“Geçer piyon* kilit altında tutulması gereken bir suçlu gibidir. Gözaltı gibi hafif önlemler yeterli olmaz.”
“Geçer piyon* kilit altında tutulması gereken bir suçlu gibidir. Gözaltı gibi hafif önlemler yeterli olmaz.” Aaron Nimzowitsch
Gündemimiz Taht Oyunları gibi; halklar ve krallılar birleşiyor, umulmadık koalisyolar gerçekleşirken karşıt güçler sivrilerek kutuplaşıyor.
Buradan net gördüğümüz o ki; Türkiye koalisyonlardan ‘Koalisyon’ beğendi; “Büyük Koalisyon” olsun! dedi.
Suriye ve Rusya da dahil IŞİD’e karşı Koalisyonu desteklemeyen ülke yok. Ancak Türkiye’nin İncirlik üssünü de açarak katıldığı ‘IŞİD’e karşı Koalisyon’ dünya basınında şüpheyle karşılanıyor.
Sebeplerden ilki önceki bölümlerde de konu edilen, ABD ve Körfez ülkeleriyle birlikte IŞİD’e verdiği iddia edilen destek. Koalisyonun asıl amacının IŞİD’i temizlemek değil Suriye rejimini devirmek, dahası bunu IŞİD eliyle yapmak olduğu endişesi. Çeşitli kaygı ve yorumlar var.
Şüphenin Türkiye’yi ilgilendiren bir diğer sebebi ise, Türkiye’nin katılımı kapsamında Kürt milislere karşı açtığı savaş; başka bir deyişle seçim sonuçlarına kadar örgüte karşı mücadeleye destek vermeyen Türkiye’nin koalisyonu istismar ettiği düşünülüyor ve samimiyeti sorgulanıyor.
Bu şüpheler Türkiye’nin seçim sonrası koalisyon çözümsüzlüğünün ardından artarak dile getirilecek.
‘Güvenli bölge’ler?
ABD’nin Ortadoğu politikasında Türkiye ve Mısır hem jeopolitik konumları hem de askeri yapıları bağlamında benzerlik gösteriyor. Kürdistan ve Filistin’in de benzerlik gösterdiği gibi. Küresel ölçekten bakacak olursak bu ülkeler, verimli toprakları tamponlayan kriz bölgelerinin etrafına konuşlandırılmış askeri güçler gibi.
Önceki hafta Kahire’de konuşan John Kerry Mısır sınırlarında, özellikle Libya sınırı boyunca ‘güçlendirilmiş bir sınır birliği’ne ihtiyaç olduğunu dile getirdi ve Mısır’a Türkiye ile eşzamanlı olarak F16 desteği verdi.
ABD bölgede Türkiye sınırındaki gibi bir güvenlik oluşturmayı hedefliyor. Tunus da Libya ile komşu olan sınırına, Türkiye’nin Suriye sınırına ördüğü 80km uzunluğundaki güvenlik duvarı gibi, 167km’lik bir güvenlik duvarı örmeye başladı. Mısır ise benzer önlemler için yavaş davranıyor.
IŞİD’in Libya’da sıkışarak Avrupa’ya kaymasını engellemek şeklinde yorumlanabilecek bu tercih, belki de Mısır geçişinin açık kalması ve Suriye’ye doğru bir geçiş bırakmak için tercih ediliyor. Nitekim Sina ve Gazze’de IŞİD’e bağlı gruplar belirmeye başladı.
Avrupa’yı tehdit eden tehlike Türkiye’ye sızıntı için de geçerli. Dolayısıyla samimi bir ‘güvenli bölge’ Türkiye sınır güvenliği için de önem taşıyor.
‘Samimiyet’e vurgu yapıyorum, çünkü önceki bölümlerde ele alındığı üzere ABD’nin bu bölgeyi ne şekilde kullanacağı soru işareti.
Suriye-Türkiye arasındaki geçiş kontrol edilirken Kürt milislerin bundan nasıl etkileneceği belirsiz. IŞİD’e karşı en etkili grup olan Kürt milisleri hedef alan saldırılar ve ABD’nin İncirlik karşılığında yaptığı bu değiş tokuş, batının gözünde de hem ABD’nin, hem de Türkiye’nin inandırıcılığını zedeliyor. Kesin olan diğer sebep BM’in siviller konusundaki şartı gibi duruyor. Alan ‘suistimale açık bölge’ haline gelebilir.
