Okuduğum bir habere göre Kobanê Tarım Konseyi 10.000 hektardan daha fazla bir toprağın yoksullara dağıtılması kararı aldı. Bu nedenle toprağın kamulaştırılması, dağıtılması ve toplumsallaştırılmasına ilişkin yazdıklarımızı paylaşmanın tam zamanı olduğunu düşünüyorum. Toprağın dağıtılması tam olarak iktidarın dağıtılmasıdır. Toprağın tek elde toplanması, temerküzü bütün her yerde iktidarın oluşumunun ilk adımıdır. Hatta mülkiyetin, sahip olmanın doğuşudur. “İlkel” […]
Okuduğum bir habere göre Kobanê Tarım Konseyi 10.000 hektardan daha fazla bir toprağın yoksullara dağıtılması kararı aldı. Bu nedenle toprağın kamulaştırılması, dağıtılması ve toplumsallaştırılmasına ilişkin yazdıklarımızı paylaşmanın tam zamanı olduğunu düşünüyorum.
Toprağın dağıtılması tam olarak iktidarın dağıtılmasıdır. Toprağın tek elde toplanması, temerküzü bütün her yerde iktidarın oluşumunun ilk adımıdır. Hatta mülkiyetin, sahip olmanın doğuşudur. “İlkel” toplumlarda bazı aletlerin topraktan mülkiyetinden önce “sahiplenilmesi” söz konusudur ama bu “mülkiyet” değildir. Çünkü o araç mesela ok, onu kullanan tarafından bir nesne değil kendisine şahsiyet atfedilen, “özne” olarak vardır. Hatta yine aynı topluluklarda hayvanlarla olan ve onlara “sahip” olma ilişkisi de böyledir. -Eğer ayakkabınıza, paltonuza isim verirseniz şahsiyet kazanır der, Ahmet Hamdi Tanpınar bunu binlerce yıl sonra romancı sezgisiyle keşfederek.- Bu yüzden toprağın dağıtılması tam anlamıyla iktidarın, temerküzün dağıtılmasıdır.
Toprağın dağıtılması, genel adıyla “Toprak Reformu” bu nedenle tabii ki bütün devrimlerin temel dinamiği ve meselesidir. Burada mesele toprağın “kamulaştırılması”, “dağıtılması”, “demokratikleştirilmesi”, “toplumsallaştırılması” biçimleriyle iktidarın dağıtılması ya da yeniden restorasyonu arasında gidiş gelişler olmasıdır. Bu meseleye ilişkin devrimlerde bile karşılıklı tavır alış karmaşık bir nitelik taşır. Mesela genel anlamda Sovyet devriminde anarşistler toprağın halka dağıtılmasını talep ederken komünistler kamulaştırılmasını savundular, İspanya devrimi sırasında ise komünistler kilise topraklarının halka dağıtılmasını önerirken; anarşistler bütün olarak, kolektif biçimde halkın işleyişine sunmayı savunuyordu. Bu durumda, bu tartışmaları ve dünyadaki diğer pratikleri incelemek çok önemlidir. Mesela Kuzey Kore’nin “sosyalist” toprak politikasının halk arasında taraftar bulma endişesinden doğan bir kaygıyla yapılan, kapitalist biçim de bile olsa başarılı bir “Toprak Reformu” Güney Kore örneği ya da daha da önemlisi Brezilya MST-Topraksızlar hareketinin aşağıdan doğru örgütlediği bir “Toprak Reformu” ve yahut Venezüella’da Chavez iktidarının talebine rağmen gerçekleştirilemeyen bir “Toprak Reformu”…
Bu yüzden bu uzun tartışmaya sonra yine devam etmek üzere ama şunu mutlaka belirterek başlamalıyım. Eğer sadece devletin, kamunun toprağı dağıtılıp, büyük toprak sahiplerinin toprağına dokunulmazsa, çok kısa bir sonra büyük toprak sahipleri küçükleri yutacaktır. İstediğiniz kadar hukuksal önlemler alın bu sonucu değiştirmez. Ayrıca toprak reformu sadece toprağın dağıtılmasından ibaret değildir. Toprağın dağıtılması, bütün kararların birlikte alınması ile demokratikleştirilmesi, üretimin, en azından ürünlerin işlemesinin mutlaka kolektifleştirilmesi, bu üç unsurun birlikteliği ile toprağın toplumsallaştırılması yani iktidarın temerküzünün imha edilmesidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.