Geçen yıl 3 Ağustos’ta Êzidîler bir fermanla daha karşılaştılar. Êzidîler başlarından geçen katliam ve soykırımlara ferman demektedirler. 2007 yılına kadar hep 72 ferman yaşadıklarını söylemişlerdir. Êzidî klamları ve öyküleri 72 fermanda yaşadıklarıyla doludur. 2007 yılının 14 Ağustos’unda 500’den fazla insanın öldüğü bir katliam daha yaşadılar. Buna da 73. Ferman denildi. Son ferman ise 2014’ün 3 […]
Geçen yıl 3 Ağustos’ta Êzidîler bir fermanla daha karşılaştılar. Êzidîler başlarından geçen katliam ve soykırımlara ferman demektedirler. 2007 yılına kadar hep 72 ferman yaşadıklarını söylemişlerdir. Êzidî klamları ve öyküleri 72 fermanda yaşadıklarıyla doludur. 2007 yılının 14 Ağustos’unda 500’den fazla insanın öldüğü bir katliam daha yaşadılar. Buna da 73. Ferman denildi. Son ferman ise 2014’ün 3 Ağustos’unda gerçekleşti. Binlerce Êzidî yaşamını yitirdi; yüz binlercesi Êzidîliği var eden Şengal topraklarından göç etmek zorunda kaldı. Binlerce kadın ve çocuk kaçırılıp köle pazarlarında satıldılar. Êzidî Kürtler ağır bir travma daha yaşadılar. Adaletin, vicdanın, ahlakın ve manevi uygarlığın coğrafyası olan Ortadoğu’da Êzidîler insanlık tarihinin şahit olduğu en büyük adaletsizlik, vicdansızlık ve ahlaksızlıkla karşılaştılar.
Geçen yıl yaşadıkları bu katliam da kendine İslam devleti diyen IŞİD deccalları tarafından gerçekleştirildi. Bu katliam ve soykırım bile İslam dünyasının büyük bir sorgulama içine girmesini zorunlu kılmaktadır. Başta İslam alimleri, din önderleri olmak üzere İslami kurumlar bir sorgulama ve özeleştiri içine girmeden bu katliamın gölgesinde İslamiyet de travmatik bir ruh hali ve yaşamdan kurtulamayacaktır. Sadece “bunlar İslam değildir, İslam karşıtıdır” demek yetmez. Bu tür katliamların ve vahşetlerin İslam adına nasıl yapılabildiğini sorgulamak gerekir. Bırakalım Êzidîlerin katledilmesini, farklı mezhepten İslam toplumlarının neden bu düzeyde birbirine düşman olduğu ve edildiği sorgulanmalıdır. Bilindiği gibi Avrupa’da da Katolikler ve Protestanlar arasında çıkan savaşlarda yüz binlerce insan ölmüş; sonunda Hıristiyanlık dünyası, içine düştüğü bu illeti sorgulayarak kendini bu hastalıktan önemli düzeyde kurtarmıştır.
Şu kesindir; Ortadoğu’da son iki yüzyılda yaşanan bu tür katliamlardan esas olarak maddi uygarlığın modernitesi ve onun milliyetçi fitnesi sorumludur. Çünkü modernite, dincilikle milliyetçiliği harmanlayarak dünya tarihinin en insanlık dışı zihniyetini ortaya çıkarmıştır. Son iki yüzyıla kadar bu topraklarda Ermeniler, Êzidîler ve Sûryanîler büyük topluluklar halinde yaşarken, Batı kaynaklı modernist milliyetçiliğin bu topraklara bir fitne olarak girmesiyle birlikte Sûryanîler, Êzidîler ve Ermeniler yok olmakla karşı karşıya kalmışlar ya da yok edilmişlerdir. Kapitalist modernite bu topraklara girip milliyetçilikle dinciliği harmanlayıp ucube bir zihniyet ortaya çıkarmadan önce bu coğrafyada farklı inançlar bazı sıkıntılar yaşasalar da varlıklarını hala güçlü biçimde sürdürüyorlardı. Sûryanîler ve Ermenilerin yüz yıl öncesine kadar bu topraklarda çok yoğun olarak yaşaması bu gerçekliğin kanıtıdır. Bu nedenle bu katliamlardan esas olarak İslamiyet’i sorumlu tutmak tarihsel gerçekliğe uygun düşmemektedir. Kuşkusuz dinlerin dogmatizmi ve sadece kendini tek doğru görmesi, diğer inançlar üzerinden bir baskı ve asimilasyon düzeni oluşmasını sağlamıştır. Ancak bu durum bile hiçbir zaman kapitalist modernitenin milliyetçiliği kadar yok edici ve soykırımcı olmamıştır.
