Suruç’ta onlarca genç vahşice katledildi. Sömürüden, karanlıktan ve inkardan beslenen uluslar arası ve ulusal ilişki ağı, geçmişte olduğu gibi, başka bir dünya mümkün diyebilen onlarca genç fidanı kırdı. Sömürüye, talana, inkara, şovenizme karşı inadına kardeşlik, özgürlük, barış ve eşitlik dedikleri için onları seçti. Onlar gerçek kardeşliği ve barışı temsil ediyorlardı. Onlar her bölgedendiler, her ırktandılar, […]
Suruç’ta onlarca genç vahşice katledildi. Sömürüden, karanlıktan ve inkardan beslenen uluslar arası ve ulusal ilişki ağı, geçmişte olduğu gibi, başka bir dünya mümkün diyebilen onlarca genç fidanı kırdı. Sömürüye, talana, inkara, şovenizme karşı inadına kardeşlik, özgürlük, barış ve eşitlik dedikleri için onları seçti. Onlar gerçek kardeşliği ve barışı temsil ediyorlardı. Onlar her bölgedendiler, her ırktandılar, her mezheptendiler. Onlar Türkiye’nin renkleri idiler.
Binlerce faili meçhul onlarca yıldır ortaya çıkarılmazken, Susurluk, Roboski ve Soma karşısında devletin umursamaz ve üstünü örtmeye yönelik tavrı açıkça görülürken, adına hayata dönüş denilen operasyonlar ile onlarca devrimci öldürülürken, sorgusuz sualsiz, kayıtsız ve belgesiz gözaltı ve tutuklamalar yapılırken, devlete egemen olanlar Suruç’ta gözler önünde olan bir kesitin bize sunduklarını dahi gizlemeye çalışırken, bu katliama ilişkin devletin tutumundan kuşkulanmak, araştırılmasını istemek ve sorgulamak yerine, sorgulamamak tuhaf olmaz mı?
Adana ve Mersin’de HDP il binalarına bombalı saldırı yapanların gerisinde kim/kimler vardı? Diyarbakır mitinginde katliam yapmak bireysel bir eylem olabilir mi? Bu katliamı, eğer IŞİD yaptı ise, yapılan inceleme ve soruşturma sonucu failin hangi bağlantıları ve IŞİD’in hangi hücreleri ortaya çıkarılmıştır?
Suruç katliamı sonrası hükümete ve devlete yönelik eleştiriler karşısında, daha önceleri de olduğu gibi, AKP savunma pozisyonuna geçti. Bir kusuru olmadığını, IŞİD’i terör örgütü olarak gördüğünü ve Suruç katliamını kınadığını tekrarladı durdu. Peki, bu açıklamalar kamuoyunu tatmin etti mi? Sanırım etmedi. Biraz samimi bir hükümetin, tatmin olmayan kamuoyunu Erdoğan düşmanlığı ile suçlamak yerine, Suriye ve Suriye Kürtdistanı konusunda bugüne kadar ne söylediğine ve ne yaptığına dönüp bakması gerekmez mi? Bu konuda yoğun eleştiri almasına rağmen, AKP politikasını gözden geçirme gereği/cesareti gösteremedi. Tam tersine selefi gruplara yakın durmaya devam etti. Bundan dolayıdır ki, bu gruplar katliam ve talan yaptığında, kimi bölgesel aktörlerle birlikte AKP hükümeti de suçlandı. Özellikle Erdoğan, Esad’ı bir an önce devirmek, selefi anlayışı bölgeye yaymak ve bu atmosferin desteğiyle bölge lideri olma hırsına kapıldı. Suriye Kürtleri, AKP hükümetinin bu politikasına mesafeli durarak, kendi topraklarında, her kesimi kapsayacak şekilde, öz savunma güçlerini oluşturdular. Bu durumu hazmedemeyen AKP hükümeti, Türkiye’deki Kürtleri ve barış sürecini hiçe sayan bir politika izledi. Bundan dolayıdır ki, Kürt coğrafyasını da hedef alan gruplarla yakın ilişkiler geliştirildi. Bunun en belirgin örneği, AKP hükümetinin suç üstü yakalandığı MİT tırları meselesidir. Önce tırlarda insani yardım malzemesi olduğu söylendi. Duruma ilişkin gerçekler ortaya çıktıkça insani yardım olmadığı kabul edildi. Ancak bu defa, silahların ÖSO ve/veya Bayırbucak Türkmenlerine gönderildiği ifade edildi. Bu durum, AKP’nin Suriye’deki gruplarla ilişkileri konusunda fazlaca yalan söylediğinin tescili oldu.
Suriye konusunda AKP’nin tutumu böyle iken, IŞİD ağırlıklı olarak Kürtlere yöneldi/yönlendirildi. Şengal’de Kürtlere ve Ezidilere yönelik katliamlar yaptı. İnsanlık dışı kan dondurucu uygulamalara gitti. Bunlar olurken AKP hükümeti IŞİD’e terörist bile demek istemedi. Kayıtsız bir tutumla anti Kürtçü söylemini tekrarladı. Bu gelişmeleri PYD’ye ve sözümona barış görüşmeleri yürüttüğü Türkiye Kürtlerine diz çöktürme fırsatı olarak değerlendirme yoluna gitti. Musul Konsolosluğu çalışanlarını rehin aldığı söylenen IŞİD ile adeta dostane ve örtük bir takım pazarlıklara girdi. Şengal’i talan eden IŞİD, hedefine Kobani’yi koyduğunda, Erdoğan ağzı kulaklarında “Kobani düştü düşecek” diyordu. Ağır abi Bülent Arınç “ kanton kurmak çocuk oyuncağı değil” diyerek, Kürtlere kulak çekme kıvamında ders veriyordu. YPG-YPJ güçleri ve müttefikleri Tel-Abyad’ın kontrolünü ele geçirdiğinde, AKP hükümeti üst perdeden tepki verdi. Bir müttefiği kaybetmiş gibi hayıflanarak, Suriye’ye girmeyi gündemleştirmeye çalıştı. AKP hükümeti bu tutumu ile IŞİD’i Kürt güçlerine tercih ettiğini bir kez daha açıkça ortaya koydu. Erdoğan ve AKP hükümeti, IŞİD konusunda yöneltilen eleştirileri, yukarıda aktarılanların hiç biri olmamış gibi, büyük bir pişkinlikle red etmeye devam etmektedir. Bu, insan olarak hepimizin aklı ile alay etmektir.
