Bu 13-14 deli, 23 Ağustos’ta Yırca’dan yola çıkacaklarmış
Üniversitedeyken hepimizin hayali olan “Karavanı alacan, çıkacan yola, sen sokak müziği yaparsan, ben takı yaparım, o da yemek yapar, dünyayı gezeriz” formatının birkaç gömlek yukarısı. Bu 13-14 deli, 23 Ağustos’ta Yırca’dan yola çıkacaklarmış
İki ayak üstünde bir teorik cambazlıkla “sanatçısız toplum” ideali, düzgün anlatılırsa hemencecik sarabiliyor gülümsemeli düşleri, denedim, gördüm. Hepimiz sanatla haşır neşir olsak meselâ, dedim; tabi farklı düzeylerde. Yine o çok “yetenekli” olan çok güzel bir beste yapsın, dedim; fakat benim de bir çalgıyı, en azından kendimi mutlu edecek kadar çalma hakkım olsun -çalgı edinme, boş zaman ve olanaklar anlamında. Nasıl olur meselâ herkesin çantalarında hazırda kalem, not defteri, kılıfsız gitarlar elde… Çinli turist formatından arınmış deklanşörler, nasıl olur? Sonra kendimle baş başa: Ne yazılıp çizilir, ne söylenir, neyin şarkısı yapılır acaba böyle bir zamanda?
Sanat inceltiyor da piyasa inceltmiyor mu?
Kılıflı kemanıyla dolaşan gence “Afferim çocuğum, sakın bırakma, sanatla uğraşandan zarar gelmez, bak bizim Ayşe de gitar çalıyordu…” diye girişlediği anlatı doğru mu? “Sanat, insanın duygularının dışavurumunu kolaylaştırır, ifade derinleştikçe kendine de derinleşir insan” türünden bir tanım dolaşıyor zihnimde, bir yerlerden alıntı galiba. İnsanın incelmesi… Doğrudur. Kötülük de eskisi gibi kaba ve korkunç durmuyor, en azından bunu birkaç kat perde ile örtüyor. En üst kattaki cila ipince. İnceliklerle dolu kötülük; hele de sömürü. O kadar kan, el koyma, hiçe sayma, hile, yalan ama gerçekten ince ince. Bazen insanlığın kültürel gereksinimleri ile hakim toplumsal düşüncenin ihtiyaçları öyle bir örtüşüyor ki, “ortodoks marksizm” diye referanslardan şutlanan yaklaşımlar hafif kalıyor. Ne oluyor da hafifliyor ya da daha önemlisi ne söylenirse, ne yazılır, çizilirse, çalınırsa hafifler teoriler değilse bile dünyanın yükü?
#üçbeşağaçkervanı
İşte bunlar üzerine kalemsel yolculuğumu yaparken, her dikkati dağınık internet okuyucusu, klavye yazıcısı gibi sosyal medya sayfamı açıp farenin tekerinden “tıkı tıkı tıkı” sesleri eşliğinde olana bitene göz değdiriyordum, “Ayıyı öp” görünce durdum, zaten mizah dışında bir şeyin bu tekeri durdurma şansı pek yoktu galiba. Yusuf Yavuz’un daha önce de 1-2 yazısına göz gezdirmiştim, para için yaptıklarının halk ve doğa için olduğuna bizi inandırmaya çalışanların “gri”liğini deşifre eden haberler yapıyor. Bu seferki konusu #üçbeşağaçkervanı diye bir şey. Belli ki Gezi ile ilgili, severim Gezi’yi ama normalde böyle şeylerle zaman kaybetmem, -okumak, onaylamak ama yapmamak biraz acıttığından da kaynaklı sanırım- geçerim ya da hızlıca okurum, “iyiymiş” deyip, muhtemelen yarım kalmış fiiliyatıma geri dönerim. Neyse, görsele güldüm. Kendime “sonra bakarım” deyip sonra da unutmayı planlıyorken yanlışlıkla tıklanıp yeni pencerede açılan haber ve dallanan aramalarla yarım saati daha bu meseleye gömdüm. Praksis diye bir “müzik kolektifi”, Merhaba Sanat Tiyatrosu, Derme Tiyatrosu, geçen sene de yola çıkmışlar, videosu var, bunlar bir çeşit politik sanat kumpanyası gibiymişler, müzik varmış, tiyatro varmış, pandomim varmış, çocuk etkinlikleri varmış ve “doğanın talanına karşı bir sanat siperi” şiarıyla 30 günde İzmir’den Şırnak’a, Rize’den Çanakkale’ye kadar 30 yerde etkinlik yapacaklarmış.
“Ayıyı öp”
Özetle, bunlar deli! Ağaç kesenlerin gökdelenlerinin gölgesinde serinlemek, dereleri kurutan şirketlerin bira markaları sponsorluğunda ‘rock’ yapmak varken sponsorsuz, beş parasız yollara çıkmışlar. Tabii bu, üniversitedeyken hepimizin hayali olan “Karavanı alacan, çıkacan yola, sen sokak müziği yaparsan, ben takı yaparım, o da yemek yapar, dünyayı gezeriz” formatının birkaç gömlek yukarısı. Bu 13-14 deli, 23 Ağustos’ta Yırca’dan yola çıkacaklarmış. Giden gitsin, ben gitmezem, gidemezem!
Çok iddialı, kıskandım, biraz daha yazmak isterdim ama eve sürekli iş veriyorlar, bir yarım saatim daha yok uykumdan verecek. Gerisine siz bakın buralardan dallanın, budaklanın, hadi bakalım.
“Ağaca sarıl, ayıyı öp, kervana katıl”
facebook.com/ucbesagackervani
ucbesagackervani.org
twitter.com/ucbesagackervan
facebook.com/praksis
2 Temmuz, İstanbul
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.