Bu gerçeklik şu anda İslam adına savunulanların büyük çoğunluğunu dincilik ve milliyetçiliğin birleştirilmesinin ortaya çıkardığı zalim bir zihniyeti ifade etmektedir. Özellikle devletlerin savunduğu ve temsil ettiği İslam kesinlikle topluma ait olan kültürel İslam değildir. Milliyetçilikle dinciliğin harmanlanmasıyla yaratılmış, kültürel İslam’la alakası olmayan insanlık dışı bir zihniyeti ifade etmektedir.
AKP’nin savunduğu İslam da IŞİD’in savunduğu İslam da dincilikle milliyetçiliğin birleşmesini ifade eden farklılıkları yok etme zihniyetidir. IŞİD kendinden olmayanı yok ederken, Tayyip Erdoğan da her gün tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet diyerek yüzyıldır Ortadoğu’yu kana bulayan modernist zihniyeti savunmaktadır. Tayyip Erdoğan ile Ebubekir Bağdadi zihniyet ikizidirler. İkisi de milliyetçilikle dinciliğin birleşmesinin ucube kişilikleridir. Zaten Şengal katliamında IŞİD ile AKP’nin suç ortaklığı vardır. IŞİD Hewlêr’e yöneldiğinde, KDP’nin can ciğer dostu ve müttefiki olan AKP’nin kendine sırt çevirdiğini söylemesi bile bu gerçekliği kanıtlamaktadır.
Êzidî katliamı sadece Kürtlerin değil, tüm Ortadoğu halklarının ve insanlığın travmasıdır. Şengal özgürleşmeden, Êzidîler özgür ve demokratik yaşama kavuşturulmadan Kürtler özgür ve demokratik yaşama kavuştuk, diyemeyecekleri gibi, başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm insanlık özgür ve demokratik yaşama kavuşamaz, rahat uyuyamaz. Kürtleri, Ortadoğu halklarını ve insanlığı bu travmatik durumdan çıkarıp rehabilite edecek tek şey, Şengal’in özgürlüğü temelinde Êzidîlerin özgür ve demokratik yaşama kavuşturulması olacaktır.
Êzidîler, tarihin ve insanlığın başta Kürtler olmak üzere Ortadoğu halklarına bıraktığı mirastır. Kürtler, kendilerine sahip çıkması için bırakılmış olan Êzidîleri koruyamadan kendileri de özgür ve demokratik yaşama kavuşamazlar; başları dik yaşayamazlar. Bu açıdan tüm Kürtlerin tarihin kendilerine mirası olan Kürtlerin en küçük inanç grubu Êzidîleri sahiplenme ve koruma sorumluluğu vardır. Bunun için de Êzidîler Kürdistan içinde özerk yaşama kavuşmalı ve kendilerini savunan öz savunma güçlerine sahip olmalıdırlar. İşte o zaman bir yıl önceki soykırımı yapanlara doğru bir cevap verilmiş olur. Êzidîlere karşı var olan sorumluluklarımız yerine getirilmiş olur.
Genelkurmay, yine büyük bir yalan söyleyerek Zergelê Köyü’nü gerilla kampı olarak göstermiş. Hem de katledilen köylülerin görüntüleri ve resimleri göz önündeyken! Genelkurmay kendi dediğine inanıyorsa, başta genelkurmay ve yandaş basını olmak üzere tüm Türk basınını Zergelê Köyü’ne göndersin. KCK Yürütme Konseyi, tüm Kürt basınını Zergelê’ye gelip inceleme yapmaya çağırdı. Ya gelip inceleme yapmalıdırlar ya da gelmiyorlarsa, hiç değilse utanmadan yalan söylemesinler. Zergelê Köyü başta Türk basını olmak üzere tüm dünya basınına açıktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.