Seçim kampanyası Türkiye gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Türkiye nasıl bir ülkedir denilirse bugünlerde rahatlıkla bunun cevabı öğrenilebilir. Özellikle AKP hükümetinin HDP’ye yönelik tutumlarından Türkiye’nin siyasal çehresi tamamen belli olur. Türkiye’de iktidarın ve muhalefetin karakteri nedir belli olur. Türk devletinin temel hassasiyetleri nedir, öncelikleri nedir belli olur. Türkiye’nin temel sorunu belli olur. Bu seçim […]
Seçim kampanyası Türkiye gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Türkiye nasıl bir ülkedir denilirse bugünlerde rahatlıkla bunun cevabı öğrenilebilir. Özellikle AKP hükümetinin HDP’ye yönelik tutumlarından Türkiye’nin siyasal çehresi tamamen belli olur. Türkiye’de iktidarın ve muhalefetin karakteri nedir belli olur. Türk devletinin temel hassasiyetleri nedir, öncelikleri nedir belli olur. Türkiye’nin temel sorunu belli olur.
Bu seçim kampanyasında AKP Türkiye’nin demokrasi güçlerini saf dışı etmek isterken demokrasi güçleri de Türkiye’yi köklü demokratikleştirmek için bir siyasal hamle yapmayı hedeflemektedir. Bu iki güç arasındaki mücadele, Türkiye’de her boyutta yürütülen mücadelelerin sembolik ifadesidir. Yoksa mücadeleyi sadece AKP ile HDP arasında görmek yanlıştır. Bugün AKP sadece AKP değildir; HDP de yalnızca HDP değildir. Bu iki güç arasındaki mücadele Türkiye tarihindeki siyasal mücadelenin sonuçları ve özeti biçimindedir. Bu açıdan kim AKP’yi sadece bugünkü görünen AKP, HDP’yi de sadece görünen HDP olarak anlarsa büyük yanılgı içine girer. AKP devlet gerçeğinin bugün içinde bulunduğu durumu; HDP de demokrasi güçlerinin içinde bulunduğu durumu ve konumu ortaya koymaktadır.
AKP şu anda devletin tam kendisidir demek yanlış olur. Ama devletin nereye evrilmek istendiği konusunda önemli veriler sunmaktadır. HDP de demokrasi güçlerinin tümünü içermiyor, tümünü temsil etmiyor; ama Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek temel demokratik karakterin ne olduğunu ortaya koyuyor.
AKP, Türk devletinin şimdiye kadar halklar üzerinde sürdürdüğü hegemonyayı halkın dini duygularını kullanarak yeni bir biçimde sürdürmek istiyor. Din tam bir psikolojik savaş aracı haline getirilmek isteniyor. Devlet yakın zamana kadar batı desteğini almak için laiklik ve batı değerlerine sarılırken, şimdi ise din maskesini takarak hem kendi toplumu hem de Ortadoğu halkları üzerinde etkisini arttırmak istiyor. Özünü ve karakterini değiştirmiyor; sadece özel savaş argümanlarında değişikliğe gidiyor. Türkiye’de şimdiye kadar oluşmuş tüm demokratik devrimci birikimi de tasfiye etmeyi hedefliyor. Bu temelde Kürtleri yeni bir egemenlik içinde tutarak yok etmeyi amaçlıyor.
AKP bugün çok tehlikeli hale gelmiştir; Kürt halkının ve demokratik güçlerinin şimdiye kadar ağır bedeller ödeyerek yarattıkları demokratikleşme bilinci ve birikimini ortadan kaldırmak istiyor. Böylece kendi özel savaş söylemlerini hakim kılmak istiyor. Yeni özel savaş demokrasisiyle toplumları yeni kölelik biçimine sokarak sahte özgürlük anlayışını topluma yedirmeyi amaçlıyor.
1 Kasım bir sınav olacak
Aslında başından itibaren AKP böyle bir rolle iktidara getirilmişti. Ancak Kürt halkı ve demokrasi güçleri gerçek demokrasi ve gerçek özgürlük için mücadele edince AKP gerçeği gün gün su yüzüne çıkmıştır. Bugün gerçek yüzünü saklamadan hedeflerine ulaşmak istemektedir. Artık kendini hiçbir kalıba sokmadan doğrudan nasıl bir Türkiye istediğini ortaya koymaktadır. Kürtsüz ve demokrasi güçlerinden yoksun bir Türkiye, milliyetçi, mezhepçi, otoriter, hegemonik bir Türkiye! Erdoğan’ın zihniyetiyle tek renkli hale geldiği Türkiye! Bu amaca ulaşmak için de her yol ve yöntemi denemektedir.