Önceki bölümlerde jeopolitik analist Eric Draitser’ın ABD’nin asıl amacının dört yıldır eski stratejiye direnen Suriye rejimini IŞİD yoluyla devirmek olduğu yorumunu paylaşmıştım. Nitekim StopImperialism.com editörü Draitser “tampon bölge” için şu yorumu yapıyor:
“Bu yalnızca Suudi Arabistan, ABD ve diğerlerinin desteklediği IŞİD’ci olmayan sözüm ona ‘muhalif’ gruplara sürekli destek sağlayarak Suriye ordusu ve müttefiki Hizbullah’ın muhalifleri süpürmesini engelleyerek savaşın uzamasına yardımcı olacak.” (1)
Bölge için ‘tampon bölge’ denmedi; ‘güvenli bölge’ “R2P” yani “koruma sorumluluğu” ilkesinden yola çıksa da girişim ancak BM Güvenlik Konseyi’nin onayı ve Rusya ve Çin gibi ülkelerin girişimi veto etmemesiyle gerçekleşebilir.
Sputnik’te yer alan bir başka uzman yorumu ise şöyle;“Bu Libya’da da aynen böyle gelişmişti”.
ABD’li yazar ve aktivist Shaumus, ’Kürt ve Suriye Hükümeti karşıtı güvenli bölge’ olarak tanımladığı bölge ile ilgili şu yorumu yapıyor: “2001’de Libya iç çatışmasında oluşturulan ‘uçuşa yasak bölge’ çığ gibi büyüyen ABD destekli bir rejime dönüşerek Kaddafi’nin öldürülmesiyle sonuçlandı”.
Bugün ABD’li uzmanların “Kaddafi haklıydı” ve yetkililerin “Libya’yı erken terk ettik” diyor olmaları ironik.
Bağlarsak şimdilik bu konuda şaibeler var; ‘temiz hat’ tanımı daha ‘güvenli’ bulundu, yalnız yalnızca söylentisi bile IŞİD’e karşı kuvvetli bir ortak olan El Nusra’nın çekilmesine ve IŞİD’e sempatik El Kaide’nin sevinmesine yetti.
BM şart olarak mülteci sorunu ve tampon bölge
Suriye’deki mülteci krizi neredeyse dünyanın üstesinden gelemeyeceği bir hale doğru sürükleniyor. Türkiye bugün ABD veAlmanya’nın ardından -2014 istatistikleri dahil edilmeksizin- üçüncü ülke. (2)
Erdogan’ın “IŞİD’i püskürtecek bir ‘güvenli bölge’ Türkiye’deki 1,7 milyon mültecinin evine dönmesine imkan sağlayabilir.” önermesine ABD’li yetkililer asıl hedefin bu olmadığı şeklinde cevap vermişti.
BM ise sivillerin korunması temin edilmeden bölgenin ‘güvenli bölge’ olarak anılmaması konusunda uyarı yaptı.
Nitekim Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na dayandırılaran ‘Türkiye ve ABD’nin Suriye sınırında güvenli bölge konusunda anlaştığı’ iddiasını ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Vekili Mark Toner yalanladı:
“Bizim anladığımız kadarıyla Türkiye, üslere erişimimizi genişletti. ‘Güvenli bölge’, ‘güvenli alan’ gibi bir bölge yok. Bu gibi tanımlamalardan uzak duruyoruz. Konuştuğumuz şey IŞİD’i oradan çıkarma çabasıdır. Buna bir etiket koymama konusunda dikkatliyiz.”
Davutoğlu ise takiben Türkiye’nin IŞİD ve Suriye Ordusu güçlerinden kaçan sivilleri korumak için uçuşa yasak bölge fikrini yeniden gündeme getireceğini ve bir ‘güvenli bölge’ oluşturulması için ABD’yle birlikte çalışacağını belirtti.
ABD’nin yakın durduğu ‘güvenli bölge’ konusundaki çekimser demeci, ilk bakışta; BM’nin ‘sivillerin güvenliği ve mültecilerle ilgili bir çözüm’ şartına karşılık güvenli mülteci geçişinin kontrolüne dair kaygılar barındırsa da bence Türkiye’nin PYD-YPG gibi güçlü bir müttefikini bölgede istememesi konusundaki çözümsüzlükten de kaynaklanıyor.
Yukarıda belirttiğim gibi, şayet amaç IŞİD’i devirmekse, El Nusra desteğinin çekilmesiyle zayıflayan ABD koalisyonu PYD veYPG’ye karşı tutumu ile amacının samimiyetini sergileyecek veya tersi.
Bir sonraki bölüm: “Büyük Koalisyon II”
[box type=”info” color=”#000000″ bg=”#00CCFF” font=”times” fontsize=”14″]
* Eren Topçu: Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra AÜGSF Çizgi Film Bölümü’nü bitirdi. Dijital platform ve belgeseller için canlandırma sanatçısı olarak çalıştı ve yoga eğitmenliği yaptı. 2013’te Mısır’dan gözlem yazıları yazmaya başladı. İnsan, mitoloji, arkeoloji, inanç sistemleri, Mısır ve Ortadoğu, sanat ve çevre üzerine yazıyor. Canlandırma sanatçısı olarak çalışmaya ve çizmeye devam ediyor.[/box]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.