20’nin üzerinde insan hayatı, 200 saate varan ev hapsi. Ve nüfusu 200 bine yaklaşmış bir kente, Cizre’ye yaşatılan terör atmosferi. Neden? Resmi makamların açıklamalarına göre bu yaşatılanların nedeni sokaklara açılan hendekler. Sokaklara açılan hendekler özyönetim/özerklik ilanı anlamına geliyormuş. Dolayısıyla bu hendekler kapatılırsa da üniterliğin devamı garanti altına alınmış olur. Çünkü üniter devletten anlaşılan “devletin kolluk […]
20’nin üzerinde insan hayatı, 200 saate varan ev hapsi. Ve nüfusu 200 bine yaklaşmış bir kente, Cizre’ye yaşatılan terör atmosferi. Neden? Resmi makamların açıklamalarına göre bu yaşatılanların nedeni sokaklara açılan hendekler. Sokaklara açılan hendekler özyönetim/özerklik ilanı anlamına geliyormuş. Dolayısıyla bu hendekler kapatılırsa da üniterliğin devamı garanti altına alınmış olur. Çünkü üniter devletten anlaşılan “devletin kolluk güçlerinin istediği sokağa, istediği eve istediği biçimde ve istediği zaman girmesi” olduğundan, üniterlik söz konusu olduğunda gerisi teferruattan ibaret kalır. Çocukların bile yaşamı ellerinden alınır, ekmek almak için bile sokağa çıkılamaz, diyaliz makinesine bağlanmak için bile hastaneye gidilemez…. Meydanlar katillere ve yalancılara1 kalır.
Cizre’de kim kazandı? Tayyip Erdoğan’ın kazanmadığı açık. Komşusu, kardeşi, dildaşı katledilen Cizre halkı AKP’ye oy vermek yerine Suriye’deki sınır komşusu Cizîre Kantonu ile kader ortaklığı yapmaya bir adım daha yaklaştı. Saray’ın son iki aydır bölgede başlattığı savaş, AKP’nin parti faaliyetlerinin tamamen ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak. Yüklü dolar borcu olan ve AKP’den maaş alan Kürtler dışında bölgede AKP çalışması yapacak kimse kalmadı.
Böyle bir sonucun oluşmasında Erdoğan’ın artık hiçbir biçimde gizlenemeyecek niyetlerinin açığa dökülmesi etken olduğu kadar Kürt siyasi hareketinin karşı hamleleri de çok etkili oldu. Müzakere süreci olarak adlandırılan tüm süreç boyunca PKK liderleri, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın söz konusu olduğu her röportajda AKP’ye de Erdoğan’a da güvenmediklerini sürekli ifade etmişlerdi. Saray’ın oyalama taktikleri (anlaşıldığı kadarıyla) işe yaramamış, Kürt siyasi hareketi “oyalanamamış”tır. Kürt siyasi hareketi bu süreci gerek askeri açıdan (Suriye’deki savaştan elde ettikleri olanaklar ve deneyimlerden de yararlanarak) gerekse de siyasi ilişkilerin geliştirilmesi açısından (seçim dönemi politikası ve başarısı) değerlendirmiştir.
Saray’ın Savaş politikasına karşı geliştirdikleri “özyönetimlerin ilanı” siyasi tercihi ise asıl olarak müzakere sürecinin tekrar başlatılması doğrultusunda alınmış bir inisiyatiftir. Diğer yönü ise 1 Kasım seçimlerinde Kürt halkının sandık tercihinin bir blok olarak kalmasına/geliştirilmesine yöneliktir. Seçimde elde edilen başarı devleti müzakere masasına çekememiştir (zaten sadece seçimlerle bunun olmayacağını biliniyor kabul etmek lazım). Ancak sandık tavrını da içeren bilinçli siyasal eylemin (praksis) yaygınlaştırılması ve kararlı bir biçimde korunması Kürt siyasi hareketine takip eden dönemlerde çok daha gelişkin siyasi projeler yapma olanağı verecektir. Kısacası bu dönem Kürt halkı açısından yeni bir siyasal sıçrama dönemi olarak tarihsel bir eşik oluşturdu. Saray’ın politikalarıyla cisimleşen egemenlerin siyaseti hiç de istemediği bir siyasal sonuç doğurdu.