Öyle bir tek tipçidir ki, kendi içindeki her farklılığı bile yok etmektedir. Türkiye’nin tüm renklerini içine aldığını söyleyerek iktidar olan AKP, şimdi dışarıda herkesle savaş içinde olduğu gibi, kendi içini de tamamen ayıklamaktadır. Bülent Arınç bile Erdoğan ve ekibinin oligarşik yapısına isyan etmiş bulunmaktadır. Böyle bir partiden Türkiye’ye hayır gelir mi? İşte Erdoğan ve AKP hükümeti bu kafayla 7 Haziran renkli sonuçlarına karşı savaş açmıştır. HDP Türkiye’yi halklar ve inançlar bahçesi haline getirmek isterken; AKP Türkiye’yi zehirli otların hakim olduğu bir çorak tarlaya dönüştürmektedir. Gerçekten de artık AKP her şeyi yok eden ve sadece kendini yaşatmayı amaçlayan zehirli bir ot gibidir. Bu nedenle önündeki her engeli ezip geçmek istiyor; her türlü zor ve şiddeti uyguluyor. AKP’nin iktidar olmak için her türlü kirli yöntemi denemesi ve en şiddetli savaş biçimini uygulaması bundandır. Artık AKP’nin mücadelesi bir siyasi yarış olmaktan çıkmıştır. Önünde engel gördüğü muhalifleri ezip geçmek temel hedefi olmuştur.
AKP’nin bu emellerine ulaşmasının önündeki tek engel de HDP’dir. HDP’yi dağıtmadan amacına ulaşamaz. Tek tipçi yeni özel savaş devleti sadece ve sadece HDP aşılırsa kendini hakim kılabilir. HDP ise Türkiye’nin en canlı ve direnişçi dinamiklerini temsil ediyor. O zaman bu direnişçiliği saf dışı etmek de ancak sert bir savaşla olur. Şimdi bu savaşı yürütüyor. AKP’nin amacı 1 Kasım’da tek başına iktidar olmak; iktidar olduktan sonra da bu canlı ve güçlü dinamikleri ezmek için savaşı şiddetlendirmektir. Bu açıdan 1 Kasım seçimleri Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve demokrasi güçlerinin ezilmesi için savaşın şiddetlenmesi ile mi sonuçlanacak, yoksa demokrasi güçleri güçlenip Türkiye sorunlarını çözme sürecine mi girecek! 1 Kasım, bunun belirlendiği bir sınav olacaktır.
Bir partinin değil, bir sistemin seçimi
Demokrasi güçleri 12 Eylül’den bugüne en etkili olabilecekleri döneme girmişlerdir. 12 Eylül öncesi bir dönem yaşanmaktadır. Ya demokrasi güçleri 12 Eylül öncesi durumdan dersler çıkarıp kendilerini yeni bir 12 Eylül rejimine teslim etmeyecekler ya da 12 Eylül’ün yeni biçimi galebe çalacaktır. Kürt Halk Önderi son savunmasında AKP’yi 12 Eylül’ün maskelenmiş hali olarak tanımlamaktadır. Aslında AKP’yi tanımak için herkes Kürt Halk Önderi’nin son savunmasındaki AKP bölümüne bakabilir. AKP şahsında Türkiye’de iktidar kaymasının karakteri en iyi o savunmada ortaya konulmaktadır. Aslında o değerlendirmelere İmralı koşulları gereği yumuşatılmış olarak bakılırsa, AKP gerçeğinin ne olduğu daha iyi anlaşılır. O savunma devlet kontrolünden geçerek AİHM’e gitmiştir. Dolayısıyla kontrolden geçtiği düşünülerek özünü olmasa da biçimini yumuşatarak yansıttığı kabul edilmelidir. Çünkü AİHM’e verilmesine izin verilmezdi.
Mevcut seçimi sadece bir partinin seçimi olarak görmemek gerekir; bir sistem seçimi olmaktadır. 12 Eylül yeni koşullarda yenilenecek mi, yoksa devrimci demokratik tüm demokrasi güçleri buna dur diyecekler mi, demeyecekler mi? 1 Kasım seçimlerini böyle anlamalıyız. Kuşkusuz tüm Türkiye’nin siyasi geleceğini belirlemek derken bundan da en fazla Kürtler, Aleviler, emekçiler ve tüm demokrasi güçleri etkilenecektir. Demokrasi güçlerinin kafaları AKP bıçağı altına girecek mi, girmeyecek mi? Bu açıdan bu seçimde AKP’nin yenilgiye uğratılması çok önemlidir. Kürtler için önemlidir; ancak Kürtler dışındaki demokrasi güçleri için daha da önemlidir. Kuşkusuz savaştan en fazla Kürtler etkileniyorlar, etkilenecekler. Ancak yine de Kürtlerin devrimci dinamikleri ve mevzileri daha fazladır. Bu açıdan tüm demokrasi güçlerinin duyarlı olması gerekir. AKP’ye dur demek için daha aktif olmaları gerekir. Eğer sorun sadece Kürtlere aitmiş gibi görülürse büyük yanılgı yaşamış olurlar. Kürtler sadece kendilerini değil, tüm demokrasi güçlerini kurtarmak ve etkili kılmak istiyor, demokrasi güçlerine karşı gerçekleşen saldırıları göğüslemek istiyor. Çünkü en savunmasız durumda olan bu güçlerdir.
