Ankara’nın taşına bak… Gözlerimin yaşına bak… Tam 100 kişi öldü Şu devletin işine bak… Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür. Bu söz günümüz Türkçe’sine “insan beyni unutma hastalığı ile sakatlanmıştır” olarak çevirilebilir. Bundan tam bir hafta önce bu ülkenin en yüksek güvenliğinin olduğu kuş kanat çırpsa devletin haberinin olduğu bir başkentte Türkiye tarihinin en kanlı katliamı […]
Ankara’nın taşına bak…
Gözlerimin yaşına bak…
Tam 100 kişi öldü
Şu devletin işine bak…
Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür. Bu söz günümüz Türkçe’sine “insan beyni unutma hastalığı ile sakatlanmıştır” olarak çevirilebilir.
Bundan tam bir hafta önce bu ülkenin en yüksek güvenliğinin olduğu kuş kanat çırpsa devletin haberinin olduğu bir başkentte Türkiye tarihinin en kanlı katliamı yaşandı. En küçüğü 9 yaşında Veysel olan 100 insan öldü… Hastanelerde hala yoğun bakımda olanlar var. Gerçekte kaç kaybımız olduğunu ancak günler sonra anlayabileceğimizi söylüyor uzmanlar. Her biri birileri için evlat olan, sevgili olan, arkadaş, yoldaş olan insanlar birer sayı ile ifade ediliyor. Resimleri hatta isimleri bile belli olmayanlar var…
“İhmal var mı?” katliam gününden beri bizi delirten bu soru hala dolanıyor. Ve çoğu aydın, politikacı devletin sorumluluğunun derecesini konuşuyor. Bizler delirmemek için etimizi ısırıyoruz.
Türkiye tarihinin en kanlı katliamını yaşadık ve sorumluları ile ilgili kafalar hala karışık. Sorumluluğun devlette olduğunu söyleyenler neredeyse canlı bombayı oraya o meydana getiren olmakla falan suçlanıyor. Devlet sütten çıkmış ak kaşık…
Sanki böylesi kıyımları katliamları ilk kez yaşıyormuşuz gibiyiz. Sanki bundan önce devletin dahil olduğu, bizzat yaptırdığı hiç katliam yaşanmamış gibi…
Hafızayı biraz zorlayıp çok değil birkaç yıl öncesine gidelim. Mesela yine Ankara’ya…
Tarih 26 Eylül 1999…
Yer Ulucanlar Cezaevi Ankara
Veysel Atılgan daha doğmamıştı…
Ali Deniz Uzatmaz üç yaşındaydı ve muhtemelen konuşmaya başlayalı daha birkaç ay olmuştu…
Başkentteki Ulucanlar Hapishanesi’ne devlet tarafından sabaha doğru operasyon düzenlendi. Amaç cezaevindeki tutuklu ve hükümlüleri “teslim” almaktı. Devlet kendi, yaptığı ve kendisinin koyduğu cezaevinde teslim almak için çatılara keskin nişancıları dizdiğinde tutuklu ve hükümlüler uyuyordu. Ve birden çatılardan tarama atışı başladı. Ve sonra insanlar devletin, cezaevindeki devletin hamamında saatlerce sistemli bir şekilde işkence gördü. Derileri soyuldu. Hızarlarla biçildiler. Bacaklarına kollarına çiviler çakıldı. Toplam 10 tutuklu ve hükümlünün katledildiği Ulucanlar Katliamı ile ilgili devlet tutuklu ve hükümlülere dava açtı. Dava yıllarca sürdü.
Anayasa Mahkemesi, “Ulucanlar Cezaevi’ne yapılan ve 10 kişinin öldüğü operasyon konusunda devleti mahkûm etti. Ama 10 kişinin yaşamını yitirdiği katliamla ilgili yargılanıp ceza alan olmadı…
Ulucanlar Cezaevi şimdi müze…
Tarih: 19 Aralık 2000
Yer Türkiye’deki 20 cezaevi
Veysel hala doğmamıştı. Ali Deniz Uzatmaz 4 yaşındaydı…
F tipi cezaevlerine karşı Ölüm Orucu’na başlayan tutuklu ve hükümlülerin olduğu 20 hapishaneye aynı gece aynı saatlerde operasyon yapıldı. Adına Hayata Dönüş dendi. Devletin yaptığı operasyon bütün televizyon kanallarından bütün gazetelerden yayımlandı. Devlet anneleri babalarının gözü önünde devletin kimyasal silahlarıyla yakıldı. Devletin bombalarıyla öldürüldü… 30’u mahpus tam 32 kişi öldürüldü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davalarda devlet mahkum edildi. Operasyonun hayata döndürmek için değil öldürmek için yapıldığı gazetelerden yayımlandı. Ama sorumluları hakkında tek bir işlem yapılmadı. Kimse görevden alınmadı, aksine ödüllendirildi…
Tarih: 21 Kasım 2004
Yer: Mardin Kızıltepe
Veysel daha doğmamıştı. Ali Deniz ilkokula başlamıştı…
12 yaşındaki Uğur Kaymaz babasıyla birlikte evinin önünde öldürüldü. Ayağında terlik vardı. Uğur’un vücudundan tam 13 kurşun çıkarıldı. Devlet Uğur’a 12 yaşında bir çocuğa terörist dedi ve onun elinde Kaleşnikof marka silahla ateş ettiğini savundu. Gazeteler bunu yazdı. Dört polis hakkında kamu davası açıldı, ancak polisler “meşru müdafaa”dan beraat etti. Uğur’un “terörist” olduğunu yazan aynı gazeteler daha sonra onun çocuk olduğunu hatırladı. Ama Uğur 12 yaşında kaldı…
Tarih 28 Eylül 2009
Yer Lice
Veysel dört yaşındaydı… Ali Deniz ortaokula gidiyordu…
Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyünde 12 yaşında bir çobandı Ceylan Önkol. 28 Eylül 2009 günü öğle saatlerinde koyunlarını otlatırken üzerine düşen havan mermisiyle yaşamını yitirdi. Annesi Ceylan’ın parçalarını eteğinde taşıdı.
İçişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanlığı hakkında yapılan suç duyurularından bir sonuç alınamadı. Tek bir kişi dahi sanık olarak yargılanmadı. Lice Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceylan’ın ölüm nedeniyle ilgili “Görevini kötüye kullanmak” suçlamasıyla açılan soruşturmada şüpheliler hakkında takipsizlik kararı verdi.
Tarih 28 Aralık 2011
Yer Uludere (Roboski)
Veysel daha ilkokula başlamamıştı.
28 Aralık 2011 günü saat 21.39 ila 22.24 arasında, Türkiye ordusuna ait savaş uçakları Irak sınırında kaçakçılık yapan bir grubun üzerine dört adet bomba attı. Sigara ve şeker taşıyan ve çoğu çocuk 38 kişiden 34’ü parça parça edilerek öldürüldü. Katliam sosyal medyadan duyuldu. Köylüler parçalanmış ölülerini katır sırtında taşıdı. Katliam sonrası açıklama yapan başbakan yardımcısı bunun bir operasyon kazası olduğunu köylülerin kaçakçı sanıldığını söyledi. Aradan geçen 4 yıldan sona bölge komutanlarının grubun “terörist” olmadıklarına dair verdiği ifadeler ortaya çıktı. Dört yıl geçti ve katliam emrini kimin verdiği, ne için verdiği hala bilinmiyor. Katliam ile ilgili bir tek kişi ceza almadı ve devlet “ben yaptım” dediği katliam için ailelerden özür bile dilemedi…
Tarih 11 Mayıs 2013
Yer Reyhanlı
Veysel ilkokula başlamıştı. İki yıl sonra ona hepimizi ağlatan mektubu yazacak öğretmeni ona harfleri öğretiyordu.
Belki Veysel “Barış” yazmayı öğreniyordu…
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen bombalı saldırıda 5’i çocuk 52 kişi öldürüldü, yüzden fazla insan yaralandı. Saldırı bomba yüklü araçlarla yapılmıştı. Ve bomba yüklü araç istihbaratı daha önce gelmişti. İddianamede yer alan bu bilgiler aylar sonra basına sızdı.
Tarih Mayıs- Haziran 2013
Yer Türkiye
Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine izin verilmemesiyle başlayan eylemlere devlet gazı, bombası ve silahıyla “müdahale” etti. Ankara’da Ethem Sarısülük, Hatay’da Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan, İstanbul’da 14 yaşında Berkin Elvan, Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz devletin polisi tarafından öldürüldü. Ethem Sarısülük’ü öldüren polis can güvenliği gerekçesiyle başka ile tayin edildi. Her birinin ailesine hakaret davaları açıldı. Cezalar verildi. Ailelerin açtığı davalar oradan oraya sürüldü. Ali Deniz Uzatmaz adaşı Ali İsmail’in fotoğrafını taşıdı, Ali için yapılan eylemlere katıldı ve Ali için adalet istedi…
Tarih 20 Temmuz 2015
Yer Suruç
Oyuncak götürmek ve park yapmak için Kobanê’ye gitmek üzere yolan çıkan, çoğu üniversitelilerden oluşan gençler Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’ndeki Amara Kültür Merkezi’nde kahvaltı yaptılar. Şen şakrak yapılan kahvaltının ardından yapılan basın açıklaması sırasında patlama meydana geldi. Canlı bomba tarafından gerçekleştirilen katliamda 32 kişi yaşamını yitirdi. Çoğu genç 32 kişi parça parça edildi…
Üzerinden yaklaşık 3 ay geçmesine rağmen olayda hayatını kaybedenlerin otopsi raporları bile tamamlanmadı. Dosya hala emniyette ve savcıya gönderilmedi. Başbakan Suruç bombacısının adalete teslim edildiğini söyledi, söyleyebildi…
Ez cümle 10 Ekim Ankara’ya böyle böyle geldik biz. 10 Ekim’de yaşanan o büyük katliam daha önceki yılları bırakalım son 15 yılda yaşanan katliamlar eklene eklene geldi. Öle öle çoğaldık… Doğmamış çocuklar doğdu, doğanlar büyüdü ve Ankara’da öldü…
Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür…
Bunca katliam biz unuttuğumuz, yok saydığımız, devlet yapmadı dediğimiz, devleti kayırıp kolladığımız için yaşandı. Ulucanlar ve 19 Aralık Katliamlarında yaşamını yitirenlere “terörist”, Uğur ve Ceylan’a “Kürt” dediğimiz için devlet Gezi’de 14 yaşındaki Berkin’i başından vurdu. Ve devletin en yetkili ağzı bunu savundu. Suruç Katliamı’nda ölen gençler için “Orada ne işleri vardı?” diye sorduğumuz için yaşandı Ankara…
Bu kadar katliam bu kadar can için tek bir devlet yetkilisi hesap vermedi. Ceza almadı… Devletin yaptığı aşikar olan hatta devlet tarafından üstlenilen, savunulan bunca ölüm ve katliamdan sonra biz devlete hala “KATİL” demeyelim öyle mi?
Peki…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.