Onlar konuşuyor, “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, fıtratımızda yok.” “Kadına şiddet abartılıyor.” “Yalnız bırakılan ya davulcuya, ya zurnacıya…” “Kızlarına sahip çıksalardı.” “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.” “Evdeki işler yetmiyor mu?” “Kadına yönelik şiddet, algıda seçicilik.” “Anneler, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir.” “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.” “Altı yaşındaki […]
Onlar konuşuyor,
“Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, fıtratımızda yok.”
“Kadına şiddet abartılıyor.”
“Yalnız bırakılan ya davulcuya, ya zurnacıya…”
“Kızlarına sahip çıksalardı.”
“Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.”
“Evdeki işler yetmiyor mu?”
“Kadına yönelik şiddet, algıda seçicilik.”
“Anneler, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir.”
“Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.”
“Altı yaşındaki çocukla evlenebilirsiniz.”
“Bir kadın çalışmayı tercih ederek fuhuşa hazırlık yapmış olur.”
“Hamile kadının sokakta dolaşması terbiyesizliktir.”
“Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.”
“Siz de mini eteği giyip, soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksınız.”
“Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün.”
“Dekolte giyene tecavüz ederler.”
“Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur.”
“Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak.”
“Türk kadını evinin süsüdür.”
“Kadın istemezse tecavüze uğramaz.”
“Erasmus değil, orgasmus projesi.”
“Madem başınızı örtmüyorsunuz, size tecavüz mubah.”
“Şortlu kadınlardan rahatsızım.”
Kadınlar öldürülüyor, onlar “kadın erkek eşit değildir, kadın erkeğin tamamlayıcısıdır” dedikçe; kadınlar toplumsal yaşamdan dışlanıyor, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve kadın katliamları artıyor.
Gericileştirilmiş ve dini unsurların fazla kullanıldığı toplumlarda, bir iktidar aracı ve şiddet eylemi olan tecavüz, kadın bedeni üzerinde iktidar kurma ve denetimle ilgilidir. Tecavüzü, cinsel eylemden ayıran; rızaya dayalı olmaması ve güç kullanılmasıdır. Bunun içindir ki, çoğu tecavüz suçlularının aklanması için 13 yaşındaki bir kız çocuğu için bile “rızası vardı” diyebiliyorlar. Erkeğin “doğası gereği cinsel gereksinimi, kendine hakim olamama” gibi söylemler, tacizi de tecavüzü de meşrulaştırırken, kendini koruması gerekenin kadın, çocuk veya hayvanların olduğunu ima eder. (Maalesef bu toplumda hayvan tecavüzleri de çok yaygın.) Yine maalesef taciz ve tecavüz veya şiddet olayları, cinsel şiddet ile değil, sadece cinsellikle şekillendirilmektedir. Oysa taciz de tecavüz de birer cinsel şiddet biçimidir. Toplumun, her geçen gün şiddetlenen travmatik durumu, gericileştirilmesinin ve yukarıdaki söylemlerin sahiplerinin çıkarları uğruna toplumu yozlaştırmalarının sonucudur. Hakimiyet kurma, sadece toprağı, ülkeyi ele geçirmekle tamamlanmaz; bir de kadının ele geçirilmesi, kadın bedeni üzerinde hakimiyet kurulması gerekir ki; çıkarları doğrultusunda ilerleyebilsinler.
Dolayısıyla onlar konuşuyor, her gün kadınlar öldürülüyor, şiddete, tacize, tecavüze uğruyor. Taciz/tecavüze uğrayan çocukların çoğu 16 yaşın altında ve yaklaşık yüzde 10’u erkek çocukları.