Suruç katliamı karşısında neredeyse her kafadan bir ses çıkmıştır. Onlarca, yüzlerce analiz ve yorum yapılmıştır. Ne yazık ki, bu analiz ve yorumlar görünmeyeni/perdeleneni görünür kılmamıştır. Zira katliam ve vahşet karşısında çoğu kesim kendisine biçtiği/biçilen rolü oynamıştır, oynamaya da devam etmektedir. Görünen ve gerçek olandan ziyade, görülmesi istenilen yansıtılmaktadır. Adeta, gerçeği/gerçekleri gözden kaçırmak için, çok seslilik adı altında, bir uğultu ve görünmezlik hali yaratılmıştır. Bu uğultu ve görünmezlik haline havuz medyasının pinokyo burunlu kalemşörleri yalan ve iftiraları ile katılmışlardır. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, akıl dışı sorularla HDP ve yöneticilerine ilişkin şaibeler yaratılmaya çalışılmış. kendilerince, çamur at izi kalsın yaklaşımı ile toplumsal algıları kuşatma yoluna gidilmiştir. Gazete köşelerine tünemiş ve geleceklerini AKP nin tek başına iktidar olmasında gören bu güruhu, kitlelerin depolitizasyonunu-dezenformasyonunu amaçlayan medya ve kitle kültürü kurmayları yönetmetedir. Bülent Arınç oyun kuruculardan biri olarak, rolünü gizleme gereği duymamıştır. O da katliam anında daha fazla sayıda HDP yöneticisinin bulunmaması üzerinden bir takım ima ve suçlamalarda bulunmuştur. Bu tutuma “belden aşağı vurmak” demek bile oldukça hafif kalmaktadır. İktidar olamama nedeniyle, akıl tutulması ve vicdan körelmesi demek durumu açıklar mı? Doğrusu bilmiyorum.
Durum bu iken, AKP elindeki gücü kullanarak her türlü eleştiri ve suçlamayı savuşturmaya çalışmaktadır. Üstelik bunca kusuru ve yanlışı varken, Suruç katliamından, çeşitli iftira ve yalanlarla, siyasi rant sağlama hesapları yapmıştır. Evet, AKP toplumsal algılarla istediği gibi oynayabilir ve bu anlamda toplumu kendisine mahkum edebilir ise erken seçime gidecektir. Uluslar arası güç odaklarının ve sermayenin ciddi baskısı ile karşılaşmaz ise CHP ile koalisyona razı olmayacaktır. Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız”ı bir yana, HDP barajın üzerinde bir oy alarak AKP’nin tek başına iktidar olmasını da engellemiştir. Başta Erdoğan olmak üzere, gözünü iktidar hırsı bürümüş olan AKP kurmayları, varlıklarını AKP iktidarına borçlu olan kimi kalemşörler, yoksul halkın sırtına bağdaş kurmuş bürokratlar söylem ve eylem birliği içinde HDP ve destekçilerini karalamak, suçlamak ve siyaseten parlamentoda da barışın duyulurluğunu ve halklar arasında yayılarak büyümesini ve umut edilmesini engellemek istiyorlar. Önümüzdeki süreç içerisinde HDP özelinde tüm muhalif kesimleri hedef tahtasına oturtacaklar. Anlaşılan, Erdoğan bir süreliğine Kürt Kardeşliği cini yerine, Türk Milliyetçiliği cinini torbadan çıkaracak ve erken seçime onunla gitmeye çalışacaktır. Bu uğurda her yolu mübah gören Erdoğan, demokratik muhalefete karşı bir savaş konsepti geliştirmeye çalışmaktadır. Savaş ve çatışma yolu ile iktidar ve başkanlık hedeflenmektedir. Bu savaş; antidemokratik seçim yasasına ve seçim süresince geliştirilen saldırılara rağmen engellenemeyen HDP’nin zorla engellenmeye çalışılması savaşıdır.
Bu gelişmeler karşısında, demokratik muhalefet kenetlenmeli, AKP’nin gizli hesapları halka anlatılarak, yalan ve iftira ile algıların yönetilmesine engel olunmalıdır. Geleceği kardeşlik ve barışta gören tüm kesimler demokratik tepkilerini ortaya koymalıdırlar. Savaş konseptine karşı özgürlük, barış, kardeşlik ve eşitlik konsepti geliştirilmelidir. İnadına barış, inadına kardeşlik, inadına özgürlük ve inadına eşitlik haykırışları ile savaşta gelecek arayanlar sağır edilmelidir. Türkiye’nin gençleri geleceğinizi savaş yerine barışta aramalıdır. Tersi bir durum, özelde Erdoğan’a; genelde ise sömürü ve talandan yana olan, bu uğurda savaşlar çıkartan, uluslar arası emperyal-küresel güç odaklarına yarayacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.