Yunanistan sefalet koşullarını reddederse o zaman kim bilir belki İspanya, Portekiz, İrlanda ve İtalya’daki halk biraz ders ve ipucu alır
Her daim isyankâr olan ve tarih boyunca gerçek bağımsızlık için gayret eden Yunanistan ekonomik güçler tarafından dayatılan sefalet koşullarını reddederse o zaman kim bilir belki İspanya, Portekiz, İrlanda ve İtalya’daki halk biraz ders ve ipucu alır
Başka ülkelerde ve kıtalarda yaşayan bazı kişiler için Yunanistan, ince uzun bir yarımada ve denizde öylece etrafa saçılmış takımadalardan oluşan uzak ve marjinal bir ülke gibi gelebilir. Bazıları ise okulda öğrendiklerini anımsayabilir. “Tanrılardan ateş çalan Prometheus diye bir adam mı vardı? Gordion Düğümü gibi bir şeyi çözmeye çalışan Büyük İskender miydi yoksa? Acaba aslanla savaşan ve o pis yerleri temizleyen kişi Herkül müydü?”
Fakat küçük Yunanistan artık marjinal değil! Ateşi çalmak politik nezaket, yakalanmayı bekleyen metaforik aslan ise öfkeyle konuşan Berlin ve Brüksel. Hala hem ülke içinde hem de dışında temizlenecek çok yer olsa da İskender’in kılıç darbesiyle kolayca çözülen büyük düğüm bugün artık geleceği belirsiz karmakarışık bir engel.
Bir şey net: Yunanistan’da cuma günkü referandumda katılım 62,5′ ve oyların 62.31’i “OXI” yani “Hayır”! Bu cesur oylar genelde kendini beğenmiş politikacılar ve bankerleri öyle bir vurur ki Berlin’deki Tiergarten’dan Élysée Sarayı’na kadar harika döşenmiş odalardan Frankfurt, Amsterdam ve Lüksemburg’daki gökdelenlerde meşeden mobilyalarla bezenmiş banka yöneticilerinin odalarına kadar dişlerdeki gıcırdamaları duyabilirsiniz.
Genelde Merkel ve Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble tarafından hevesle dillendirilen kemer sıkmaya yönelik katı taleplerin temel amacı Alman ekonomisini ve sanayisini zenginleştirmek ve Almanya’nın bütün Avrupa üzerindeki liderliğini güçlendirmek. Dahası bütün bunları Avrupa Birliği’nde satın alınan veya gözü korkutulan diğer siyasetçilerin yardımıyla yapmaya çalışmak.
Bazen bu çabalar, Avrupa’nın tamamını Alman dostlarına bırakmaya pek hevesli ABD merkezli bankalar ve şirketlerin çıkarlarıyla çatıştı. Fakat bu banka ve şirketlerin Ukrayna, Yakın Doğu ve Afrika gibi bölgelerde ayrıca kendi çıkarları ve bir zamanların komünist ülkelerinden Polonya ve Baltık mini-devletleri gibi yakın müttefikleri var.
Fakat hepsinin temelde anlaşabileceği bir amaç var: zengin olmayan vatandaşların refahını gözeten (bunun için devlerin milyarlarla ölçülen gelirlerini yontmak gerekiyor) ilerici hükümetlere, onların yurttaşlarını zenginleştirmelerine ve bir model olarak hizmet sunmalarına müsamaha gösterilemez. Bu politika, kökünü trajik bir şekilde 1930’lardaki İspanya İç Savaşı’ndan alır. ABD dış politikası yıllarca hatta on yıllarca aynısını yaptı. Latin Amerika’da Guatemala, Küba ve Grenada’ya yönelik saldırılar, Honduras ve Şili’deki darbeler ve bugün Venezüella ve Ekvador’daki istenmeyen hükümetin zayıflatılıp veya devrilip yerine başka kişilerin gelmesine yönelik çabaları bunun kanıtlarıdır.
Avrupa’daysa Almanya için işte bu Yunanistan! Her daim isyankâr olan ve tarih boyunca gerçek bağımsızlık için gayret eden Yunanistan ekonomik güçler tarafından dayatılan sefalet koşullarını reddederse o zaman kim bilir belki İspanya, Portekiz, İrlanda ve İtalya’daki halk biraz ders ve ipucu alır! Bu, mümkün olan bütün araçlarla engellenmeli!