Hemen hemen her gün kadına yönelik şiddet, bir kadın cinayeti, vahşi bir tecavüz haberiyle güne uyanıyoruz. Yerli yabancı fark etmiyor, ülkemizde kadına yönelen şiddetten herkes nasibini alıyor. Ürkütücü olan ise toplumun şiddet ve tecavüz olaylarına karşı artık duyarlılığını yitirmiş olması. Ancak vahşet, canilik cinayet vs. olduğu zaman sesler yükseliyor ve yine maalesef kısa süre içinde unutulup gidiyor; ta ki kurbanını vahşice öldüren kişinin iyi hal indirimi, tahrik indirimi aldığını okuyup tekrar sinirlenene kadar. Özgecan Aslan’a yönelik vahşetin acısı daha çok taze; bir genç kız kaçırıldı, tecavüze uğradı, öldürüldü ve yakıldı. Normal olan, böyle bir olayın kamuoyunu ayağa kaldırmasıydı elbetteki ve öyle de oldu. Kadın cinayetlerini ve taciz/tecavüzlerinin hepsini buraya yazmak mümkün değil ama üzülerek söylüyorum ki yukarıda yazdığım vahim durumların yüzlercesi var ve her gün artmakta. En son Bartın’da meydana gelen bir tecavüz olayı gazetelere yansıdı ve yansıdığıyla kaldı. Çünkü yakında bu olay da diğerleri gibi unutulacak. 16 yaşında Ankara’da yetiştirme yurdunda kalan bir kız çocuğu, Bartın’da olan annesini ziyarete geldiği zamanlardan birinde babası yaşında 4 kişi tarafından tecavüze uğruyor ve bu çocuğun video kayıtlarını çektikleri için tehditle tecavüzlerini uzun süre devam ettiriyorlar. Sonunda kızın şikayeti üzerine 4 kişi tutuklanıyor. Bunlardan 3’ü tutuklu olarak yargılanmaktalar. Korkum şudur ki; yakında bu kız çocuğuna uygulanan cinsel şiddetle ilgili hafifletici bir sebep bulmaları ve suçluları bir şekilde aklamalarıdır.
İç güvenlik paketiyle, sapan taşıyanın, bilye taşıyanın, maske takanın gözünün yaşına bakmayan devletten kadınlara karşı işlenen suçlar konusunda da bir adım atmasını beklemek, elbette ki en büyük hakkımızdır. Maske takanı, sokağa çıkanı, kişisel özgürlüklerini korumak isteyen çocukları gençleri en ağır şekilde cezalandıran devlet, diğer yandan kadını geri plana çekme, eve kapatma girişimleri ve ucuz işgücü yaratma isteği sonucu; söylemleriyle cinsel şiddet olaylarının artmasına sebep olarak kadını bu şekilde cezalandırmaktadır. Çünkü cinsel şiddet uygulayanlara verilen cezalar hiç de caydırıcı değil, tam tersine teşvik edicidir. Kadınlara uygulanan şiddet ve bunun sonucunda cezaların yetersizliğiyle çocuklara gençlere uygulanan en ağır cezalar birbirinden farklı değildir. İkisi de farklı şekillerde gözdağıdır. Nasıl mı? “Çocuklarınızı itaatkar yetiştirin, yoksa onlara hiç acımayız. Siz de oturun evinizde fazlasını istemeyin” gibi…
Hala sosyal medyada bir futbolcunun attığı gol için; “Adam gol atmadı resmen tecavüz etti abi!” gibi yorumlar yazıldığını görüyoruz. Tecavüz normalleştirilecek bir konu değil, mizah konusu yapılacak bir olay değildir. Siz, belki kendinizi “şaka yaptım öyle demek istemedim” diye savunabiliyorsunuz ancak tecavüzün günlük dile böyle girmesi yanlıştır ve büyük hakarettir. Ayrıca, bu suçu işlemeye zaten meyilli olanların beyninde onu normalleştiriyor ve günlük hayatın bir parçası haline getiriyor. Güya yapılan bir şaka, başkasının gerçeği haline dönüşüyor. Hemen savunma araçlarını üretiyorlar; “Facebook‘tan yazışmışlar”, “Kadının çantasında prezervatif varmış”, “Kadın mini etek giymiş”, “Kadının o saatte orada ne işi varmış”, “Tamam tecavüz kötü ama…” türünden saçmalıklarla doluyor ortalık. Tecavüz bir şiddet biçimidir ve hiçbir şey bunu değiştirmez! Tecavüz kadınların yalnızca bedenlerine değil, cinsel hak ve özgürlüklerine, doğrudan kişilik hak ve özgürlüklerine bir saldırıdır, bunu kabul etmemiz lazım. Bir kadın istediği saatte, istediği yerde, kanunlara göre suç oluşturmayacak şekilde istediği davranış içerisinde bulunabilir. “Gece o saatte orada ne işi varmış” demek gibi bir hakkınız yok. Ancak maalesef ülke yöneticilerinin ve bazı önde gelenlerinin “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” dediği bir ülkede, vatandaşların, kadının ne zaman, nerede olması gerektiğine dair kendilerini söz sahibi görmeleri kaçınılmaz oluyor.
