Tayyip Erdoğan, Amed’deki saldırıdan birkaç saat önce, “bu seçim bizim için kurtuluş savaşıdır” diyerek bir savaş halinde olunduğunu ilan etti. Düşmanın da HDP olduğu Erdoğan, Yalçın Akdoğan ve Davutoğlu tarafından açıkça ilan ediliyor. Yalçın Akdoğan, “HDP’nin barajı aşması demokrasi açısından çok tehlikelidir” dedikten sonra HDP’ye ve sempatizanlarına her türlü saldırı meşrulaşmış oldu. Bu bakımdan Amed’deki […]
Tayyip Erdoğan, Amed’deki saldırıdan birkaç saat önce, “bu seçim bizim için kurtuluş savaşıdır” diyerek bir savaş halinde olunduğunu ilan etti. Düşmanın da HDP olduğu Erdoğan, Yalçın Akdoğan ve Davutoğlu tarafından açıkça ilan ediliyor. Yalçın Akdoğan, “HDP’nin barajı aşması demokrasi açısından çok tehlikelidir” dedikten sonra HDP’ye ve sempatizanlarına her türlü saldırı meşrulaşmış oldu. Bu bakımdan Amed’deki patlama MİT’in, hükümetin ve Amed Emniyet müdürlüğünün bilgisi olmadan asla gerçekleştirilemez.
İKTİDARI KAYBETME KORKUSU HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜN YOLUNU AÇIYOR
Seçimlere iki gün kala, Tayyip Erdoğan’ın kaybetme korkusu tavan yapmış durumda. AKP polisinin Hakkari’de, Şırnak’ta, Van’da; İstanbul’da başlattığı gözaltı furyası da bu korkunun ifadesi. Erdoğan ve AKP hükümeti, HDP’nin baraj altında bıraktırılma ihtimaline göre hesap yapmaktadır. Hile ve hırsızlıkla HDP’nin önü kesilmeye çalışılırsa, halkın buna müsaade etmeyeceği ve bu irade gaspını kabul etmeyeceğini en iyi bu iktidar biliyor. O nedenle ismi geçen tüm şehirlerde bu kez gençler gözaltına alınmakta, olası eylemlerin zinde öncüsü bertaraf edilmek istenmektedir.
SUÇLULUK VE KUŞATILMIŞLIK DUYGUSU
AKP’nin saldırılarına ve provokasyonlarına rağmen HDP’ye artan ilgi büyüyor. Yürütülen başarılı kampanya ve anketlere yansıyan sonuçlar, HDP’nin barajı rahatlıkla aşacağı yönündedir.
Bu seçimlerde Tayyip Erdoğan ve AKP, seçim kampanyasını yürütürken kendisine bağlı medya dışındaki basın-yayın organlarına çıkmama, açık oturumlarda temsilci bulundurmama ve kamuoyuna açık tartışmalara girmeme gibi bir strateji izledi. Seçim sürecinde sadece TRT, Kanal 24, Ülke TV, Star TV gibi kendilerine bağlı kanallara çıkabildiler. Muhalefet partilerinin temsilcileri ile hiçbir programa katılmadılar.
Erdoğan ve AKP temsilcilerinin, kamuoyu önünde muhalefetle tartışacak, gazetecilerin sorularına yanıt verebilecek bir konumu kalmamıştır. Haksızlık ve suçluluk duygusu altında her geçen gün ezilmekte, fakat bu güçsüzlüğünü, iktidar gücünü kullanarak ve zor yoluyla ayakta tutmaya çalışmaktadır.
AKP’NİN TEK BAŞINA İKTİDAR OLMASININ TEK YOLU HDP OYLARINI ÇALMASIDIR
AKP bu seçimde %43 oy oranına ulaşamazsa eğer, tek başına iktidar olma ihtimali de ortadan kalkacaktır. AKP’nin kendisine bağlı anket şirketleri dahi HDP’nin barajı aşacağı, AKP’nin oy oranının ise %41 – %43 aralığında olacağını göstermektedir. Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu da AKP’nin büyük çöküşünü görmektedir. Nitekim Erdoğan ve Yalçın Akdoğan’ın “bu seçimlerin sürprizlere gebe olduğunu” söylemeleri bu gerçekle ilintilidir.
Bu durumda AKP’nin tek şansı kalmaktadır: Oy oranı % 43’ün altında kalırsa eğer, HDP’nin kazanacağı 60-70 milletvekilliğini gasp ederek tek başına iktidar olmak.
Bu hırsızlık için Erdoğan’ın ekibi ne gerekiyorsa yapacaktır.
AKP SEÇİM HİLELERİ İÇİN ÇOKLU YÖNTEMLER DÜŞÜNÜYOR
Ölmüş ve ikametinde bulunmayan seçmenler yerine AKP lehine oy kullandırtma; HDP oylarını iptal ettirme; sandık sonuçlarını toplarken HDP oylarını düşürme ve AKP oylarını yükseltme herkesin bilebildiği, denetlenebilir ve engellenebilir hilelerdir. Süleyman Soylu ve Yalçın Akdoğan 3.500 kişilik hırsızlık ekibi bu faaliyet için hazırlanmış ve alanlara gönderilmiştir.
