Geçen gün CNNTürk’de Ahmet Hakan’ın programına denk geldim. Ahmet Hakan yoktu tabii, büyük ihtimalle iyileşmeyi bekliyor. Şirin Payzın’ın sunduğu programda Kadri Gürsel ve Etyen Mahçupyan vardı. Kadri Gürsel’in aşağı yukarı neler diyeceğini zaten tahmin etmek zor değil, ama Mahçupyan’ın, diğer bodoslama AKP’lilerden farklı olarak o ‘kıvrak zekasını’ nasıl kullanacağını, Erdoğan’ı ve AKP’yi hangi taktik açıklamalarla […]
Geçen gün CNNTürk’de Ahmet Hakan’ın programına denk geldim. Ahmet Hakan yoktu tabii, büyük ihtimalle iyileşmeyi bekliyor. Şirin Payzın’ın sunduğu programda Kadri Gürsel ve Etyen Mahçupyan vardı. Kadri Gürsel’in aşağı yukarı neler diyeceğini zaten tahmin etmek zor değil, ama Mahçupyan’ın, diğer bodoslama AKP’lilerden farklı olarak o ‘kıvrak zekasını’ nasıl kullanacağını, Erdoğan’ı ve AKP’yi hangi taktik açıklamalarla aklayacağını ve hepsinden önemlisi bunlara danışmanlık hizmeti verirken ne tür akıllar sattığını merak etmemek mümkün olmadı.
Üstelik programın başlarında bu yıl Kimya Nobel ödülünü alan Türkiye’den yetişme Aziz Sancar’a[1] bağlandıklarında program ekstra çekici hale geldi. Sancar bir tek şeyi vurguladı; “Benim bu günlere gelmemde Türkiye’de aldığım temel eğitimin çok büyük bir önemi var, eğer o eğitim olmasaydı ben bunu başaramazdım”. Bu cümle bile tek başına, AKP döneminin eğitim politikasını sorgulatmaya yeter nitelikte. Bu dönem boyunca kimya, fizik, matematik gibi bilim dallarının nasıl yavaş yavaş tedavülden kaldırıldığını yerlerine İslamın Sunni mezhep yorumlarının bilim diye geçirilmeye çalışıldığı tarihsel kesiti göz önüne getirelim. O anda bir flaş daha patladı; acaba Bilal oğlan İtalya’ya böyle bir bilimsel kariyer amacıyla gitmiş olabilir miydi? Neden olmasın? Öyle demiyor mu, yarım bıraktığı doktorasını tamamlamaya gitti ya. Belki de bir Türk’ün(!) bu başarısından etkilenmiş ve kendisinin de böyle bir başarıyı yakalayabilecek kapasitede olduğunu (biraz da babasının yardımıyla) görmüş olabilir!
Her neyse, programda daha ilginç bir şey oldu. Aziz Sancar’la bağlantının hemen ardından klasik bir biçimde siyasal sorunlara dönüldü ve söz Etyen Mahçupyan’a verildi. Mahçupyan konuşurken ekrandaki görüntüsünün yanına bir çerçeve açıldı ve Mahçupyan kimdir bilgisi bu çerçevenin içine eklendi; “Robert Lisesi mezunu, Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi, aynı üniversitede İşletme dalında yüksek yaptı”. Hoppala, kamera şakası sanki. Ardı ardına iki şahıs, ikisi de bu ülkede iyi eğitim almış (hatta birinin daha iyi eğitim aldığı kesin), biri nerede diğeri nerede. Biri eğitim aldığı dalda Nobel’e layık görülmüş, diğeri rezil bir iktidarın etekleri altında kalmaya layık görülsün diye her türlü laf cambazlığını yapar hale gelmiş. Kimya literatüründeki “kimya göçümü”[2] sosyal yaşamda vuku bulmuş adeta.
Ne düşünmüştür acaba o sırada Mahçupyan diye düşündüm? Acaba geçmişe gidip “Ah ulan eski yolumdan gitseydim bu adamdan önce Nobel’i ben kapardım” demiş midir? Yoksa “Boğaziçi Kimya’dan mezun olduğumu kimseye çaktırmayayım” mı demiştir? Mahçupyan bu durumdan mahcup olmuş mudur? Valla hiç öyle bir havası yoktu, mahcup olmak yerine mahbup[3] mahdum[4] olmak istiyordu.
