Cizreli çocuklarla oyunlar oynamaya, onları dinlemeye, onlardan öğrenmeye giden Halkevleri Yaratıcı Drama Atölyesi gönüllüleri Sendika.Org için izlenimlerini yazdı
Cizreli çocuklarla oyunlar oynamaya, onları dinlemeye, onlardan öğrenmeye giden Halkevleri Yaratıcı Drama Atölyesi gönüllüleri Şennaz Uzun ve Gökçe Türkmen Sendika.Org için izlenimlerini yazdı
Bu topraklara gelmeden önce elimizde bir sihirli değnek olmadığını ve hiçbir şeyi bir anda değiştiremeyeceğimizi biliyorduk. Evet, çok bir şey değiştiremedik ama iyi ki geldik; iyi ki Cizre’deydik; iyi ki çocuklarla oyunlar oynadık, halaylar çektik, şarkılar söyledik, kahkahalar attık.
İyi ki kadınları gördük, onların konuşmaya bizim dinlemeye olan ihtiyacımızı farkettik; iyi ki “mamoste”*lerle tanıştık alternatifin nasıl üretileceğini dinledik; iyi ki sokakları gördük, ‘inatla barış’ diyen dillerin neden inat ettiğini, yaratılan savaş ortamının izlerinin dahi ne kadar korkunç olduğunu bir kez daha gördük.
İyi ki geldik, hayatımızda ilk kez seçtiğimiz vekillerimizin ikisiyle tanışma, kucaklaşma ve sohbet etme şansına eriştik; iyi ki yola çıktık, mücadelenin ve dayanışmanın insanı ne kadar güçlü kıldığını bir kez daha gördük…
Her yer delik deşik; yerler de göğe yükselen duvarlar da… Yerlerde hendeklerin boşlukları, duvarlarda kurşun, bomba, şarapnel parçalarının oluşturduğu delikler… Uzaklarda olan bizler için fotoğraf karesi ya da videodan takip edebildiğimiz kadarıyla ne anlarsak, ne okursak duygusu onunla sınırlı; yakınında olanlar içinse o deliklerin o deşiklerin çağırdığı duyguları insanlar da sokaklar da anlatıyor zaten.
Zor geçen günler/geceler; bodrum katlarında seslerin etkisinde kalmasın, duyguları yıpranmasın, “keskin nişancıların hedefine girip ölmesin” diye oyalanmaya çalışılan çocuklar; duvarların arasına açılan deliklerden geçerek komşularından yemek isteyen analar/babalar, içecek suları kalmayınca yakındaki evden “ya bizdeki su bize yetmezse” cevabını almak; gece saklandıkları yerlerden duydukları seslerin şiddetiyle “birileri öldürüldü mü acaba?” diye düşünmek…
Halay çekenlerin seslerini duyunca rahatlamak; başkaları da yalnız hissetmesin diye, gecenin bir vaktinde kendini sokağına atıp zılgıtlar, çekip, sloganlar atmak… Yani o deliklerin, o hendeklerin, hala kurulu olan o barikatların bizlerin o fotoğraflara bakıp da göremeyeceğimiz ve buradan yazmakla bitiremeyeceğimiz o kadar çok anlamı ve çağrışımı var ki; biz de dinledikçe, o yorgun ama güçlü/dirençli gözlere bakınca daha iyi anladık. İyi ki geldik ve iyi ki baktık o gözlere!
Çocuklar sokağa atmış kendilerini dışarı, ne yapsınlar nasıl dursunlar evlerde? Bu çocuklar büyük şehirlerdeki gibi evlerde vakit geçiren çocuklar değil ki; sokakta oynayan, sokakta büyüyen, arkadaşlarını telefon açarak değil sokağa çıkıp bulan çocuklar. Geceleri çok geç vakitlere kalmamaya dikkat ediliyor belli ki, ama gündüzler yeniden onların olmuş gibi (umuyoruz günün tüm zamanları tüm canlılar için olsun, nasıl dilek ama? Bunu dedirtiyor işte burası, geceler hala tedirgin geçiyor…). Nur mahallesinde çocuklarla beraberiz, çatışmaların izlerinin en çok olduğu mahallelerden biri, bir evin duvarı top atılması sonucu yıkılmış ve yanmış, öbür apartmanın duvarında elimizden büyük delikler, tüm dükkanların kepenklerinde yüzlerce mermi deliği, hala ortalıkta olan boş gaz fişekleri…
Çocuklar bizimle önceki günden oyun oynadıkları için sınırlarını tamamen kaldırmış durumdalar, biz zaten hepsiyle arkadaş olabilme umuduyla gelmişiz; artık sokağa biz de onlar gibi çıkıyoruz. Arkadaşlarımız sokakta, ya biz onları buluruz ya da onlar bizi; öyle de oluyor. Birkaç dakika geçmeden her nereye doğru gidiyorsak sokakta bir anda en az 15 kişi yürüyor oluyoruz.
Evet neredeydik, Nur mahallesi; bir anda önde yürüyen çocuklardan bir kısmı “Biz daha ileriye gelmeyelim, orada mayınlar, bombalar patlıyor, çocuklar öldü/yaralandı orada, korkuyoruz” dediler. Hemen durduk ve onları anladığımızı dile getirerek orada vakit geçirdik mahallenin çocuklarıyla. Birkaç saat sonra, sınır olarak kabul ettiğimiz o noktada yüz boyama etkinlikleri yapacak, dilekler dileyip dilek fenerleri uçuracak, şarkılar söyleyip, halaylar çekecektik. Bu olayın önünü, arkasını niye aktarmak istedik biliyor musunuz?
O topla vurulan evin önünde oynadığımız oyunlar, yüz boyamalar; geçmişi silmese bile, acısını/travmasını geçirmese bile, gerçekleri değiştirmese bile artık çocuklar için başka bir hikaye daha anlatıyor olacak sokağa dair. En çok acıları, korkuları çağırsa dahi yürekleri; zaman zaman oyun oynadıkları anılarını da çağırıyor olacaklar. Yani yaşam alanlarını kabusa dönüştüren savaşın izlerinin üzerine tam kapatmasa da yeni ve mutlu oldukları anların resimlerini çizmeye çalışmak tekrardan.
Bizler için de tam tersi, çocukların gözlerinin içine bakıp, onların enerjisiyle yükselirken ve onlarla gülerken, bize bir anda çok naif ve farkında olmadan verdikleri uyarılar ve anılarla, biz de tanık olmadığımız ama gördüklerimizle bütünlük kazanan hikayeleri zihnimizde kuruyor ve onların yaşadıklarını paylaşarak karşılıklı “anlamaya” çalışıyoruz. Çocuklar bu şekilde, bizlere burada yaşanılan duyguları hissettirirken; biz de onlara bunlar yaşanmadan önceki hayatlarını hatırlatmaya çalışarak elimizden geldiğince normale çekmeye çalışıyoruz (bu coğrafyanın normalini tanımlamak da güç elbet, biliyoruz bizim normallerimizden her zaman daha acı, daha zor oldu buradaki hayatlar). Sonuç olarak karşılıklı paylaşıyor ve büyüyoruz aslında.
Yani yine yeniden iyi ki gelmişiz; çünkü gelmeseydik bir daha geleceğimizin kararını alamazdık… Dayanışma ve umut ile; tek yol barış!
* Kürtçe’nin Kurmancî lehçesinde öğretmen
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.