Gücünü ve mevcudiyetini sermayenin acımasız politikalarına yaslamış iktidarların en pişkin karakterlerinden biri kendi hukuksuzluğu ve hatalarının bedelini işçilere, emekçilere ödetmesidir. Türkiye son 13 yılda AKP iktidarı döneminde bu pişkinliklere fazlası ile tanık oldu, olmakla da kalmayıp en acı hatıralarını fazlası ile yaşadı. İşçi ve emek düşmanı bu zihniyetin şeceresinde 15 binden fazla iş cinayeti mevcut. […]
Gücünü ve mevcudiyetini sermayenin acımasız politikalarına yaslamış iktidarların en pişkin karakterlerinden biri kendi hukuksuzluğu ve hatalarının bedelini işçilere, emekçilere ödetmesidir. Türkiye son 13 yılda AKP iktidarı döneminde bu pişkinliklere fazlası ile tanık oldu, olmakla da kalmayıp en acı hatıralarını fazlası ile yaşadı. İşçi ve emek düşmanı bu zihniyetin şeceresinde 15 binden fazla iş cinayeti mevcut. Ülke tarihinde bize miras bıraktığı Soma, Ermenek, Torunlar, Davutpaşa başta olmak üzere onlarca işyeri katliamıdır. 13 yıl boyunca madenleri, inşaatları adeta işçilere birer toplu mezar haline dönüştüren bu iktidar bu da yetmezmiş gibi her cinayetin bedelini de pişkince katlettikleri işçilere ödetiyor. Kader dedikleri, fıtrat dedikleri her cinayetin arkasında ise kendi hukuksuzluklarından başka bir şey bulunmuyor.
AKP’nin kendi hukuksuzluklarına kılıf uydurma çabası son aylarda özel güvenlik işçileri nezdinde yoğunlaşmış bulunuyor. Hatırlanacağı üzere Çağlayan Adliyesi’nde yaşanan hadisenin ardından Cumhurbaşkanı özel güvenlik işçilerini günah keçisi ilan etmiş, ardından özel güvenlik sektörünün ve işleyişinin gözden geçirileceğini beyan etmişti. Geçtiğimiz haftalarda da basına yansıyan bilgilerden İçişleri Bakanlığı’nın öncülüğünde, emniyet kurumu yetkilileri, akademisyenler ve kimi sektör kurum temsilcilerinin özel güvenlik sektörü ve özel güvenlik işçilerinin geleceği hakkında bir takım kararlar alındığını öğrendik. Alınan kararlar arasında özel güvenlik işçilerinin gerekli kriterlere sahip olması durumunda (yaş sınırı, üniversite mezunu olma şartı vb. gibi) özel koruma memuru ya da emniyet mensubu olmalarının önünün açılması gibi görüşler mevcut. Özellikle kimi kamu kurumlarında bu uygulamanın hayata geçirileceği ve yaklaşık 17 bin ile 20 bin arası kişinin bu uygulamadan yararlanacağı tasarlanmaktadır. Ahmet Davutoğlu her ne kadar özel güvenlik işçileri mağdur edilmeden gerekli düzenlemelerin yapılacağından bahsetse de yapılan bu çalıştay ve alınan bu kararlar özel güvenlik işçilerinin söz ve karar iradesini yansıtmamaktadır.
