray’ın tüm politikalarının karşısında gelişen halk tepkilerini bir halk hareketi haline getirmek, halk hareketlerini Saray’ın ve AKP iktidarının tüm icraatlarını paramparça edecek bir devrimci güce dönüştürmek ve bu gücü devrimci halk iktidarı hedefiyle donatmak ve Saray’ın düzenini bu topraklardan söküp atmak ilk görevimizdir!
Daha önce Diyarbakır’da, Suruç’ta ve son olarak Ankara’da intihar bombası eylemiyle yoldaşlarımız katledildi. Saray faşizmi 10 Ekim’de Ankara’da patlayan bombayla halkı sindirmeye çalıştı. Bunun sonucunda iktidar karşıtı öfke yaygın ve kitlesel bir şekilde kendini sokaklarda ifade etti. Etmeye de devam edecek.
Ankara’da patlayan bomba yoldaşlarımızın canlarını aldı. Fakat iktidar, Ankara’da bir başka bombanın da fitilini ateşledi. Şimdi Erdoğan düşünsün, iktidar sahipleri düşünsün. O patlamada ölmeyen on binlerce insan, o gün orada olmasa bile bulunduğu yeri eylem alanına çeviren milyonlar, artık o Saray’ı ve düzenini yıkmak için ne pahasına olursa olsun ellerinden geleni yapacaklar. Bu bir tercih değildir, zorunluluktur. O Saray, o suç odağı, o terör merkezi yıkılacak!
Ankara katliamının hemen akabinde yalanlarla, sansürlerle, tehditlerle katliamı gizlemeye çalıştılar. Gerçekler duyulmasın diye internete erişimi kısıtladılar, inadına gerçekleri söylemeye devam ettik. Kendi tezgahları olan katliamın sorumluluğunu hiç utanmadan bizim üzerimize atmaya çalıştılar. Ankara katliamına dair daha önce gerçekleştirdikleri tüm kanlı eylemlerin sonrasında yaptıkları gibi yayın yasağı getirdiler. Geçtiğimiz günlerde Davutoğlu ‘ DEAŞ’ın islam anlayışıyla, bizim savunduğumuz islam arasında 180 derece değil 360 derece fark var’ dedi. Aslında bu cümle her şeyin kanıtı. İktidar sahipleri ne yaparsa yapsın IŞİD ne kadar katilse, AKP’ de o kadar katildir.
Sözde yetkili devlet ‘adamları’ patlama olan meydana gelip incelemelerde bulundu. Bu yalan ve yapmacık davranışların hepimiz farkındayız.
Artık ne yapacaklarını şaşırdılar. Ne yurt dışına gitmeler, ne de yalanlar artık bu faşist iktidarı kurtaramayacak. AKP gitti gidecek! Saray yıkıldı yıkılacak! Ve hiçbir şey yönetenler için öyle kolay olmayacak…
Faşizme karşı bir adım daha ileri
Bu süreçte devrimcilerin bir görevi de halkın devrimci atılımlarına bir yenisini eklemek, halkı mücadelenin öznesi haline getirmektir. Ayrıca bulunduğumuz her alanda AKP’yi etkisizleştirmek ve politikalarını işlemez hale getirmek boynumuzun borcudur.
Devrimciler bulundukları her yerde halkın önünü açabilecek ve halkı özneleştirecek, kısacası halkın devrimci yolunu yaratabilecek iktidar karşıtı pratik programlarını hızlıca oluşturmalı ve hayata geçirmelidir.
Bunun için ilk olarak mücadelenin bulunduğu her yerin AKP’sizleştirmek için hızlıca harekete geçmek gerek. Bulunduğumuz her yeri AKP’den, AKP ile kurumsal ve ya dolaylı olarak bağı olan her şeyden temizlemeliyiz. Yani AKP bizim olduğumuz hiç bir yerde çalışma yapamamalı, aksine bizim AKP’li olan her yerde çalışma yapmamız lazım.
Yalanlarla dolu yandaş medya yayınlarının mahallelerimizde dolaşmasına da, satılmasına da izin vermemeliyiz. O gazetelerle, broşürlerle halkı kandıramayacaklar.
Onların halk üzerinde kurdukları gerici-faşist ideolojik hegemonyanın karşısında, eşitlikten ve özgürlükten yana, sosyalist bir ülkeyi kuracak, halkın iradesinin yönettiği deneyimler yaratılmalıdır. Sarayın savaşını da, düzenini de yıkmak için gün bugündür!
Ankara’da patlayan bombalarda ölen bizdik! Yaralanan, öfkelenen, gözyaşı döken bizdik. Ama yok olacak olan, halk tarafından tarihin çöplüğüne gömülecek olansa faşizmdir. Saraya karşı mevzilerimizi bir adım daha ileri kurmanın zamanıdır. Biz kazanacağız!