Bilinen bir hikayedir ama bugün tekrar hatırlamakta sakınca yoktur herhalde. Adamın biri bir köye gider. Soluğu bir köylünün kümesinin önünde alır. Direkt söze girer bu beklenmeyen ziyaretçi: “Eğer size tam olarak kaç tane tavuğunuzu olduğunu söylersem, bana bir tanesini verir misiniz?” Daha köylünün cevabını beklemeden hemen tablet bilgisayarını açmış, GPRS’i çalıştırmış, 3G cep telefonu vasıtasıyla […]
Bilinen bir hikayedir ama bugün tekrar hatırlamakta sakınca yoktur herhalde. Adamın biri bir köye gider. Soluğu bir köylünün kümesinin önünde alır. Direkt söze girer bu beklenmeyen ziyaretçi: “Eğer size tam olarak kaç tane tavuğunuzu olduğunu söylersem, bana bir tanesini verir misiniz?” Daha köylünün cevabını beklemeden hemen tablet bilgisayarını açmış, GPRS’i çalıştırmış, 3G cep telefonu vasıtasıyla uydu fotoğraflarını sistemine bağlanmış ve piksel sayıcıyı devreye sokmuş: “Sizin yüz otuz iki tane tavuğunuz var”…
Ve yine köylü daha bir şey demeden hakkı olduğunu düşündüğü bir tavuğu hemen almış. Karşısındakini dikkatle izleyen köylü bu durum karşısında sus pus oturmak yerine söze girmiş: “Eğer ne iş yaptığınızı söylersem, bana tavuğumu geri verir misiniz? Pekâlâ, o halde söylüyorum. Siz bir uluslararası uzmansınız. Bunu anladım çünkü buraya hiç kimse sizi çağırmadan geldiniz, izin istemeden benim kümesime daldınız, zaten bildiğim şeyi bana söylediniz ve bunun için benden ücret aldınız.”
Bu hikayeyi, Erdoğan ve Davutoğlu’nun havalimanı açılış görünümlü Gever mitingini izlerken anımsadım. Profesyonel hırsızlarımız sırtını dağlara vermiş, prêzenin dibine vururken, iki km ötede, Gever merkezde, gerçek bir seçim vaadi olarak halka gaz-su sıkılıyordu. Nasılsa herkes söyler AKP yapardı. Dağların serin havası Davutoğlu’nu çarpmış olacak ki dağları öve öve bitiremedi. Çıkış yapacak diye korktum. Çünkü “Kim istemez bu dağlarda yaşamak” diye arsızca nutuk atarken, herkes hatta dağlar bile onun o dağ nefretini iyi biliyordu. İki gün önce olmayan ve hatta söylenmesi dahi ayıp sayılan Kürt, Kürtler sevgisi yarışı vardı sahnede. Erdoğan geri kalır mı? Kalmadı tabi. Heywan bakanı Mehdi’den aldığı Kürtçe replik ile “Roja we baş be” derken Kürdistan Nifir İnsiyatifi’nin “Topa saddam li te kewe” sesi şehrin sınırlarını çoktan aşmıştı. Ergen bir ülkücünün ruhunu aratırcasına “Ya biz size sevdalıyız yaa!” diyerek Kürt aşkını haykırdı. Böyle aşka da nalet gelsin ere welle…
Davutoğlu’nun Şırnak, Batman mitinglerine de göz attım. Tam da en baştaki hikayenin tekrarı. Bol gösterişli Kürdistan gezileri, konuşmalarının ortak bazı parametreleri var. Birincisi, davet edilmeden zoraki gülmelerle gelip mahallede kürsü kuruyorlar. İkincisi kimse istemeden evinize, dağlarınıza, binanıza, özel yaşam alanınıza ve elbette hooop kümesinize giriyorlar. Üçüncüsü ve tabii en önemlisi, beş yaşındaki çocuğun dahi bildiği ya da hiçbirimizin zerre işine yaramayan gereksiz ne varsa söyleyip demagoji yapıp kafa ütülüyorlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi utanmadan da bize oy verin diyorlar. Kendilerini insanların en faydalısı ilan eden bu halk düşmanlarının çaldıkları tavukların sayısını ise bilen yok.
Köleliği yazgımız, çaresizliği huyumuz olarak lanse eden Erdoğan, mercedesten inip şimdi Diyanet’in uçağına sığdırdı kendini. Yüksek yalanlar eşliğinde irtifa kaybeden bu parti ve kurmayları, tehlikeli sözcüklerle, kör-milliyetçi tutkularla oynayıp duruyor. Ateşin içinde ısınan ama bunu küresel ısınmaya bağlayan Erdoğan’ın adamları, varacağı son liman olan “kendine ihanete” doğru gidiyor. Bu yolda kendilerine bol şans dilerken son sözü dağlardan taşan kelamlar ile söyleyelim. Davutoğlu’nun o methettiği dağlara yoldaşlık eden, ona hayatının sırlarını fısıldayan ve “Kişi hayatını kendi çabasıyla güzelleştirebilir, yüceltebilir. Hatta kendisinden daha fazla emek harcarsa zenginleştirebilir” diyen Şehid Xelil Dağ, günlüğüne “Tek sermayemiz kalbimizdir” diye yazar. Yeni Yaşam şemsiyesi altında buluşan tüm halkların da tüm sermayesi avuçlarına sığacak kadar olan kalpleridir. O atan kalbin çabasıyla değerler, doğa, dağlar ve emek güzelleşip yüceltiliyor. Tek sermayesi iki yüzlülük olanların ise yaratacağı bir güzellik yoktur, olamaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.