Türkiye’de çalışan binlerce özel güvenlik işçisi olarak iktidarın güvenlik anlayışına ve politikalarına dair birkaç saptama yapma gereği hissediyoruz. Türkiye’de iktidarların geçmişten günümüze şekillenen güvenlik algısı ve politikalarında emekçilere, işçilere, yoksul halka dair hiçbir öngörüsü bulunmamaktadır. Aksine iktidarların güvenlik anlayışında sermayenin ve ona hizmet eden bir avuç azınlığın çıkarlarının korunması, ona karşı gelişebilecek en büyük tehditleri bertaraf etme kaygısı hakimdir. Şüphesiz ki dünyanın her yerinde sermaye adına iş başına gelmiş iktidarlar kendilerine karşı en büyük tehdit olarak işçileri, emekçileri görmüşlerdir. Neoliberal kapitalist hegemonyanın dünya genelinde son yıllarda zora ve baskıya dayalı politikalarında güvenlik anlayışı sermayenin hem küresel hem de bölgesel anlamda dolaşımının rahatça sürdürülmesi bakımından daha da önem kazanmıştır. Baskıya ve zora dayanan politikalar yeni dönem sermaye iktidarlarının önemli özelliğini oluşturmaktadır. Neoliberal politikaların kusursuz işleyişini iktidarda bulunduğu süre içerisinde harfiyen yerine getiren AKP (neoliberal politikaların hüküm sürdüğü dünyadaki pek çok ülkede olduğu gibi), zora ve baskıya başvurarak işçilere ve emekçilere karşı kendi içerisinde planlı ve sistematik bir topyekûn savaş ilan etmiştir. Ardında bıraktığı binlerce işçi cinayeti, sendikal alandaki baskılar ve taşeron sistemi ile ülkeyi adeta güvencesiz ve geleceksiz bir çalışma havzasına dönüştürmesi bunun en acımasız, en vahşi kanıtlarıdır. Bunlar ışığında diyebiliriz ki bu siyasi iktidarın güvenlik anlayışında asla ve asla yoksulların haklarını gözeten bir yönelim yoktur, bundan sonra da olmayacaktır. İktidarda bulundugu süre zarfında yoğun mülksüzleştirme politikalarına bağlı olarak işçileştirmenin had safaya ulaştığı bu dönemde güvencesiz ve geleceksiz çalışma hayatında yerini alan binlerce özel güvenlik işçisi de, AKP’nin küresel sermaye ile uyumlu bu politikaları sonucunda kendi güvenliği ve geleceğinden mahrum bırakılmıştır. Özel güvenlik işçileri kendi güvenliği olmadan rezidanslarda, AVM’lerde, kamu kurumlarında bugüne dek büyük sermayenin güvenliğini sağlama zorunluluğu ile başbaşa kalmıştır. Bu da yetmezmiş gibi özel güvenlikçiler devletin nezdinde amansız birer düşman olarak görülen işçilerin, emekçilerin, doğasına ve yaşam alanına sahip çıkan yoksul halkın önüne sürülmüştür. Şimdilerde de özel güvenliğin yerini koruma memurlarına bırakılması çalışması hem özel güvenlik işçileri arasında fırsat eşitsizliğinin yaratılmasına, hem de tüm bu alanların dahada militaristleştirilmesine sebep olacaktır. Bundan önce çeşitli hukuksuz yollarla adeta neoliberal dönemde devletin güvencesiz resmi kolluk kuvveti olarak görülen özel güvenlik işçileri şimdi de bu çalışma ile “hukuki sınırların” içine dahil edilerek baskı aracının birer parçası olarak, kılıfına uygun bir şekilde hareket ettirilmesi öngörülmektedir. Özel güvenlik işçileri devletin baskısının birer maşası, hukuksuzluğunun da birer parçası olmayı reddecektir. Devletin gündelik baskı politikalarının her alanda hakim kıldığı güvenlik algısı karşısında gerektiğinde kendi iradesini ortaya koyacak, bu hukuksuzluklara ve çürümelere karşı kendi ürettiği hizmetin halk adına yansımasını devletten ve sermayeden bağımsız olarak şekillendirme çabasına girecektir. Bu anlamda özel güvenlik işçilerinin bu hakim anlayışı kenara iten, kendi beyanları ile ortaya çıkacak “halk için kamusal güvenlik yasasının” yeni dönemde hayata geçirilmesi hayati önem taşıyacaktır.
Gelinen son noktada özel güvenlik işçilerinin kaderleri ve gelecekleri adına en önemli adımı kendi mücadele alanı olan sendikalarında DİSK\GÜVENLİK-SEN çatısı altında birleşerek ve mücadele ederek önemli bir aşamaya ulaşmıştır.
