7 Haziran seçiminden bu yana yeni hükümet arayışları adeta papatya falına bakar gibi devam ediyor. Bir bakıyoruz, AKP-MHP koalisyonu ihtimali öne çıkmış ve herkes bu ihtimal üzerine tartışıyor. Bir bakıyoruz, AKP-CHP koalisyon ihtimali öne çıkmış, bu sefer de herkes bu hükümet modeli üzerinde görüş belirtiyor. Tabi bu arada yeni bir seçim de sürekli gündemde tutuluyor. […]
7 Haziran seçiminden bu yana yeni hükümet arayışları adeta papatya falına bakar gibi devam ediyor. Bir bakıyoruz, AKP-MHP koalisyonu ihtimali öne çıkmış ve herkes bu ihtimal üzerine tartışıyor. Bir bakıyoruz, AKP-CHP koalisyon ihtimali öne çıkmış, bu sefer de herkes bu hükümet modeli üzerinde görüş belirtiyor. Tabi bu arada yeni bir seçim de sürekli gündemde tutuluyor.
AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na hükümeti kurma görevi verildikten sonra ilk koalisyon görüşmeleri de tamamlanmış bulunuyor. Tam kesinlik olmamakla birlikte ilk raundun sonunda AKP-CHP koalisyonu ihtimalinin iyice güçlenmiş olduğu görülüyor. Fakat görüntü böyle olmakla birlikte, henüz kesinleşmiş bir şey ortada yoktur. Yani tüm koalisyon ihtimalleri az çok gündemde olmaya devam ediyor.
Peki bundan sonrası nasıl olacaktır? Bu sorunun cevabı henüz netleşmiş değildir ve acele netleşeceğe de benzememektedir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yeni bir seçimden yana eğilim belirtirken, Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki AKP’nin bir koalisyon hükümeti kurmaktan yana olduğu görülmektedir. Eğer CHP evet derse, büyük ihtimalle bir AKP-CHP koalisyonu kurulacak gibidir.
Bu noktada HDP ile AKP heyetleri arasında kapsamlı bir görüşme yapılmış olsa da hem Ahmet Davutoğlu’nun ve hem de Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar böyle bir koalisyon ihtimalinin en azından şimdilik gündemde olmadığını gösteriyor. Son dönemlerde bazı aydınlar özellikle böyle bir koalisyon ihtimalini giderek daha fazla tartışıyor olsalar da şimdilik fazla ihtimal verilmiyor.
MHP ise, baştan beri içinde olduğu aktiviteyi ve yönlendirme çabalarını devam ettirmeye çalışıyor. Özellikle hükümet kurma tartışmalarının gündemine HDP girdikçe MHP bundan ciddi bir biçimde korkuyor ve AKP-CHP koalisyonunun acele kurulması gerektiğini belirtiyor. Tabi MHP bir de AKP-CHP hükümetine 12 Eylül faşist-askeri rejimini restore ettirerek, daha sonra böyle bir sistemi yönetme hesapları yapıyor.
Daha önce AKP’ye yönelik çok sert sözler söyleyerek bir muhalefet yürütmüş olsa da resmi koalisyon görüşmelerinin ilk raundunda CHP yönetimi AKP ile hükümet kurma konusunda istekli bir görüntü vermiş bulunuyor. En azından ilk görüntüler böyledir ve tabi sonucun nasıl olacağı ise henüz tam belli değildir.
Burada öncelikle şunu belirtmekte yarar vardır. CHP’nin AKP ile koalisyon hükümeti kurmakta fazla istekli görünmemesi gerekir. Çünkü zaten milletvekili sayısı azdır ve bu durumda bir de hükümet kurmakta istekli olması AKP karşısında pazarlık gücünü zayıflatır. Sonuçta ortaya bir koalisyon hükümeti değil, AKP’nin istediklerini yaptığı bir hükümet çıkar.
Aslında AKP ile bir koalisyon hükümeti kurarken CHP’nin bunun üzerinde çok düşünmesi ve çok hesap yapması gerekir. Çünkü, eğer böyle bir hükümet kurulacaktıysa, o zaman 7 Haziran seçimi niçin beklendi? Seçimden önce de adeta ortak bir hükümet gibi AKP ile CHP ittifak yapabilir ve anlaştıkları temelde yeni bir anayasa hazırlayabilirlerdi.
