ABD ve Türkiye Rusya’nın tepkisini göze alarak ortak bir operasyonla Suriye’ye girme kararı aldı. Türkiye ve ABD, Türkiye’nin azınlıklara karşı katliamlarla dolu tarihinin zaten savunulamaz hale getirdiği “mültecileri koruma” bahanesini tamamen gündemlerinden çıkardılar. Dün, ABD Dışişleri Sözcüsü Mark Toner, ABD ve Türkiye’nin birlikte planladıkları, Türkiye’nin Suriye’ye girmesiyle oluşturulacak “tampon bölge”nin genel hatlarını açıklamaya başladı. Sözcü, […]
ABD ve Türkiye Rusya’nın tepkisini göze alarak ortak bir operasyonla Suriye’ye girme kararı aldı.
Türkiye ve ABD, Türkiye’nin azınlıklara karşı katliamlarla dolu tarihinin zaten savunulamaz hale getirdiği “mültecileri koruma” bahanesini tamamen gündemlerinden çıkardılar.
Dün, ABD Dışişleri Sözcüsü Mark Toner, ABD ve Türkiye’nin birlikte planladıkları, Türkiye’nin Suriye’ye girmesiyle oluşturulacak “tampon bölge”nin genel hatlarını açıklamaya başladı. Sözcü, bu “bölge”nin ÖSO’nun kontrolünde olacağı ve sadece Suriye rejimini devirmeye yönelik güçlere açık olacağını iddia etmekte.
Özgür Suriye Ordusu
Ancak bir sorun var; Kuzey Suriye’de ÖSO’ya bağlı hiçbir silahlı birim yok. 2015 Şubat ayında ÖSO dağıldı ve lider kadrosu Türkiye’ye sığındı. 2014’ten bu yana ÖSO, Amerikan taşeronlarının yardımıyla, sadece Erdoğan, Suudi Arabistan ve Katar’a karşı sorumlu olacak bir biçimde Türk istihbaratı tarafından yeniden yapılandırıldı. Başlangıçta ÖSO’ya bağlı olanların çok büyük bir kısmı ya Şam hükümetinden af dileyerek rejim güçlerine ya da IŞİD ve Nusra’nın saflarına katıldı.
Bu nedenle, ABD ve Türkiye tarafından Suriye’ye gönderilen herhangi bir gücün tek seçeneği, çetelere karşı verdiği savaşta yeni bir atılım içinde olan Suriye rejimini devirmek için IŞİD ya da Nusra’ya katılmaktır.
Son umutsuz hamle
Umutsuzca yapılan bu son hamlenin nedeni, Rusya ve Suudi Arabistan arasında son görüşmelerle başlayan düzelme ve yine İran ve Suudi Arabistan arasındaki soğukluğu aşmak için kurulan yeni köprülerdir. Suudi Arabistan IŞİD’e maddi desteğini tamamen kesmiş ve örgütü, İsrail, Türkiye ve ABD’nin desteğine terk etmiştir.
Uluslararası hukuka göre bu bölge Suriye’ye aittir ve Suriye ordusu kendisini korumak için bu alanda istediği askeri harekatı gerçekleştirmeye özgürdür. ABD ve Türkiye tarafından Suriye ordusunun, ülkeyi, Erdoğan ve zengin işbirlikçileri adına yağmalayan -yağmanın konusu sadece petrol ve tarihi eserler değildir, bu yağmacılar bir otomobil fabrikasının tümünü ve başka imalathaneleri de söküp kamyonlarla Türkiye’ye taşımışlardır- çetelere karşı yürüteceği askeri harekatı engellemeler uluslararası hukukun açık bir ihlali olacaktır.
Suriye’ye karşı işlenen savaş suçları
Suriye Adalet Bakanı Najm Hamad al-Hamad, geçen hafta yaptığımız görüşmede, insan kaçakçılığı ve korsanlık da dahil olmak üzere Türkiye’nin Suriye içinde işlediği savaş suçları için bir araştırma grubu kurduklarını açıkladı. IŞİD tarafından kaçırılıp Türk STK’larına sığınan Suriye vatandaşlarının koruma altına alınmadığı, mülteci kampları yerine toplama kamplarında esir olarak alıkonulup; ya din değiştirip IŞİD saflarına katılmaya zorlandıkları ya da IŞİD tarafından infaz edildiklerine dair sağlam kanıtlar vardır. Bütün bu insanlık dışı uygulama Türk ordusu ve istihbarat birimlerinin kontrolü altında gerçekleştirilmektedir.
STK’ların oluşturduğu tehdit
Batı için özel önem taşıdığı iddia edilen Suriye mülteci krizi, Suriyeli mültecilerin kendilerine Ürdün’de nasıl bir ev bulduklarına dair Batı medyasında yer alan tüm haberler tartışmaya açıktır.