2014 yılının kasım ayına kadarki resmi veriler bize son 10 yılda kadına yönelik her türlü şiddetin 14 kat arttığını vermekle birlikte kesin verilere ulaşmak tam olarak mümkün değil. Çünkü bu oran sürekli değişmekte ayrıca bütün olaylar resmiyete dökülmemektedir. Peki fiziksel/cinsel şiddetteki bu artışın sebebi nedir? Bunun altında yatan psikoloji ne? Neden erkekler boşanmak isteyen eşlerini gözlerini dahi kırpmadan öldürüp, namus meselesi diyor? Neden boşandığı eşi başka bir erkekle görüşmeye başlarsa onu öldürmeyi kendine hak görüyor? Neden erkek bir kere evlendi mi, ölene kadar o kadının sahibi olduğu algısına sahip ya da kendisi isterse boşanabileceğini düşünür? Bu hissiyatın erkeklerde oluşmasının temeli nedir? Bunu tek bir sebebe bağlamak mümkün değil, ancak yine yukarıdaki söylemleri yeniden gözden geçirirseniz sonuçlar ortadadır. AKP iktidarı son 13 yılda cinsel istismarlara, kadın cinayetlerine karşı tedbir geliştirmek şöyle dursun, söylemleriyle suça ortak olmaya devam etmektedir. Bir de bunlara iyi hal indirimlerini eklemek lazım.
Kadın programında “Babam bana tecavüz etti” diyen kızını öldüren baba, “Kızı babasını kamuoyuna mahcup etti” diye indirim aldı.
Eşini öldüren koca, “Kot giyiyordu, piercingi vardı, çantasında doğum kontrol hapı buldum” indirimi aldı.
Tanımadığı birine saat soran eşini onlarca bıçak darbesiyle öldüren koca “Cilve yaptı” indirimi aldı.
Kadına tecavüz edip hamile bırakan adam, “zaten bakire değildi” indirimi aldı.
Ormanda saldırıp, kadını döve döve soyan, ancak astım krizi geçirdiği için bayılıp yakalanan adam “İsteseydim yapabilirdim” indirimi aldı.
Üvey kızına saldıran adam, “kızın ruh sağlığı bozulmamış” raporuyla indirim aldı.
Tecavüzü kameraya kaydeden erkek, “eski sevgilisi” olduğu için indirim aldı.
Tecavüzcü erkek “kadın tecavüzde bağırmadığı için rıza göstermiş sayılır” indirimi aldı.
Tecavüz ederken suçüstü yakalanan erkek, henüz tecavüz gerçekleşmediği için “yarım kaldı” indirimi aldı.