Ama Allahı var, hiç çaktırmadı ne düşündüğünü, en ufak bir mimik bile yakalayamadım, dünyanın en ciddi en bilimsel çalışmasını yapıyormuşçasına “AK Partisini”, sahibini savunmaya canhıraş devam etti. Ben de ondan aldığım bu (karşıt) motivasyonla onu dinlemeye azmettim. Aslında fena da olmadı, şu an yapılanları AKP’ye akıl olarak veren dingillerden[5] birinin fikirlerini daha net görmemi sağladı.
Önemsediğim ve not alabildiklerim.
İlk olarak; Hacı Birlik’i öldürdükten sonra boynuna ip geçirerek panzer arkasında sürükleme eyleminin cemaatçiler tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti.[6] Bu iddiasına kanıt olarak da “Bu işten AK Parti’nin seçmen nezdinde zarar gördüğünü ve böyle bir zararı bile bile kendisine vermeyeceğini” gösterdi.[7] Ayrıca “AK Parti’nin hala bu kadroları görevlerinden uzaklaştırmadığından” yakındı. Ancak durum böyle ise “Bu şahısların neden ortaya çıkarılmadığı ve teşhir edilmediğine” bir yanıt vermedi.
İkinci olarak; Bu dönem bölgede yaşanan “olayların”, önemli sayıda Kürt seçmenin sandığa gitmemesine neden olacağı tahmininde bulundu.
Üçüncü olarak; İstikrarsızlık ortamlarının merkez siyaseti daha cazip hale getireceğini ve bunun doğal sonucu olarak, HDP’nin ve MHP’nin oyunun azalıp AKP’nin ve CHP’nin oyunun artacağını ifade etti.
Dördüncü olarak; Kendi kimliği dışındaki kesimlerden oy alabilen tek partinin “AK Parti” olduğunu ve bu özelliğini devam ettirmek için “AK Parti”nin geçmişten ders alıp büyük bir yenilenme içinde olduğu görüntüsünü vermesi gerektiğini ve hatta öyle de olduğunu söyledi.
Beşinci olarak; Başkanlık Sisteminin çok iyi bir tercih olduğunu ancak “AK Parti” kadrolarının bunun içeriğini halka iyi anlatamadıklarını vurguladı.
Altıncı olarak; “AK Parti”nin yüzde 50’den yüzde 40’a düştüğünü, bu düşüş içinde yüzde 4,5 Kürt oyu olduğunu, bu oyun geri gelmeyeceğini ancak diğer yüzde 5’in ise 7 Haziran’da sandığa gitmeyen “AK Parti” seçmeni olduğunu söyledi. Ve bu seçimde eğer o yüzde 5 ikna edilip sandığa götürülürse oy vereceği tek partinin “AK Parti” olacağını kesinkes belirtti. Ve bu durumun da “AK Parti’yi tekrar tek başına iktidar” yapacağını ifade etti.
İşte iki şahıs! Aklını iki farklı işe çalıştıran, aklı iki farklı yerde olan, aklı iki farklı yere kaçan! Biri ABD’ye diğeri AKP’nin “…”
[1] Mardin doğumlu, ilk ve orta okulu Mardin’de okumuş, sonra İ.Ü. Tıp fakültesini bitimiş. Daha sonra da beynini alıp ABD’ye göçmüş. Biyokimya profesörü olmuş. 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde aldı.
[2] Kimya Göçümü: bir hücreli varlıklarda, kimyasal maddelerin etkisi altında yanaşma biçiminde görülen yer değiştirme durumu, şimiotaksi.
[3] Mahbup; Sevilen, sevgili
[4] Mahdum; Erkek evlat, oğul
[5] Dingil; Tekerleklerin merkezinden geçen ve taşıtın altına enlemesine yerleştirilmiş mil.
[6] HDP Milletvekili Leyla Birlik kayınbiraderi Hacı Birlik‘in cansız bedeninin fotoğrafının kendi twitter hesabına aynı gece “Şimdi gel kayınbiraderini al” ifadesi ile gönderildiğini, yine kendisine yapılan işkencnin videosunun da gönderildiğini belirtti.
[7] Bu türden bir akıl yürütme pekala “Ermeni Katliamı” için de başkaları tarafından yapılabilir!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.