GÜVENLİK-SEN, yaklaşık iki yıl önce, devletin ve sermayenin baskısından bağımsız, güvenceli çalışma koşulları ve onurlu bir gelecek mücadelesi için yola çıkmıştı. Özel güvenlik emekçilerinin özverili ve onurlu mücadelesi ile kısa süre içerisinde devletin önüne koyduğu sendikal barajı aşarak, artık yeni dönemde, emek ve işçi düşmanı zihniyete karşı sendikal alanda yeni bir mücadele dönemine girmiştir. İzmir raylı sistemler hattında (İzban) iş sağlığı ve iş güvencesi olmadan çalışan ve kaderlerini değiştirmek adına mücadeleye GÜVENLİK-SEN ile başlayan özel güvenlik işçileri, Eskişehir ve Bursa’da metro hatlarında baskılara ve işten çıkarmalara karşı sendikalarından ve mücadelelerinden vazgeçmeyen işçiler, örgütlenme sürecinin ilk halkası Çankaya Belediyesi’nde çalışan özel güvenlik işçileri ve diğerleri gelecek dönemde özel güvenlik işçilerinin mücadelesini ve azmini ortaya koymanın ilk adımıdır. 12 Eylül’ün sendikal alandaki her türlü kısıtlamalarını büyük bir özveri ile savunan, kendi yandaş sendikalarının alabildiğince önünü açan, Türkiye işçi sınıfının onurlu mücadelesinin mihenk taşı olan DİSK’i marjinal ilan edip üye sendikalarını ajanlıkla suçlayan işçi katili bu iktidara karşı GÜVENLİK- SEN’in sendikal barajı mücadele ederek aşması, sadece güvencesiz özel güvenlik işçileri adına değil aynı zamanda taşeron sistemine karşı bütünlüklü bir güvencesiz işçi hareketinin oluşturulması yolunda da önemli bir adımdır. Bu adım daha başlangıçtır ve işçilerin öz iradesine ve mücadelesine dayanan, demokratik ve mücadeleci bir sendikal hareketin oluşmasına öncülük edene kadar da sürecektir. Özel güvenlik işçileri devletin baskısına karşı özgürlüğü, hukuksuzluklara karşı adaleti, ölümlere karşı yaşamı, geleceksizliğe karşı güvenceli çalışmayı savunmaya devam edecektir. Haysiyet ve emek mücadelesini, ülkenin dört bir tarafında, sınıf mücadelesini zedeleyen her türlü dil, din, ırk ayrımına geçit vermeden savunmaya; ocaklarda, inşaatlarda, tersanelerde alınteri döken tüm işçi kardeşleri ile omuz omuza mücadele etmeye hazırdır. Şunu unutmamak gerekir ki karşımızda bugüne kadar sermayeye hizmetleri bakımından kendini, binlerce işçi katliamı, onlarca hukuksuzluk ile ispatlamış bir siyasi hareket mevcut. Bu anlayış dün de hakimdi bugün de eğer müdahale etmezsek hakim olmaya devam edecektir. Bu hakimiyeti yıkmak ancak ve ancak işçilerin bir arada beraber mücadele etmesi ile sona erecektir.
Bitirirken üzülerek eklemek isteriz ki Kobane’nin yeniden inşasına yardım etmek için Suruç’a giden gençlerimize yönelik yapılan vahşi katliamı ve katliamın ardından toplumun tüm ilerici-demokrat unsurlarına karşı yapılan baskı ve hukuksuzluğu GÜVENLİK-SEN olarak lanetliyoruz. Bu katliamın arkasındaki gerçek sorumluların bir an önce bulunup cezalandırılmasını ve ülkemizde barışın hâkim olması için sürdürüle gelen saldırgan politikalardan vazgeçilmesini talep ediyoruz. Kaybettiğimiz insanlarımızın ailelerine ve bu acıyı yüreğinde hisseden herkese baş sağlığı diliyoruz.
Serdar Aslan: DİSK/Güvenlik-Sen Genel Başkanı
Bülent Bulduk: Güvenlik-Sen Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.