Erdoğan ve AKP hükümeti, HDP’yi baraj altında tutmak için, seçime katılım oranını yüksek göstermek amacıyla, masa başında kayıt sahtekarlığını da devreye sokacaktır. Oy kullanmamış insanları seçmen gösterecek, bu kişiler adına kullanılan sanal oylar, baraj altında kalan partilere dağıtacaktır.
Fakat bütün bu yöntemler, sandıklardaki görevliler, müşahitler ve bizzat halkın denetimi ve bilgilerin merkezileştirilmesi ile engellenebilir.
AKP HÜKÜMETİ SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN NEDEN GÜVENCE VERMİYOR?
İlk kez bir seçimde muhalefet partilerinin tümü, sivil toplum örgütleri, gazeteciler ve aydınlar, fikir birliği içinde, AKP iktidarından kaynaklanan ciddi bir seçim güvenliği sorunu olduğundan söz etmektedir.
AKP hükümeti ve sözcüleri ise bu ciddi kaygılar karşısında, ikna edici bir güvence vermemekte, aksine seçim güvenliğinin HDP eliyle tehdit edildiğinden söz etmekte; “ne yapalım seçim güvenliğini sağlamak bizim elimizde değil, HDP’liler de köylüleri ve esnafı tehdit ediyor” algısı yaratmaktadır.
HDP’ye yönelik her türlü saldırı ve provokasyonu normalleştirdikten sonra, Davutoğlu ve Erdoğan, HDP ve KCK’ye çağrıda bulunarak, “seçim sonuçları nasıl olursa olsun sükunet ve itidal ile karşılanmalı” çağrısı yaptılar. Yaşanan bu kadar olaydan sonra böyle bir çağrı samimiyetten uzak bir yüzsüzlük, açık bir sahtekarlık ve ahlaksızlıktır.
ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU’NUN HESABA KATMADIĞI GERÇEKLER
Erdoğan ve Davutoğlu’nun hesaba katmadığı başka bir gerçek de şudur; Şırnak’ta % 70 oy alarak dört milletvekiliğini de kazanan HDP’nin tüm milletvekillerinin, % 20 oy alan AKP’ye geçmesini, Şırnak halkı Davutoğlu’nun tavsiyeleri eşliğinde mi karşılayacaktır?
Hakkari’de HDP % 70 oy oranı ile üç milletvekilliği kazandığı halde, bu milletvekilliklerinin tümünü % 16 oy alan AKP’ye kaptırılmasını olağan, normal ve meşru karşılamak mümkün mü? Hakkarililer bu irade gaspını neden normal karşılasın?
Amed’de ortalama %65 oy alan ve milletvekilliklerinin en az 8’ini kazanması kesin görünen HDP’nin, milletvekillerinin tümünün AKP’ye bırakılmasını Amed halkı evde çekirdek çıtlayarak mı izleyecektir?
Mersin’de kullandıkları oyları Muhsin Kızılkaya’ya, İstanbul’da Mehmet Metiner’e yazılan HDP seçmeninin bu sonuçları sineye çekmesi kendi insanlığı ile çelişmez mi?
Tüm Türkiye halklarının, Alevilerin, kadınların, gençlerin ve yoksulların temsilciliği yolunda büyük bir ilgi odağı haline gelen HDP’nin parlamentoda temsilinin hile ve yolsuzluk yoluyla engellenmesini bu büyük topluluk sükunet ve itidal içinde sineye çeker mi?
Dahası, büyük bir infial yaratması kuşku götürmeyen sonuçlar karşısında, HDP ve KCK’nin isyan halindeki toplumu sükunete çağırması ne kadar etkili olur?
SEÇİM VE SANDIK GÜVENLİĞİNİ DE HALKIN KENDİSİ SAĞLAYABİLİR
Erdoğan ve Davutoğlu şimdiden halkı seçim hilelerine alıştırmaya ve yolsuzluklarını meşrulaştırmaya çalışmak yerine, seçim güvenliği için inanılır tedbirler geliştirerek, seçim sonuçlarını herkesin izleyebileceği bir şeffaflığa kavuşturursa inandırıcı olabilirler.
Aksi halde, milyonlarca oyun sahibi bir topluluk, kendisinin üçte birinden daha az bir oranla kendi milletvekilliklerinin gasp edilmesini koyun sessizliği ile, evinde oturarak izlemez.
Tüm bu oyun ve senaryoları bozacak yegane güç de halkın kendisidir. Oyunu kullandıktan sonra oy sayım ve kayıt işlemlerini izlemek, sonuçları kayıt altına almak ve bilgi merkezlerine ulaştırmak da bilinçli yurttaş görevidir. Sandık sayımları kesinleşmeyinceye kadar da seçim merkezlerinde, il ve ilçe seçim kurullarında ve parti binalarında topluca bekleyerek bu süreç başarıyla tamamlanabilir.
Halkın kararlılığı ve örgütlülüğü karşısında, korkunun ecele faydası olur mu ya da zalimin zulmü para eder mi göreceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.