Hopa’da yaşanan sel felaketinin ardından iki aya yakın zaman geçti. Olay esnasında orada değildim. Olayı birebir yaşayamamakla birlikte basından, sosyal medyadan, Hopa’daki ailem ve arkadaşlarımla iletişim kurup bilgi almaya çalıştım. Birçok insan, “ne yapılabilir”i sorguladık ilk olarak. Sonra bayram vesilesiyle gittiğimde, doğup büyüdüğüm, derelerinde yüzmeyi öğrendiğim, köyündeki toprak yolda yürümeyi öğrendiğim, yaşamın anlamını, aşkın en […]
Hopa’da yaşanan sel felaketinin ardından iki aya yakın zaman geçti.
Olay esnasında orada değildim. Olayı birebir yaşayamamakla birlikte basından, sosyal medyadan, Hopa’daki ailem ve arkadaşlarımla iletişim kurup bilgi almaya çalıştım. Birçok insan, “ne yapılabilir”i sorguladık ilk olarak.
Sonra bayram vesilesiyle gittiğimde, doğup büyüdüğüm, derelerinde yüzmeyi öğrendiğim, köyündeki toprak yolda yürümeyi öğrendiğim, yaşamın anlamını, aşkın en güzelini yaşadığım o topraklar bana çok yabancı geldi.
Bir ilçe bu kadar mı değişebilir!
Köyüme çıkarken suyunu yutarak, balığını tutarak, içinde yüzerek büyüdüğüm o dereden eser kalmamış, dere adeta çakıl tarlasına dönmüştü.
Ama bunu yağmur suyu yapmamıştı, insan eli yapmıştı.
Derenin orijinal akışından rahatsız olup derenin içindeki doğal yollarla yerleşmiş binlerce yıllık taşları birileri el atıp yerinden oynatmış ve kendilerince önlem almıştı.
Ne kadar acıydı bir bilseniz kendi mahalleme gittiğim zaman mahallenin asıl sahipleri olan çocukların şu sorusu: “Suat abi, sal’ı (Derenin ortasında, 1 metre derinliğinde ve birkaç metre genişliğindeki, kendiliğinden oluşan, yüzülebilecek yer) doldurdular biz şimdi nerede yüzeceğiz?” Geçiştirdim onları, mutlu edebilecek bir cevap bulamadım çünkü.
Akabinde gittiğim, gezdiğim, konuştuğum herkeste aynı tebessümü gördüm.
Mutlu idiler mutsuzluklarına rağmen. Kızgındılar, öfkeliydiler haklı olarak ve biliyorlardı ki bu sadece yağmur yüzünden oluşan bir olay değildi.
Çünkü yüzyıllardır orda yaşayanlar onlardı, biliyorlar onlar oranın yağmurunu da karını da güneşini de iyi tanıyorlar.
Sermayenin yıllardır ağzını sulandırarak göz diktiği yeşil ve mavinin tam göbeğine, doğaya dokunan kirli insan elleri yüzünden yaşanmış bir durumdu.
Aynı dereleri, dağları, hayvanları, yaşam alanlarını korumak, sahip çıkmak için sokağa çıkan o insanlara anında saldıran, bunun için bütün imkânlarını seferber eden devlet maalesef böyle bir durumda resmen dalga geçmişti o insanlarla. Hopa’da yaşanan olayın kriz masasının Artvin merkezde kurulması, AKP’li belediyenin HDP’li belediyelerin yardım teklifini geri çevirmesi, cenazelerde birilerinin protokol derdine düşmesi sadece birkaç örnek…
Şunu bütün insanlık bilir ki Hopa halkı her zaman zor durumda kalan herkesin yanında olmuştur.
Filistin’deki katliamlardan Van’daki depreme, Ortadoğu’da yaşanan savaştan Gezi Direnişi’ne, Soma’daki maden katliamından Cizre’deki devlet terörüne, Kobanê’ye yeni bir yaşam inşa etmek için ellerinde oyuncaklarla yola çıkan gencecik insanların katledilmesine kadar. İnsanlığa ve doğaya karşı hiçbir saldırıya karşı asla sessiz ve duyarsız kalmamış, üzerine düşeni her zaman fazlasıyla yapmıştır.
Mantık aslında pek değişmiyor. Doğuda Kürt halkının üzerine silahla, topla, tüfekle saldıran zihniyet, yıllardır Karadeniz’in yeşiline, mavisine sermaye ile saldırıyor.
Neyse ki Hopa, onurlu, gururlu, vicdan sahibi insanları sayesinde kendi yaralarını kendi sarmasını bildi.
Ve bu süreçte Hopa, hiçbir kişisel çıkarı olmadan yapılan destek ve yardımlar için başta Kürt belediyeleri olmak üzere ülkenin dört bir yanından yapılan destek ve katkılar için güzel yürekli insanlara minnettar.
Ama bir köşeye de yazdılar. Yapılan yardım kampanyalarını siyasi ve kişisel menfaatleri uğruna şov yaparak insanlara ulaştıranları…
En acılı günlerde takım elbiselerle cenaze önlerinde protokol derdine düşenleri…
15 TL’lik çizmeyi 50 TL’ye satan ve Hopa Belediyesi’nin avukatlığını üstlendiği başkan yardımcısını…
AKP belediyelerinin yaptıkları işten çok yapılan reklamlarını ve samimiyetsizliklerini daha birçok alicengiz oyunlarını unutmaz o insanlar…
Dün olduğu gibi bugün de, yarında yan yana omuz omuza durmasını acılarını da, sevinçlerini de birlikte yaşamasını iyi bilir Hopa’nın deniz yürekli onurlu insanları…
Yeter ki onları rahat bıraksın kirli eller; kirli gözlerini uzak tutsun Hopa’nın yeşiline, mavisine, taşına, toprağına göz diken efendiler…
Gidenler gittiler, acıları yüreklerimizde olacak, anıları zihinlerimizde…
Çizmelerini giyip köy köy, mahalle mahalle, ev ev koşan o çocuklar yine orada kalacak…
Dinsiz kitapsız dediğiniz o çocuklar yine koşacaktır düşenin, ses verenin yanına siz rahat olun…
Gidin bilmem kaç katlı lüks dairelerinizde oturun, dizinizi izlemeye devam edin siz…
Ya da konforlu odalarınızda siyasi ve menfi oyunlarınız üzerinde çalışın…
Metin’dir Hopa zaten sizden öğrendi METİN olmayı…
Yeter ki rahat bırakın artık şu güneşin doğduğu memleketi yeşilini, mavisini, deresini, yaylasını, insanını, hayvanını…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.