Aslında ne olduğunu bilmediğimiz, içinde kaynayıp gittiğimiz günler bunlar. Sebepsiz değil hiçbir şey muhakkak, ama “büyük resim” dedikleri şeyi düşünecek halimiz de pek yok. “Orantısız zekalarımızın” almadığı oranda bir katliamın ardından yara sağaltmaya çalışıyoruz şimdi. “Ne kadar büyük bir bombaydı ki…” diye soruyoruz kendimize. Bizi korkutmak için birer ikişer öldürmelerine alışmıştık da, gerçekten öldürmek için […]
Aslında ne olduğunu bilmediğimiz, içinde kaynayıp gittiğimiz günler bunlar. Sebepsiz değil hiçbir şey muhakkak, ama “büyük resim” dedikleri şeyi düşünecek halimiz de pek yok.
“Orantısız zekalarımızın” almadığı oranda bir katliamın ardından yara sağaltmaya çalışıyoruz şimdi. “Ne kadar büyük bir bombaydı ki…” diye soruyoruz kendimize. Bizi korkutmak için birer ikişer öldürmelerine alışmıştık da, gerçekten öldürmek için öldürdüklerini anlayınca bin kat arttı şaşkınlığımız. Öldürmeyi geride kalanları ikna etmek veya sesini kesmek için kullanırlardı eskiden. Şimdi ortadan kaldırmak için öldürüyorlar. Her gün “Bildiğin öldürüyorlar yani abi” deyip duruyoruz birbirimize.
Makro analizler, büyük sentezler değil aradığımız yanıt. Zaten pek bir yavan kalıyor bunlar aklımızdaki sorular için. Çünkü aklımız değil yüreğimiz yaralı en çok. Biz “yani gerçekten öldürmek için mi öldürüyorlar” sorusuna yanıt istiyoruz. Hala inanamıyor, bir umut, bu ölümlere “alıştığımız” sebepler arıyoruz. Ne bileyim, “toplumu sindirmek için”, “gözdağı olması için”, “simgesel cinayetlerle mesaj vermek için”, “örgütlü hareketi bitirmek için” gibi sebepler istiyoruz belki. Böylesi sebeplerin tanıdıklığına sığınacak kadar çaresiz hissediyoruz şimdi.
Katliamın ardından seçim anketi yapıyorlar. Oyları yükselişteymiş. İşte bu haber karşısındaki çaresizliğimize alışmaya çalışıyoruz biz. Ne küfür ne hakaret ne yorum ne ideolojik tahlil… Dizimizden feri ağzımızdan dili almışlar gibi, yığılıp kalıyor ve susuyoruz. Kirpiklerimiz gözlerimize batıyor.
Kapkaranlık bir yerde koşuyoruz içimizden. Duvarlara duvarlara çarpıp kanatıyoruz alnımızı. İnsanın kendi içini görememesi de en kötüsü. Bunu yaşıyoruz şimdi hepimiz.
Geride kalanlar birbirimize bakıyoruz. Yanımızdakilere gülümseyip yanımızdakilerin kollarını omuzluyoruz.
Bu yara çok kanar, bu kabuk kolay tutmaz.
Haksız bir hayatın haklısı olmak yetmiyor bize. Güçlü bir davanın güçsüzü olmak istemiyoruz artık. Hakkımızı savunacak güç lazım. Nereden bulacağımızı unuttuk ama hakkımıza güç istiyoruz..
Ve şimdi biz, gücümüzü gömdüğümüz yeri bulabilir, umudu bu ara unutmuş olsak da hatırlayabiliriz.
Ve şimdilerde unutsak da biliriz ki;
“gelecek günler için
gökten âyet inmedi bize.
onu biz, kendimiz
vaadettik kendimize.”
Evet hatırlayabiliriz, dahası hatırlamalıyız.
Hatırlayın hastanede gözünü açar açmaz gülümseyenimizi, hatırlayın kendi hırkasını yavru kediye giydirenimizi, hatırlayın karakoldan bitap çıkıp mahallede topumuza şut çeken bıyıklı abilerimizi.
Hatırlayın ser verip sır vermeyenimizi, hatırlayın Kızıldere’de ölümsüzleşenlerimizi, idam sehpasına celladın tekmesini çok görenlerimizi hatırlayın.
Hatırlayın maaşını çocuk kabanına yatıran öğretmenimizi, gelmeyenin gelişini bıkmadan bekleyen annemizi, biz gülmeden gülmeyen sevdiğimizi.
Gözaltı arabasında selfi çekenlerimizi, evinin kalıntılarından kale yapıp maç edenlerimizi, sülalesinin bombalandığı yerde türkü söyleyenlerimizi.
Hatırlayın bize kopya verirken yakalanan sıra arkadaşımızı, sevgilisini düşünürken gülümseyen ablamızı, ismini internette aradığınız ilk aşkımızı hatırlayın.
Hatırlayın nasıl ağız dolusu güldüğümüzü. Hatırlayın bir çocuğa bakıp nasıl umutvar olduğumuzu. O bir sigara az içsin diye bir sigara çok içişimizi hatırlayın.
Hatırlayın ki unutmasınlar yenilemezliğimizi.
Hatırlayın dizimizde feri ağzımızda dili binyıldır bitiremediklerini.
Hatırlayın tırnaklarımızı avuçlarımıza batırırcasına sıkıp ellerimizi,
haykırışla “Biz kazanacağız” diye seslenişimizi.
Hala şarabımızı vermek için üzüm gibi ezilsek,
Ve kabahatin çoğunu kardeşimizden bilsek de,
Hatırlayın en sevdiğimiz şiirimizi:
“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.