Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge konusunda Amerika ile Türkiye’nin açıklamalarındaki çelişkiler üzerine…
Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge konusunda Amerika ile Türkiye’nin açıklamalarındaki çelişkiler üzerine…
Suriye’nin kuzeyinde “güvenli bölge” konusunda ABD ile Türkiye’nin açıklamalarındaki çelişkiler üzerine. Ahrar’uş Şam Hareketi’nin cihatçı çizgiden koptuğu ve “ılımlı muhalif” çizgisinde yer aldığı ile ilgili mesajlar verilmesi üzerine cihatçı kaynaklar Nusra Cephesi’nin uğradığı büyük aldatmacayı yazmaya başladılar.
Geçen gün ABD ile Türkiye arasında “güvenli bölge”ye ilişkin fikir yürütmeleri Ahrar’uş Şam İslam Hareketi ile Nusra Cephesi’ni birbirine düşürdü ve iki oluşum arasında kuzey bölgesine nüfuz etme yarışı başladı. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı, ABD ile Türkiye arasında İncirlik Üssü’nün kullanılması konusunda anlaşmaya varıldığını ama bu anlaşmanın “güvenli bölge” konusunu içermediğini açıkladı. Saatler sonra Türkiye Dışışleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Siniroğlu’ndan pozisyon açıklaması geldi. Siniroğlu “güvenli bölge”nin ABD hava koruması altında olacağı konusunda iki tarafın anlaşmaya vardığını söyledi. Açıklamalardaki çelişkiler, “güvenli bölge” mümkün mü”, “uygulanma zemini nedir” ya da “AKP bu konuyu erken seçimler için masaya bir koz olarak mı sürdü” gibi birçok soruyu beraberinde getirdi. Bu kozlar ve pozisyon alışlar, Ahrar’uş Şam örgütünü hareketlendirdi. Bu atmosferden yararlanarak Nusra Cephesi’nin olmadığı bir alanı ele geçirme ve İdlip’in kuzey kırsalı boyunca yayılma fırsatı için atağa geçti.
Ahrar hareketi “güvenli bölge” konusunda olumlu bir tutum sergiledi ve bunun önemli bir deneyim olacağını ve Suriye’deki silahlı gruplara yeni bir kapı açacağını açıkladı. Bu açıklama Nusra ve Ahrar arasında aslında ilan edilmeyen bir çatışmayı işaret etti. Bunun ilk belirtisi, Ahrar’ın Nusra Cephesi’nin Halep’in kuzeyinden çekileceğini ilan edene kadar bu pozisyonla ilgili açıklamasını geciktirmesidir. Bu da Türkiye’nin projesine gizlice dahil olduğunu gösteriyor. İkincisi bu beyanla birlikte cihatçı kaynakların yorum ve açıklamaları, Halep’in kuzeyinde bulunan cihatçı grupların Nusra Cephesi’ni atlatmaya çalıştıkları gerçeğini gözler önüne serdi. Nusra Cephesi’nin Halep’in kuzeyinde bulunan diğer cihatçı gruplarla görüşmeleri de bunu doğruluyor.
Cihatçı kaynaklara göre Nusra Cephesi, Ahrar’ın “güvenli bölge” projesini istismar etmeyeceği ve bölgede nüfuzunu genişletmek için bunu kullanmayacağı konusunda diğer cihatçı gruplardan birtakım sözler aldı.[1] Kaynak, Nusra Cephesi’ndeki “kardeşlerin” Nusra’nın Ahrar lehine çekilmesinden sonrasını hesap ederek temkinli davrandıklarına dikkat çekiyor. Anlaşmada varılan çözüm, Nusra çekildikten sonra yerini yerel grupların doldurması yönündedir. Ancak kuzeyde, anlaşmada sağlanan mutabakatın aksi yönde gelişmeler oldu. Büyük olasılıkla Nusra’ya verilen güvenceler artık geçerli değildir. Ahrar’uş Şam bölgede nüfuzunu konsolide ederek yakında fiili olarak bütün bölge üzerinde hakimiyetini kurma aşamasına geçecek. Eğer Ahrar’ın böyle bir beklenti içine girdiği doğruysa, açıktır ki bu hile planında Türkiye’nin doğrudan parmağı vardır. Çünkü bu planlar Ahrar’ın kapasitesinin çok üstünde görünüyor. Kaldı ki Nusra’nın da içinde olduğu Şam Cephesi’nin rolünü üstlenecek kapasitede değildir.
