Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö Ankara’daki katliamın yaşandığı yere karanfil bıraktı. Hemen yanıbaşında ise Erdoğan. Bu fotoğrafı sınıf dayanışması olarak değerlendiriyorum. Açıklayayım. Başta zaten Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nün Türkiye’ye gelme amacı bu katliamı kınamak değil. Daha önceden tarihi belirlenmiş bir görüşmenin gerçekleşmesi dahilinde bir protokol sadece. Ama gene de o karanfiller Erdoğan’la beraber bırakılıyorsa, bu da […]
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö Ankara’daki katliamın yaşandığı yere karanfil bıraktı. Hemen yanıbaşında ise Erdoğan. Bu fotoğrafı sınıf dayanışması olarak değerlendiriyorum. Açıklayayım.
Başta zaten Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nün Türkiye’ye gelme amacı bu katliamı kınamak değil. Daha önceden tarihi belirlenmiş bir görüşmenin gerçekleşmesi dahilinde bir protokol sadece. Ama gene de o karanfiller Erdoğan’la beraber bırakılıyorsa, bu da politik bir tercihtir.
Erdoğan’la beraber yaptığı basın toplantısında Fin gazetecinin Erdoğan’a ‘Diktatör müsünüz?’ diye sorması damga vurdu. Bu soru dahilinde Fin gazeteci Ankara saldırısının devlet destekli olduğuna dair şüpheleri de dile getirdi. Yani bu saldırının devletin göz yumması veya doğrudan destek verdiğine dair şüpheler muhakkak Finlandiya Cumhurbaşkanı’nın da kulağına gitmiştir. Zaten Finlandiya’nın muhalefet partisi Sol Birlik (Vasemmistoliitto) hemen bu saldırı sonrası Finlandiya’nın Türkiye ile ve özellikle AKP ile diplomatik ilişkilerini tekrar gözden geçirmesi gerektiğini dile getirdi. Aynı açıklamada Sauli Niinistö’nün Ankara’daki saldırı sonrası taziye dileklerini Erdoğan’a iletmesini yanlış adres olarak eleştirdi. Bütün bunlara rağmen basın toplantısında da görüldüğü gibi Finlandiya Türkiye’ye ve Erdoğan’a bir tavır almış değil.
Ankara katliamı yaşandığı aynı gün Finlandiya’da da protesto edildi. Yaşanan vahşete tepki göstermek için konsolosluğa giden insanları Finlandiya’nın çevik kuvveti karşıladı. Böylesi bir manzara çok ilginç, çünkü Finlandiya’da kolluk kuvvetlerini eylemlerde bu denli yoğun görülmez. Gezi süreci boyunca, öncesinde ve sonrasında da konsolosluk önünde bir çok protesto eylemi gerçekleştirilmesine rağmen ilk defa bu kadar yoğun bir polis kuşatmasıyla karşılaşıldı. Konsolosluğun kapısına yumurta atanlara polis gazlı müdahale etti ve üç kişiyi gözaltına aldı. Yaşanan arbede sırasında fenalık geçiren kadına orada bulunan ambulans görevlisi müdahale etmek dahi istemedi. Daha sonra Helsinki emniyet müdürü basına verdiği demeçte Ankara’da yaşananlardan dolayı olası bir tepki için ekiplerini hazır bulundurduklarını belirtti.
Aynı Fin polisi daha geçen ay kendi eskort ettiği mülteci otobüsünü aşırı sağcı gruptan koruyamamıştı. Grup Ku Klux Klan giysileri giyerek, kadın ve çocukların da bulunduğu otobüse taşlar ve havai fişeklerle saldırmıştı. Polis ancak olayın sonrasında göstermelik bir gözaltı yaptı. Aslında böylesi bir saldırının olabileceği pekala önceden farkedilmiş olması gerekir. Çünkü ne zamandır aşırı sağcı gruplar mültecileri kendi şehirlerinde yerleştirilmemesi için çağrılar ve eylemlerde bulunuyorlardı. Ankara katliamından sonra olabilecek bir tepki için hazırda bulunan polisin, önceden sinyallerini veren göçmenlere yönelik bir saldırıya apansız yakalanması imkansız. Söz konusu bir ülkenin konsolosluğu, devleti olmayınca sanırım kolluk kuvvetini hazırda bulundurmaya gerek yok. Hem istenmeyen mültecilerin gözü korkar belki daha gelecek olanlar da gelmezler.
Tam da kilit nokta burası aslında. Niinistö’nün Türkiye ziyaretinin esas sebeplerinden biri Avrupa’daki mülteci krizi. Ülkemizde yaşanan insan hakları ihlalleri ve özellikle basın özgürlüğü ne zamandır Erdoğan’ın prestijini düşürmüştü. Türkiye’nin mülteciler için bir geçiş noktası olması Erdoğan’ı Avrupa’da tekrar siyaset arenasına soktu. Mülteci krizi Erdoğan’ın elinde bir koz. Avrupa’nın bu konudaki tek planı mültecilerin Türkiye’de kalabilmesinin koşullarını yaratmak. Savaştan kaçan mültecilerin Avrupa sınırları içerisine girmemesi için Türkiye’ye maddi destekte bile bulunmaya hazırlar. Bu da demektir ki Avrupa ülkemizde yaşanan hak ihlallerine göz yumacak.
Yani Suriye’deki savaşın bitmesine dair bir çalışma yerine sınırlarını sağlamlaştırmayı yeğliyor Avrupa. Yeri gelmişken belirtmek isterim. Finlandiya’nın Suriye’deki savaşa karşı tutumları Türkiye’den pek farklı değil. IŞİD çetesinin katliamları artık tüm dünya tarafından bilinene kadar, Fin basını uzun bir süre el Nusra Cephesi ve ÖSO gibi grupları özgürlükçü olarak değerlendidi. Aynı şekilde Esad’a karşı savaşan İslamcı gruplar sevimli gruplar olarak tanıtıldı. Diğer dış basında İslamcı grupların vahşetine yer verilirken Fin basını hala sadece Esad’ın yaptıklarını göstermekteydi. Tabii ki Finlandiya’nın derdi zulümle değil. Esad hükümeti ile pek bir ticari ilişkileri yok, ama kim bilir ya yeni kurulacak hükümet ve ya devlet ile bir ticaret fırsatı doğarsa? İşte Finlandiya’nın Esad karşıtlığı, bu ihtimal üzerinden.
Evet, ticari ilişkiler de Niinistö’nün Türkiye ziyaretinin bir başka sebebi. Bu yüzden Finlandiya Ekonomi ve İstihdam bakanı Olli Rehn de bu ziyarete eşlik ettiler. Olli Rehn’in beraberinde getirdiği iş delegasyonu özellikle enerji sektöründe işbirliği fırsatlarını değerlendirmek için geldi. Şu an için Akkuyu nükleer santraline talipler.
Anlaşılan o ki Niinistö bin odalı AkSaray’da yönünü hiç şaşırmamış. Başkentinde barış isteyen insanların bombalandığı ve kolluk kuvvetlerinin yaralılara gaz sıktığı bir ülke ile ticari ilişkilerini geliştirecek adımlar atmış. Fin gazeteci Erdoğan’a diktatör olup olmadığını sordu ya. Ben de Finlandiya cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’ye sormak isterim: Bir diktatörle ticaret yapacak mısınız?
*Derya Tekin Finlandiya’da bir dergide Türkiye ve Ortadoğu hakkında yazılar yazıyor. http://uusi.voima.fi/blog/author/derya-tekin/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.