Zenginin sefasına yoksulun katli devam ediyor. İç dediler, dış dediler, mihrak dediler medyaları ile ellerini ovuşturarak kandırdılar hepimizi. Kardeşimizi öldürmemizi emretti bize devlet büyüklerimiz. Bizler de görevimizi layığıyla yerine getirdik. Ayıp bizlere. Öğrenemedik gitti ekmeğimizi ikiye bölmeyi, acılarımızı paylaşıp ortak olmayı. Şehitlik vaat edildi saraylardan kondulara ve zenginin sefası için her gün ölmeye devam ettik. […]
Zenginin sefasına yoksulun katli devam ediyor.
İç dediler, dış dediler, mihrak dediler medyaları ile ellerini ovuşturarak kandırdılar hepimizi.
Kardeşimizi öldürmemizi emretti bize devlet büyüklerimiz. Bizler de görevimizi layığıyla yerine getirdik. Ayıp bizlere. Öğrenemedik gitti ekmeğimizi ikiye bölmeyi, acılarımızı paylaşıp ortak olmayı.
Şehitlik vaat edildi saraylardan kondulara ve zenginin sefası için her gün ölmeye devam ettik.
Çaldı bir gece yoksul kondumuzun kapısını devlet büyüklerimiz. Bayram değil seyran değil devlet niye gelir ki bize? Ve bilindik şeyleri söylemeye devam etti “Vatan Sağ olsun.”
Oğlun öldü ana! Oğlun zenginin ihtirası için, saraylının geleceği için öldü…
Birileri çıktı meydanlara. Bu kez seçim meydanı değil, açılış değil, asker cenazesi. İşi o kadar pişkinliğe vurdular ki artık asker cenazelerinde kinlerini kusar oldular. Ve başladı yine bilindik yaşanmışlıklar. Ev yakmalar, Kürt olduğu için sokak ortasında linç edilen gençler, kimliğinde Diyarbakır, Ağrı, Mardin yazdığı için çalıştıkları inşaatta mahsur kalan Kürt işçiler ve 90’ların kültürü olan ölü bedenlere işkenceler.
Deneyimli olanlar en önlerde yerlerini aldılar. Tecrübesizler ise onları seyrederek, alkış tutarak, bayrak sallayarak kustular düşmanlıklarını. Kendilerince verdiler Kürt’e hak ettiği dersi ve kurtardılar vatanı.
Devlet bizden neler sakladı?
AKP’nin Kürt sorununa bakışını bugün somut halleri ile görebiliyoruz. AKP, savaş çığırtkanlığı karşısında “Barış istiyoruz” diyen Kürt halkının üzerlerine bombalar atıp “Ne demek silahlar sussun, utanmadan barış istiyorlar” diyerek cevap veren bir politika yürütüyor. Anadilini konuştuğu için sokak ortasında dövülerek öldürüldü bir Kürt genci. Ahmet Kaya tişörtü giyindiği için bıçaklandı bir diğeri. Babası kurşuna dizildi ve ablası tecavüze uğradı gözleri önünde kimisinin. Küçük bir çocuk Kürt olduğu için askerin emri ile saatlerce sürünerek varabildi evine. Çocuk yırtılmış elbiseleri, kanlar içinde kalmış bedeni ile girdi yatağa. Sabah uyandığında artık büyümüştü o çocuk ve tuttu dağların yolunu. Devletin üvey evlatları, 90’lı yıllarda devlet tarafından öldürülen anaların, babaların çocukları büyüdü ve hesap soruyor.
Acı, ortak acı…
Egemenler zenginliklerine zenginlik katabilmek, saltanatlarını koruyabilmek ve kendi gelecekleri için gencecik çocukların geleceğini çalıyorlar. Acının dili, dini, ırkı yoktur. Bu acı hepimizin acısı zenginin savaşında kaybettiğimiz kardeşimiz, arkadaşımız, komşumuzun acısıdır. Çocukluğunda komşusu askerde ölmüş, onlarca arkadaşı dağda, gerilla olarak ölmüş birisi olarak benim acımdır. Geçtiğimiz günlerde en somut örneğini yaşadık. Hakkâri’de ölen asker aynı gün Silvan’da devlet tarafından yakılan evinden son yolculuğuna uğurlandı. Çocukları askerlik yapmayan Cumhurbaşkanı şehitlik mertebesi propagandası yapıyor, adı yolsuzluklardan eksilmeyen bir bakan çıkıp “Benim amacım Allah nasip ederse şehit olmak” diyor, Başbakan “Gerekirse evlatlarımızı feda ederiz” yalanları diziyor, yıllardır askere gitmemek için okul okuyan yandaş çıkıp savaş çığırtkanlığı yapıyor.
Ana!
Gel seninle Doğu’ya, güneşin doğduğu, yarası hiç sarılmamış yere gidelim. Bak bir taziye çadırı kurulu. Görüyor musun? Kadın başını dövüyor, içi yanıyor, acı çekiyor o da seninle aynı acıyı yaşıyor, tanıdın mı?
O da oğlunu kaybetmiş. Dağlarda. Senin oğlun kadar yoksul, hayat dolu, delikanlı. Oğlunun ölüm haberi geldi. Oğlunun ölüsüne kavuşabilmeye bile sevinecekken bedenini kör kuyulara attılar.
Ana!
Bu savaşı sen durduracaksın, silahları sen susturacaksın, Kürt’ü linçten, Türk’ü şovenizmin esaretinden sen kurtaracaksın.
Yoksa biz çok öldüreceğiz birbirimizi.
Çok öleceğiz ana!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.