Türkiye’den gelen raporlar tek bir konuda sözbirliği içindedir. Mültecilere yardım ettiği iddia edilen Türk STK’lar hem IŞİD’e hem de Nusra’ya lojistik destek vermektedir. STK’ların gönderdiği yardım TIR’ları Suriye’de savaşan çetelere sarin gazı taşımıştır. Bu sevkiyat Türkiye’den gelen raporlar ve Suriye Savunma Bakanlığı tarafından doğrulanmıştır. Yine aynı TIR’lar, fiili olarak Türk ordusu tarafından işgal edilmiş Suriye topraklarında yine Türk ordusu tarafından çalıştırılan cephane fabrikaları için gerekli kimyasal hammaddeyi taşımaktadırlar.
Buna karşılık CIA tarafından yönetilen Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi, Türk hükümetinin insanlık dışı suçlarını örtmek için bu suçları Suriye rejimine yıkmaya çalışmaktadır.
Türkiye Nusra ve IŞİD’e yataklık yapmakta, lojistik destek ve korunaklı bölge sağlamakta, kendi topraklarını her iki grup için serbest bölge haline getirmekte ve dahası IŞİD’le en başarılı mücadeleyi yürüten ABD destekli YPG’nin çatı örgütü olarak bilinen PKK’ya hava saldırıları düzenlemektedir. Bu nedenle Türkiye’yi Suriye’ye karşı yürütülen çete savaşının bir parçası olarak tanımlamayan her saptama, yanılgıdan öte kötü niyet taşımaktadır.
Geçen hafta, Putin ve Türk elçisini karşı karşıya getiren ve Putin’in, Türkiye’nin Suriye’de sürdürmekte olduğu askeri harekata ilişkin öfkesini yansıttığına dair Moskova’dan yayılan teyit edilmemiş söylentiler, hiç kuşkusuz Batı’nın, Rusya’yla karşı karşıya gelmek için seçtiği cephenin artık Ukrayna değil Suriye olduğunu kanıtlamaktadır.
Mülteci kaçakçılığı
STK’lar, bir tür Özel Danışmanlık İlişkisi içinde Birleşmiş Milletler tarafından onaylandıklarında artık Ortadoğu için bir bela haline gelmektedirler. Bazıları, belki de çoğunluğu CIA ve Mossad’ın ön cephesi haline dönüşmektedir. Görünürde mültecileri korumak adına, tarihi eserlerin, Irak ve Suriye’deki, makina aksamları, CNC tezgahları ve robotik teçhizat gibi değerli varlıkların envanterini çıkarmaktadırlar.
Suriye sözde mültecilere yardım eden bu örgütlere karşı uluslararası ceza yasalarının işletilmesini talep ederken, mültecilerin büyük bir çoğunluğu kendi olanaklarıyla, Ürdün ve Lübnan’daki kamplara gitmekte ya da Şam’ın zaten aşırı yoğun nüfusuna katılmaktadırlar. Türkiye’ye gidenlerin hemen hemen hepsi soruşturmadan geçirilmekte, haftalar hatta aylar boyunca gözaltında tutulmaktadır. Buna karşılık bazıları da hiçbir engelle karşılaşmadan kamyonla Suriye’den Türkiye’ye getirilmektedir.
Suriye’den taşınan bu insanlar, Türkiye içindeki kamplarda tutulan IŞİD’in tutsaklarıdır. IŞİD’e silah sevkiyatı yapan STK’lar insan kaçakçılığı suçu işleyerek, IŞİD’in tutsaklarını mülteci olarak Suriye dışına çıkarmakta ve IŞİD adına Almanya ve İngiltere’deki genelevlere satmaktadır.
Rapor edilen insan manzaraları, Nazilerin, Yahudilere karşı işlediği insanlık dışı suçları konu edinen Spielberg’in 1993 yılı yapımı “Schindler’in Listesi” adlı filmini gölgede bırakmaktadır.
Sonuç
Türkiye’nin IŞİD adına yürüttüğü hava saldırıları bilinen bir gerçektir. Buna karşılık IŞİD mevzilerine yaptığı öne sürülen hava saldırılarının asılsızlığı hemen ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Irak’taki köylere yaptığı hava saldırıları araştırılmış ve teyit edilmiştir. Türkiye’nin Suriye içinde ABD’nin desteklediği, YPG’ye karşı düzenlediği saldırılar da teyit edilmiştir.
Türkiye’nin işlediği bu korkunç suçlara kimse karşı çıkmamıştır. Erbil’deki Kürt Hükümeti bile kendi kardeşleri Türkiye tarafından katledilmesine rağmen sesini çıkarmamıştır.
ABD, Ukrayna’da Donbass’a karşı aralıksız sürdürdüğü harekat nedeniyle, Rusya’nın müttefiki Suriye’yi, Rusya’dan hiçbir karşılık görmeden ortadan kaldırabileceğini hesap etmiştir. Suriye’ye karşı Amerikan saldırısının altında yatan gerçek budur.
[Journal-neo.org’daki İngilizcesinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.