HDP’nin başarısı için seferberliğe!
AKP kazanırsa tabii ki asıl saldırı Kürt Özgürlük Hareketi’ne olacaktır; savaş daha da şiddetlenecektir. Ancak bu savaş ortamında demokrasi güçleri daha da zor durumda kalacaklardır, etkisizleşeceklerdir. Çünkü Kürtler kadar direnme güçleri yoktur. Bu açıdan demokrasi güçlerinin, sol güçlerin en az Kürtler kadar duyarlı olmaları gerekirken hayırhah tutum takınmaları bir gaflettir. Bu açıdan 7 Haziran’da gösterilen duyarlılık yetmez, bu duyarlılığı daha üst seviyeye çıkarmak lazımdır. Aleviler, farklı etnik ve inanç toplulukları daha fazla duyarlı olmalı; tüm güçlerini HDP’nin başarısı için hasretmelidirler. Demokrasi güçleri CHP’nin AKP gibi HDP’yi zayıflatma çabalarına karşı durmalıdırlar. Bu seçimde HDP’nin geriletilmesi AKP’nin başarısı olarak görülecektir. AKP eğer HDP’yi baraj altına düşürürse bunu bir zafer olarak ilan edecektir. Bu zaferle demokrasi güçlerinin üzerine daha şiddetli gidecektir. HDP’yi baraj altına düşüremez, zayıflatsa bile bu da AKP’nin başarısı olacaktır. Bu açıdan tüm demokrasi güçlerinin HDP’yi daha fazla başarılı kılması önemlidir. CHP içinden daha önce HDP’ye oy vermemiş demokratik eğilimli kesimler de bu seçimde oyunu HDP’ye vermelidirler. Aleviler geçen seçimde HDP’ye önemli oranda oy verdiler. Bu seçimde bunu daha fazla arttırmalıdırlar. Çünkü HDP’nin başarısı herkesin başarısı olacaktır. Özellikle de tüm dışlanmışların başarısı olacaktır. Bu açıdan kim kendini dışlanmış, ezilmiş ve ötekileştirilmiş hissediyorsa onlar HDP’ye oyunu vermelidir. Zaten HDP özü itibariyle tüm dışlanmış ve ezilenlerin partisidir.
Kuşkusuz mücadele sadece demokratik siyasal alanda yürümüyor; özyönetim direnişleri de çok önemli bir mücadeledir. Gerilla zaten bu faşist sisteme karşı on yıllardır direniyor. Türkiye gibi ülkelerde ancak çok boyutlu mücadeleler verilirse özgür ve demokratik yaşam kazanılır. Yoksa tek yönlü mücadeleyle sonuç almak mümkün değildir. Demokratik siyasal mücadele de önemlidir. Hatta tüm diğer mücadelelerin somutlaşmış biçimidir. Zaten tüm mücadelelerin asgari programı HDP’nin önüne koyduğu hedeflerdir. Dolayısıyla mücadelenin legal demokratik alanda meşru ve yasal hale gelmesi de önemli bir kazanımdır. Bu da onlarca yıllık mücadelenin sonucu ve kazanımıdır. Bu kazanım korunup geliştirilirse diğer mücadele biçimleri de güçlendirilir. Ne tek bir mücadele biçimi ile sorun çözülür; ne de bu farklı mücadele biçimleri olmadan hiçbir mücadele biçimi sonuç alabilir. Türkiye tarihinin, toplumsal ve siyasal gerçeğinin dayattığı budur.
Bu açıdan 1 Kasım seçimleri çok önemlidir. Hiçbir seçim bu kadar önemli olmamıştır. Bu nedenle diğer mücadele biçimlerini yok saymadan 1 Kasım seçimi çok önemli görülmelidir. Tüm demokrasi güçleri kalan bir haftayı bir seferberlik halinde geçirmelidirler. Hiç kimse oturmamalı, uyumamalı, yatmamalı, seçimin başarısı için çalışmalıdır. 7 Haziran’da HDP’nin başarısının önemi çok iyi görülmelidir. AKP’nin kazanmasıyla zarar görecek her çevre de bu seferberlik içine konulmalıdır. HDP’ye destek vermeden AKP’ye karşı olduğunu söylemek mümkün değildir ve hiçbir pratik ve siyasi değeri yoktur. Türkiye’de siyasetin de, ekonomik ve sosyal yaşamın da geleceğini değiştirecek ve değişmesinde rol oynayacak tek parti HDP’dir. Bu nedenle tüm demokrasi güçleri seçime kadar HDP’li olmalı; HDP’nin başarısı için çalışmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.