İlk can sıkıntıları Ocak’ta Syriza’nın zaferiyle oldu. O andan itibaren ilerlemeyi durdurmak için ya Syriza’yı sıkıştıracak ya da halkı ikiye bölecek ve sonunda dağıtacak her yol denendi. Syriza cesur adımı atıp varlığını referandumla riske attığında mümkün olan her yol denendi; Avrupa’nın önde gelen liderleri Yunanistan’ı korkunç sonuçlara karşı uyardı. Yunanistan’ın kıymetli avrolardan vazgeçmek zorunda kalacağını ve Akdeniz soğuğunda bir başına kalacağını ima ederek tehdit ettiler. Yunan halkının yanıtı ise hepsinin suratına bir tokat gibi. Bunların arasında Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel gibi Sosyal Demokrat Parti’den (SDP) liderler de var. Şimdi deli gibi Berlin’den Paris’e, oradan Brüksel’e koşup acaba prestijimizi feda edip arkasına halkın büyük desteğini alan Yunan temsilcilerle masaya mı otursak yoksa sert oynayıp bıraksak da 5 yılın sonunda Syriza öncesi hilekârlar yüzünden zaten açlık ve yoksulluk çeken Yunanlar sefalete daha da mı batsa, diye bir karara varmaya çalışıyorlar. İkincisi avro kur yapısında yarık oluşturacak ilk çatlak olabilir, Merkel’in mirası. Ve kim bilir belki de o çok inatçı Yunanlar düğümü ortadan ikiye keser, öfkeli aslanları yener ve ortadaki pisliği temizlerler. Böylelikle diğer ülkelerdeki kız ve erkek kardeşleri için kaim ateşin parıltısı olmaya devam ederler.
***
İlgisiz gözükse de farklı bir çirkin yaratık aynı hafta sonu Essen’de iğrenç yüzünü gösterdi. İlerde önem kazanabilir. Fakat olumsuz anlamda.
Almanya için Alternatif (AfD) 2013’te kurulan, Avrupa Birliği ve avroya karşı çıkan sağ görüşlü bir parti. 52 yaşındaki Genel Başkan Bernd Lucke çalışan insanlara verilen yüksek ücretlere karşı çıkmasıyla bilinen bir ekonomi profesörü olsa da parti sonradan yabancılara, özellikle göçmenlere, sığınma hakkı isteyenlere ve bütün “İslamcılara” (başka bir değişle Türkiye, Afganistan, Suriye, Filistin ve Kuzey Afrika’daki bütün Müslümanlara karşıtlığıyla ilgi çekti. Parti Lucke’un aşırı sağ politikaları ile muhaliflerin ultra-aşırı-sağ politikalarıyla ikiye bölünmeye başlayınca Lucke kendini öne çıkartarak partinin yönetimine son vermeyi planladı. Fakat Essen’de durumlar tersine döndü: Aşırı sağı seçmek yerine ondan daha da aşırı 40 yaşındaki göz alıcı kimyacı Frauke Petry’i seçti ve Lucke kendi bulunduğu yeri savunmaya çalışırken mikrofonunun sesi kısıldı ve podyumdan aşağı indirildi. Fetry gülümseyerek eşcinsel evliliğe karşı çıkıyor ve kürtaja sınırlamalar getirmek istiyor. Yoksa o da diğer bütün aşırılıkçı liderler gibi partiden istifa edecek mi yani etmek zorunda kalacak mı? Geriye tek bir soru kalıyor: parti sonuçta üye mi kazanacak yoksa üye mi kaybedecek? Oy oranları partinin yüzde 4 ile 6 arasında gidip geldiğini gösteriyor; beş eyalet parlamentosuna zaten girdi. 2017’de yüzde 5’lik barajı geçerse yeni Bundestag’ta da sandalye ve söz hakkı elde edecek. Parti, neo-Nazi olarak nitelendirilemese de ondan çok da uzak değil ve PEGIDA ve NDP gibi aşırılıkçı gruplar ve aşırı sağcıları kendine çekebilir.
Aşırı sağcı gruplar, Fransa’nın Rhone Vadisi’nden İskandinavya’nın sahillerine değin kesinlikle bir yükselişte ve müfrit güruh Dresden, Budapeşte ve Viyana’da kendine bela arıyor. Yunanistan ve diğer yerlerdeki ilericiler (mecazen de olsa) önlerindeki barikatların kalkması umuduyla yapabildikleri her yerde yürüyor ve gösteri yapıyorlar. Bunu Büyük İskender çok istemezdi ama Prometheus ve demokratik Herkül belki memnuniyetle karşılardı. Fakat Titan’ın önümüzdeki yıllar için ihtiyacı olan şey farklı millet, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din ve renkten kararlı insanların oluşturduğu ortak güç. Her yerde potansiyel gücü görüyoruz: Berlin’de, Frankfurt’ta ve diğer Avrupa şehirlerinde OXI (HAYIR) yazılı sayısız döviz taşıyan insanlarda. Böyle gıpta edilesi cesur Yunan halkı baskıya ve kemer sıkmaya HAYIR; lazım olan onlarca önemli hedefe makul işlerle başlayarak EVET diyor. Bu işaretlerin çoğalması gerek çünkü tek umudumuz onlar!
[MR Zine’deki İngilizcesinden Cemre Zekiroğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.