“Bunlara rızası varmış, fahişeymiş, alkollüymüş, hayatın akışına aykırı” indirimlerini söylemeye gerek bile yok. Bunlar “indirim” konusunu anlamamız için verilmiş belirgin örnekler. Yani adalet, tecavüzcüye indirim yapmak için elinden geleni yapıyor. 14 yaşında kıza tecavüz edip, davalara cübbe sarık ile katıldığı için iyi hal indirimi alanlar var bu ülkede. Böyle bir uygulamayla, böyle bir adalet anlayışıyla tecavüzün, kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçilebilir ki? Göstermelik yasalar da işe yaramadı elbette. Bu indirimler ve şiddeti onaylayan, kadını aşağılayan söylemler devam ettiği sürece işe yaramayacak da, çünkü devlet suça kendisi ortak olmaktadır.
Sonuç
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun getirdiği Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), panik butonu, zorlama hapsi ve sosyal yardım gibi iyileştirmelere rağmen kadına yönelik şiddeti önleyemeyen Türkiye, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin ilk imzacısı olmuştu. 2011’de imzalanıp 2012 Ağustos ayında yürürlüğe giren bu yasanın en önemli maddesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini anlatan programlar yapılması ve okullarda “insan hakları ve kadın-erkek eşitliği” üzerine ders olarak okutulmasıdır. Ayrıca, bu anlaşma imzacı devletlerin anlaşmanın şartlarını yerine getirmesini öngörmektedir: Sözleşmeye taraf devletler, şiddet gören kadınlara mülteci olma hakkı verebilecek.
Devlet, ölüm riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak her türlü önlem alınacak. Kolluk kuvvetlerinin, mağdurlara yönelik her türlü şiddete acil ve yerinde müdahale etmesi için çok daha etkin önlem almaları sağlanacak.
İhbar mekanizmasının işleyişi hızlandırılacak. Yargı, polis ve sağlık birimlerinin eğitimine bütçe ve zaman ayrılacak.
Şiddet mağduruna ikametini değiştirmesi için destek verilecek. Mağdur korunacak ve psikolojik destek alacak, devlet tarafından geçici maddi destek verilecek.
Kadına yönelik şiddete yataklık edenler de cezalandırılacak.
Devlet radyo ve televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılacak.
İlk ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda dersler konulacak.
Zorla evlendirmelerin suç sayılması için gereken hukuki, idari ve cezai önlemler alınacak.
Tabiî ki tek başına, bu anlaşmanın uygulanmaya başlanması yeterli değildir. Artık kadın cinayetlerinin, tecavüzlerin/tacizlerin en azından azalması için bu anlaşmanın yürürlüğe girmesini istiyoruz. Ayrıca eğitim konusunun da biz öğretmenlere bırakılmasını ve laik, bilimsel ve demokratik eğitim şiarımızı bir kere daha dile getiriyoruz.
Acı verici, kadını aşağılayıcı söylemlerin sahiplerini cezalandırmamız zor değil. Sevgili kadınlar, sağlığa, çevreye, eğitime, çocuklarımıza, bizlere zararlı unsurları bertaraf etmemiz zor değil. Tüm zararlı unsurlara karşı sesimizi yükseltelim.
Kadınlara ve çocuklara uygulanan her türlü şiddetin sorumluları sadece bunları yapan caniler değil, söylemleriyle ve verdiği hafifletici cezalarla suça azmettiren iktidarın ta kendisidir. Zararlı unsurları yok etmek bizim elimizde; sesimizi yükseltelim.
Çocuk cezaevlerindeki cinsel ve bedeni şiddetin ortadan kalkması için takipçi olalım.
Kadınlara yönelik her türlü şiddetin ortadan kalkması için devletin, suça teşvik edici değil, suçu önleyici olmasını istiyoruz. Toplumdaki tüm şiddet olayları birbirine bağlıdır. Artık, onlar her konuştuğunda ortaya bir facia çıkmasından, hunharca bir cinayet haberi almaktan bıktık. Suça ortak olmaya devam eden iktidara cevabımızı verelim ve sesimizi yükseltelim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.