Dikkat edilirse, bu konuda 7 Haziran seçimi çok fazla yeni bir şey ortaya çıkarmadı. Sadece AKP’yi tek başına hükümet kuramaz hale getirdi ki bu sonucun da tek başına bir AKP-CHP koalisyon hükümetini gerektirecek bir yeniliği yoktur. Yani hem AKP ve hem de CHP’den yana ortak bir hükümet kurmaya hizmet edecek herhangi bir değişiklik olmamıştır. Dolayısıyla bu temelde kurulacak bir hükümet ya sadece devleti hükümetsiz bırakmama rolü oynayacak, ya da CHP’yi AKP’ye yama yapacaktır.
Aslında CHP gerçekten AKP’yi sınırlandırmak ve AKP’nin şimdiye kadar yaptığı bazı olumsuzlukları düzelterek belli bir demokratikleşme adımı atmak istiyorsa, bu noktada öncelikle HDP ile bir demokratik ittifak oluşturması gerekirdi. Böylece asgari demokratikleşme adına koalisyon pazarlıkları ve olası hükümet kuruluşları açısından kendisini güçlendirmiş olurdu.
Şimdi CHP’nin AKP ile bir koalisyon hükümeti kurduğunu düşünelim. Bu durumda acaba hangi konularda anlaşabileceklerdir? Mevcut milletvekili sayıları dikkate alınırsa, böyle bir durumda ağırlıklı olarak AKP’nin istedikleri hükümet programına girecek ve hükümetin icraatları AKP’nin istediği doğrultuda olacaktır. Bu da CHP için sadece AKP’nin yüklerini omuzlama sonucunu getirecektir.
Belli ki böyle bir durum ancak bir CHP-HDP ittifakı ile bir oranda aşılabilir. Eğer çaresizlik sonunda bile olsa bir CHP-AKP koalisyon hükümeti kurulacaksa, o zaman CHP’yi böyle bir hükümette güçlendirecek tek şey HDP ile bir “Demokratik ittifak” kurması olabilir. Ancak böyle bir ittifak CHP’yi AKP karşısında güçlü ve pazarlık yapabilecek hale getirebilir.
Kuşkusuz bu durumu özellikle CHP içindeki gerçek sosyal demokrat milletvekilleri kendi aralarında düşünüyorlardır. Çünkü böyle bir görev herkesten önce onlara düşmektedir. Ancak böyle bir durumda kendi görüşlerini pratikleştirmenin imkanını bulabilirler.
Aslında böyle bir durumu baştan itibaren CHP ile HDP kendi aralarında düşünebilirlerdi ve birlikte sayıları bir hükümet kurmaya yetmese de yürütülen hükümet çalışmaları açısından kendilerini güçlü hale getirebilirlerdi. Bu tarzda atılabilecek bir adım bir yandan yeni hükümet kuruluşunu kolaylaştıracağı gibi, diğer yandan da AKP’nin gerici yaklaşımlarını sınırlandırma imkanı verecekti.
Nitekim AKP yöneticilerinin yaptıkları açıklamalar ortadadır. Üç buçuk aydır PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yaptırılmazken, AKP kaynakları bundan hiç söz etmemekte ve faşist yönetimlerinin demokrasi olduğunu iddia etmektedirler. Ahmet Davutoğlu’nun mevcut zihniyetiyle Türkiye’nin hiçbir sorununun çözülemeyeceği açıktır. Bülent Arınç ile Tayyip Erdoğan’ın ise ortamı tahrik ve provoke etmeye devam ettikleri ortadadır.
Böyle bir durumda AKP ile ortak bir hükümet kurmanın ne kadar zor olduğu ve bunu yapacak partiye ne kadar ağır bir yük yükleyeceği açıktır. Dolayısıyla hiçbir parti böyle bir yük altına kolaylıkla giremez. Bu da yük paylaşımını gerektirir ki bunun yolunun da ittifaklardan geçtiği ortadadır.
Açık ki günümüz Türkiye’sinde yeni bir hükümet kurmak zordur. Böyle bir zorluk altına kim girerse elbette ki ödeyeceği bir bedel olacaktır. Ancak böyle bir durum var diye tabi ki yönetim olmaktan kaçılamaz. Söz konusu bedel demokratik ittifaklarla ve etkin mücadele ile elbette azaltılabilir. Bu da Türkiye’yi asgari bir program temelinde demokratik değişim ve yeniden yapılanmaya götürecek bir yeni hükümete kavuşturabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.