Ayrıca Nusra’nın tahliye açıklamasını ve Ahrar’ın tasarlanan “güvenli bölge”ye talip olduğu beyanında bulunmasını Türklerin adım adım örmeleri şaşırtıcı değildir. Çünkü “güvenli bölge” projesinin Türkiye’nin ulusal güvenliği için acil bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyan Türkiye Hükümeti, Ahrar’ın bu çıkışıyla ayrılıkçı terör örgütlerinin; PKK, PYD ve IŞİD’in önünü kesmiş oldu. Zira Türkiye, Ahrar’uş Şam Hareketi’nin “güvenli bölge”ye talip olmasını sağlayarak ülke içinde Kürtlerle çatışmaya yöneldi, dolayısıyla Kürtlerin tahayyül edilen bölgeye yönelmesine de bir engel koymuş oldu. Keza Ahrar’ın bu beyanında satır aralarında Suudi Arabistan yönetimine dönük bir mesaj vardır: “Safevi proje karşısında Sünni saflaşma” vurgusu vardır ki, bu sözler Suudilere aittir ve Türkler tarafından da benimsenmemektedir.
Ne olursa olsun “güvenli bölge” projesi, ister kendi yolunu bulur, uygulanır ya da uygulanmaz, kesin olan şu ki, Nusra Cephesi’nin diriliğini ve bölgedeki hakimiyetini kaybedeceği kesindir. Ahrar da bunu bir şans olarak görüp Nusra’nın kaybını kendisi için bir fırsata çevirecektir. Ayrıca Ahrar’ın siyasi kanadı bu beyanla, “Ahrar’ın El Kaide’den farklı bir proje” olduğu konusunda Batılı güçleri ikna etme çabalarını da basamak basamak örmüş olacak. Aslında, “yeni” Ahrar hareketini sosyal ağlar üzerinden parlatma kampanyası başlatıldı; “hareketin siyasal bilinci” üzerine güzellemeler arttı, söylem ve eylemi “halk devrimi” biçiminde sloganlaştırıldı. Ahrar’ın döneklikle suçlanmasının üstünü örtmek ve “Haçlı ittifakını” meşgul etmek için Ahrar güzellemesi ile ilgili sesler, sloganlar fazlasıyla yükseltilmektedir. Bu çırpınış aynı zamanda “Laik Türkiye” ve NATO’nun resmi vekaletçisi olarak benimsenmesini sağlamak içindir.
Ahrar’ın kurucusu Hasan Abbud’un (Ebu Abdullah el-Hamavi) uzun süre devam eden El Kaide lideri Eymen El Zevahiri’ye olan “gizli sadakat”inden sonra bu gelişmeler, Ahrar’ın diğer cihatçı fraksiyonların çemberi dışında gelişmesinin önünü açacağı hesaplanıyor. Ancak Ahrar’ın bu tavrı, Nusra Cephesi içerisindeki Horasanlı kanada kendisine saldırma imkanı da sunmuş olacaktır. Fakat iki taraf arasındaki eski nüfuz yarışı, birbirlerine karşı savaş açmak için yeterli bir sebep olarak görünse de, cihatçı örgütlerin adetine göre sahadaki örgütlere saldırmak şer’i bir gerekçeye muhtaç olacaktır. Yani birbirlerine saldırmamaları daha çok ihtimal dahilindedir.
[1] Bkz. Erdoğan’ın Suriye planı başlıyor http://www.al-akhbar.com/node/239361
Dipnot olarak verilen yazının özeti: Nusra Cephesi kendiliğinden “güvenli bölge” projesi olarak tasarlanan Kuzey Halep’ten çekilmedi. Onu çekilmeye ikna eden (ya da çekilmesini talep eden) Türkiye’dir.
Halep’in kuzeyinde bir güvenli bölge bizzat Erdoğan’ın projesidir. Çünkü Erdoğan’ın İran’lı mevkidaşı Hasan Ruhani ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra Suriye’ye yönelik operasyonun yol haritası devreye sokuldu. Erdoğan, Ruhani’ye “orada Esad durduğu sürece Suriye’de istikrar olmaz” dediğini açıkladı. Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından ABD’nin eğitip donattığı bir grubu Nusra Cephesi alıkoydu. Nusra, Erdoğan’ın mesajını; “Esad’ı devirmek için güçlenmek” olarak algıladı. Fakat ABD’nin “ılımlılar” talebi karşısında Nusra’nın bu hamlesi projeyi zora soktu. Bundan sonra Türkiye tarafından Nusra’nın alanı boşaltması üzerine bir çalışma başlatıldı.
Nusra’nın Kuzey Halep’ten tahliyesi keyfi değil, zorunluluktu. Nusra kendisiyle yapılan bir dizi görüşmeden sonra bu kararı verdi.
Nusra Cephesi ile üç gün süren toplantılar gerçekleştirildi. Toplantılara Nusra sözcüleri, Nureddin Mahmut Zengi Hareketi, Şam Cephesi bileşenleri ve özellikle Türkmen grupların büyük çoğunluğu katıldı. Üç gün süren toplantılar sonunda Nusra Cephesi tampon bölge projesinin selameti için bölgeyi tahliye etmeye razı oldu.
12 Ağustos 2015
[El Ahbar’daki Arapça orijinalinden Hamide Yiğit tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.