Şu an sürdürülen savaşın haklılığına (kaderini Tayyip Erdoğan’a bağlamış olanların dışında) kimsenin inandığı yok. Kardeşinin cenazesine katılan Yarbay da oğlunu toprağa veren anne de aynı şeyi haykırıyor; çocuklar boşuna ölüyor. Hangi tarafın kendi davasına daha çok inandığının bir göstergesi olacaksa cenaze törenleri kıyaslanabilir! Bir süredir tüm yurtta özellikle tezgâhlanmaya çalışılan faşist saldırıların polis teşvikini geçip polis zorlamasına dönüşmesi gerici faşistlerin bile ikna edilebilirliklerinin ortadan kalktığının ifşasıdır. Hürriyet gazetesine saldırının bile doğrudan AKP Gençlik Kolları Başkanı’na yaptırılması artık yönlendirilen insanlarla bu tip işlerin yapılamadığının itirafıdır. MHP’nin ise tüm bu gösterilerde yarı aktif tutum alması sistem içindeki klasik rolünden kaynaklanıyor. Bir taraftan kendi faşistlerinin gazını çıkarmak, diğer taraftan ise AKP’li gericilerden oy devşirmek. Devlet Bahçeli’nin herkesten önce (solculardan bile önce) inisiyatif alıp Saray’a yürümekten, Saray’ı kuşatmaktan dem vurması ise egemenlere bu işin nereye kadar gidebileceğinin bir uyarısı. Bu uyarıdan Erdoğan’ın çıkaracağı ders ise saraya daha fazla cumhurbaşkanlığı muhafızı doldurmak olacaktır. Kaderini Erdoğan’a bağlayanların sığınacağı tek yer kalacak artık. Ancak bilmeliler ki inananı olmayan savaştan galip çıkılamaz.
Eski kader ortakları, dava arkadaşları bir bir gemiyi terk etmeye başladılar; Bülent Arınç, Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Ayşe Böhürler2… Bundan sonraki suçlara ortak olmayıp eski suçlarını unutturmanın mücadelesini verecekler artık. Arınç her zamanki gibi erkenden ağzını açtı; eskiden Biz’lermiş, şimdi Ben olmuşlarmış, yarı tanrıya dönüşmüşmüş. Bunların ardı arkası kesilmeyecek artık, hele bir de seçimden daha da az bir oy oranına düşerse AKP. Harekete geçmelerini ise kuşkusuz Erdoğan’ın elindeki kasetler, faturalar engelleyecek. Bir süre sonra Erdoğan’ın bunların peşine “dikeyci” diye polis takıp takmayacağı ise hiç belli olmaz.
Herkesin beklentisi, Erdoğan’ın korkusu yakın gelecekte AKP’nin bölünüp bölünmeyeceği. Olası bölünmenin seçimden önce gerçekleşmesi mümkün görünmemekle birlikte seçimden sonra sonuç ne çıkarsa çıksın artık kenarda bekleyen bir embriyodan bahsedilebilir. Bu beklenti içinde olanların en güçlü dayanağı ise ABD’nin her geçen gün Tayyip Erdoğan’dan uzaklaşması. Obama’nın Erdoğan’ın randevu isteğini seçimden sonraya vermesi bir yana Cizre’ye yaşatılanlardan sonra “anayasa” hatırlatması yapması, “uluslararası standartlar”dan dem vurması önemli gelişmeler. Tayyip Erdoğan’ın AKP kongresinde tüm yurtdışı gezilerini3 iptal edip almak zorunda kaldığı “önlemlerin” bir nedeni de bunlar.
