Suruç’ta, sadece 31 devrimci gencin yaşamını elinden alan bir bombanın değil, içerde AKP darbesinin, dışarıda Rojava karşı devriminin pimi çekildi. CHP Suruç katliamının yarattığı haklı tepkileri kucaklamak ve AKP hükümetinin müflis Suriye politikasını mahkum etmek yerine her ne pahasına olursa olsun bir AKP-CHP koalisyonu oluşturmaya odaklanan siyaseti ile AKP’ye kaybettiği iktidarı bir kez daha yakalama […]
Suruç’ta, sadece 31 devrimci gencin yaşamını elinden alan bir bombanın değil, içerde AKP darbesinin, dışarıda Rojava karşı devriminin pimi çekildi.
CHP Suruç katliamının yarattığı haklı tepkileri kucaklamak ve AKP hükümetinin müflis Suriye politikasını mahkum etmek yerine her ne pahasına olursa olsun bir AKP-CHP koalisyonu oluşturmaya odaklanan siyaseti ile AKP’ye kaybettiği iktidarı bir kez daha yakalama ve AKP ile ABD arasında darbeci ve karşı devrimci bir ortaklığın kurulmasının fırsatını sundu.
TSK’nın Güney ve Batı Kürdistan’ı hedefleyen hava saldırılarının İran ile ABD arasındaki nükleer faaliyetlere ilişkin anlaşmadan ve ABD’nin İncirlik üssünü Suriye’deki askeri faaliyetlerinde kullanmasına izin verilmesinden bir kaç gün sonra gerçekleşmiş olmasına bakılırsa, AKP’nin Suriye ve Irak Kürdistanı’nı hedefleyen şiddet gösterisi, AKP’nin yeniden ABD’nin Suriye oyununda “rol kaptığını” gösteriyor. ABD’nin AKP ile işbirliğini yenilemesinin arkasında, ABD-Rusya-İran arasındaki muhtemel bir “Suriye Mutabakatı” bulunuyor olmalı. Bu mutabakat, Suriye muhalefetini Suriye içerisinde dizayn etme ve muhtemelen Esad’ın da içinde olduğu bir “rejim reformu” olarak planlanıyor. AKP’nin buradaki rolü ise “Bayırbucak Türkmenlerine” ya da “ÖSO”ya yeniden ayar vermek değil, tersine, ABD’nin Rojava Özerk Yönetimini, Suriye’nin yeni sistemine adapte edecek bir karşı devrim sürecinin işletilebilmesi için gerekli basıncı oluşturmak. Yani ABD (veya AKP iktidarının kontrgerilla kanalları) IŞİD saldırılarını kullanarak yaratılan savaş ortamıyla Rojava Devrimini kuşatmayı ve büyük bir ihtimalle “parlamenter” cilalı bir yeni sömürge devletine monte etmeyi, yani PYD’yi KDP’leştirmeyi hedefliyor. Böylece Rojava Devrimi’nin Kürt siyasallaşması sürecinde ABD ve Türkiye oligarşisi için yarattığı tehdit de ortadan kaldırılmış olacak.
ABD’nin “oyununa” yeniden dahil olan AKP, ABD’den (ve tabii Türkiye’deki sadık bendesi oligarşiden) aldığı destekle, gayrı meşru iktidarını tüm Türkiye halkına dayatma, iktidarı, Erdoğan’ın başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu’na aktarma fırsatını yakaladı. Böylece Erdoğan ve AKP “parlamenter hükümet” modelinin tamamen dışında bir darbe yönetimine geçti. Erdoğan’ın amaçladığı ala Turka Başkanlık sisteminin yolu HDP’nin barajı aşmasıyla tıkanınca “savaş durumu” yaratılarak yeniden açıldı. Erdoğan’ın post-modern darbesi kapıdan, “Kürtlere karşı savaş” bayrağıyla geçti. Hala koalisyon peşinde koşturan CHP ise ABD destekli bu darbeyi aval aval seyrediyor.
CHP’nin ilk iki günün alıklığını üzerinden atamaması halinde AKP’nin planladığı siyasi sürecin sonraki adımlarının HDP’yi ve destekleyen bütün yasal kurumları kapatmak ve böylece Kürtleri ve sosyalist solu seçim dışı bırakarak erken seçime gitmek olması kimseyi şaşırtmayacaktır.
Ancak bunların hepsi evdeki hesaptır ve çarşıya uyup uymayacağı ancak çarşıya çıkıldığında görülür. Çarşı ise 2013 Haziran’ından bu yana biraz karışıktır. Türkiye halkı militarizm ve ırkçılıkla eskisi kadar kolay uyutulabilir mi? Kobani direnişi ile büyük bir yükseliş gösteren Kürt siyasallaşması PYD’nin KDP’leşerek Kuzey Kürdistan’daki özgürlük hareketinden uzaklaştırılmasına izin verir mi? Bunları yaşayarak ve mücadele ederek göreceğiz.
ABD’nin etkin desteğiyle Erdoğan ve suç ortaklarının sahneye koydukları oyunun birinci kuralı daha şimdiden bellidir: Gerçekleri susturmak ve yalanın dozunu yükselterek sesini sonuna kadar açmak. “IŞİD-DHKP/C-PKK işbirliği” gibi akla hayale sığmaz yalanlar Başbakanı’ın ağzından “istihbari bilgi” sihirli örtüsüne sarılarak söylenebilmektedir.
Yoksul halkın çocuklarının ve ülkenin en aydınlık insanlarının kanlarını su gibi akıtan ve 30 yıldır hiçbir olumlu sonuç yaratmayan savaş politikalarına Erdoğan’ın diktatörlük hayali için geri dönüldüğü herkes tarafından bilinmektedir.
Suruç Katliamı’yla sokağa yönelen barışçı halk duyarlılığının, AKP’nin savaş davullarının gürültüsü altında boğuntuya getirilmiş olmasından umutsuzluğa kapılmamak ve “barış” mücadelesini, Erdoğan’ın ABD icazetli post modern darbesine karşı mücadeleye dönüştürmek bugünün demokratik muhalefetinin birinci gündem maddesidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.