“12 Eylül’ün devamcısıyız” dercesine kongre gününü bu tarihe denk getiren AKP, kongre sonuçlarının gösterdiği üzere artık tamamen bir Saray Partisi haline dönüşmüştür. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni Erdoğan’ın “her şart altında” güvenebileceği insan sayısının her geçen gün azalmasıdır. Artık hiç korkmadığı kadar korkmaktadır. Hele hele olası bir yeni parti girişiminde kendi partisinin sıfatını taşıyan hiç kimse dışarı çıkmamalıdır. Tayyip’in safkan muhafızlarından oluşan yeni MKYK’da seçimlerde AKP’nin milletvekili adaylarını belirleyecek. Yeni adayların da aynı bunlar gibi Saray’ın “hık deyicilerinden” oluşacağı elbette kesin.
Mızrak çuvala sığar mı? Artık çuvaldan çıktı bile. Türkiye olağanüstü günler yaşıyor ve gelecek daha da olağanüstü günlere gebe. Bunu onlar da biliyor, yağmaya ve talana hız veriyorlar. Adı seçim hükümeti ama Çevre ve Şehircilik Bakanı Galataport’a izin verdiğini açıklıyor. Halka karşı suç işlediklerinden ve bu suçlarının tepkisiz kalmayacağından o kadar eminler ki üniversitelerin açılmasından bir ay önce toplantı üzerine toplantı yapıyorlar. Aldıkları karar mı? Öğrenci eylemlerini bastırmak için özel güvenlik görevlilerinin polis tarafından eğitilmesi. Son çareyi de sermaye örgütlerini sokağa dökmekte buldular. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’na tezgahlattırılan peşine de doları yükseltmekle terbiye ettikleri TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı ve elbetteki artık AKP’ye bağlı alt komisyona dönüştürdükleri Türk-İş’i, Hak-İş’i, Memur-Sen’i kattıkları bir mitingle “teröre hayır, kardeşliğe evet” diyeceklermiş. Kuşkusuz hem bu mitinge hem de Saray’a en iyi yanıt toplumsal muhalefet örgütlerinin düzenleyeceği çok daha büyük ve etkili bir gösteriyi Ankara’da yapmak olacaktır.
Artık solun bekleyecek, seyredecek, gündem takibi peşinde koşacak zamanı da lüksü de yok. Tüm bu gelişmeler aslında solun sürece etkili müdahalesinin koşullarını oluşturmuş durumda. Meşruluğunu artık tamamen kaybetmiş bir Saray, her hamlesinde daha da batağa saplanmakta. HDP’nin oyunu azaltmak adına giriştiği her tezgah elinde dağılıyor. Kürt olmasa bile sandıkta tercihini HDP’den yana kullanmış yüzbinlerce demokrat seçmen tutumunu ısrarla devam ettireceğini beyan ediyor. Sol adına bağımsız siyaset yapmayı, Kürt halkından bağımsız olmak olarak algılatmaya çalışan siyaset yapıcılar bile artık tavır değiştirmekten söz eder oldular. Başkanın ve tali başkanın gideceği AKP mitinglerini yüzbinler değil, onbinler bile beklemiyor olacak artık. Bu çöküşü hızlandırmak sadece bizlerin elinde…
Rüzgar saraya karşı esiyor, rüzgarı arkamıza almanın zamanı…
Dipnot:
[1] Cizre Kaymakamı hayatını kaybedenlerin tamamının PKK tarafından öldürüldüğünü söylüyor.
[2] AKP kurucularından, MKYK’de üst üste 4 dönem görev yapmış olan Böhürler “CV’sinde imam hatip mezunu olduğunu gördüğümüz için birini bir göreve getirdiğimiz zaman kaybetmeye başladık” diyor.
[3] Önce 7-9 Eylül’de Güney Kore, ardından 9-10 Eylül’de Hindistan ziyaretlerinde özellikle ekonomik ve teknolojik bağların güçlendirilmesi üzerinde durması planlanıyordu. Ardından 10-11 Eylül’de Kazakistan’ın başkenti Astana’daki Beşinci Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği zirvesine katılacaktı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.