Popüler siyasetin tavan yaptığı şu günlerde, ulus sevdalısı siyasi partiler, iktidar partisiyle barajı aşmayı hedefleyen filanca partinin beraberce “büyük bir oyun” tezgahladıklarından söz etmekteler. İddia sahipleri, “oyunun” gerçekleşmemesi için malum partinin kesinlikle barajı aşmaması gerektiğini vurgularken, iktidarın -filanca partiden çalacağı koltuklarla- güçlenmesinde sakınca görmüyorlar. İşin tuhafı aynı kişiler, iktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında yapılacak […]
Popüler siyasetin tavan yaptığı şu günlerde, ulus sevdalısı siyasi partiler, iktidar partisiyle barajı aşmayı hedefleyen filanca partinin beraberce “büyük bir oyun” tezgahladıklarından söz etmekteler. İddia sahipleri, “oyunun” gerçekleşmemesi için malum partinin kesinlikle barajı aşmaması gerektiğini vurgularken, iktidarın -filanca partiden çalacağı koltuklarla- güçlenmesinde sakınca görmüyorlar. İşin tuhafı aynı kişiler, iktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında yapılacak bir büyük koalisyonunun kurgulandığından da söz etmeye başladılar. Onlara göre her iki koalisyon kumpasının arkasında, cümle dış mihrakların sembol ismi Sam Amca var. Ayrıca, filanca partinin binalarına yapılan bombalı saldırılar da Sam Amca tarafından organize edilmiş; amaç, mağduriyet algısı üzerinden barajı geçmelerini garantilemekmiş. İktidar partisine açıktan destek veren cumhurbaşkanı olup bitenler karşısında boş durur mu: Yaptığı bir mitingde iki büyük muhalif partinin filanca partiyi de aralarına alarak iktidar partisine karşı bir başka “büyük oyunu” tezgahladıklarından dem vurdu, falan filan.
Şu bilmece minvali paragrafı ben yazarken zorlandım; size başarılar dilerim. Neyse ki, kafası hepten bulanmış olanlar için bir arkadaşımın basit ancak işe yarar bir tavsiyesi var: Sırf “büyük oyunun” ne olduğunu öğrenmek için bile filanca partiyi desteklemek lazım.”
Yediden yetmişe soluduğumuz mevcut siyaset atmosferinde iftiraların ve yalanların havada uçuşması “normaldir.” Ne de olsa, adına seçim dediğimiz hadise gösteri kültürünün bir parçası. İstemeden mizah yapan “başbakan” sayesinde hadise biraz daha renkli seyrediyor. Malumunuz, çekim merkezi olmaya başlayan filanca partinin eş başkanına, ‘adının anlamına uygun davranmadığı için küstüğünü, bundan böyle kendisine ismiyle hitap etmeyeceğini’ ilan etmesi hepimizi kahkahalara boğdu. Eksik olmasın diyelim!
Siyaset meydanında çekim merkezi olmak, şöhreti gün be gün artan “artist” olmaya benzer. Peş peşe gelen ‘kasti sevimsizliklere’ hazırlıklı olmanız gerekir: Ne zaman nasıl peydahladığınızı bilmediğiniz çocuklarınız çıkar ortaya. Bir yerlerde birilerini kazıklamışsınızdır haberiniz yoktur. Siz lüks içinde kulaç atarken ananız babanız meteliğe kurşun atmaktadır vs. Bütün spotlar üzerinizdeyken herkesin gönlüğünü hoş etmenin, dengeleri bozmadan yol alabilmenin, en mühimi, “yeni” kitleler için umut olmanın sanıldığı kadar kolay olmadığını anlamaya başlarsınız. Ancak bilmelisiniz, bütün bu sevimsizlikler çekim merkezi olmanın bedelleridir. Sizi umut olarak görenler sizden ‘falancalar’ gibi olmanızı istemezler belki, lakin ‘filanca’ olarak kalmanızı da arzu etmeyebilirler.
Filanca partinin başına gelen kasti sevimsizlikler ve doğrudan saldırılar seçime dek sürecek gibi görünüyor. Ne yazık ki, saldırıların ardındaki karanlık güçleri ve aralarındaki derin bağlantıları tespit etmek biz sıradan seçmenler için mümkün değil. Böyle durumlarda iktidar ve muhalefet cenahlarından her türlü atış “serbest” hale gelir. Hayal gücü iyi olanlar bir takım “oyunlardan” bahsederlerken, asıl ‘büyük oyunun’ figüranı olduklarını zinhar akıllarına getirmezler. Oysa ki, dillerine pelesenk ettikleri emperyalist oyunlar genellikle bu tür paranoyalar üzerinden kurulur. Bireyle gerçeklik arasına bir tül perdesi gibi çekilen sanal korkular, bireyin çıplak gerçeğe yabancılaşmasına neden olurken, onları içerden kontrol etmenin en etkili yöntemi haline gelir. ‘Dış mihraklar’ diye diye ekonomi-politiğin başat kavramlarından olan ‘emperyalizmin’ içeriğini boşaltanlar da “büyük oyun” fantasmalarından medet umanlardır. Onlar ki, ‘oyun saplantısının’ bizzat kendisinin ‘büyük bir oyunun’ parçası olduğunu, son kertede emperyalist iktidarlara hizmet ettiğini –nedense- anlamakta güçlük çekerler. Yaşanmakta olan hadise özetle budur.
Peki, nedir bu işin turnusol kağıdı? Kuşkusuz algılarımızın açıklığı, teorik ve pratik birikimlerimiz, olayları okuma becerimiz, ideolojik formasyonumuz, velhasıl irademizdir. Ancak hepsinden önemlisi, aklımız ve vicdanımızdır. Aklı ve vicdanı sorunlu olduğu halde bütün toplara girenler, ‘sermayenin büyük oyununa’ gelenlerdir.
Her defasında “büyük oyun” diye höykürenlere “gerekçeniz nedir?” diye sorduğumda şu cevabı alıyorum: “Çünkü filancaların sorunu yoktur, dış mihrakların emelleri vardır, bunun için de onları kullanmaktadırlar.”
Ben de şöyle karşılık veriyorum: “Haklısınız, bu ülkede sadece filancaların sorunu yoktur. Lakin onların bulunduğu kefede “minicik” bir soruncuk daha durmaktadır: dil. Bakınız, bendeniz kendi halinde yazı yazmaya çalışan, okumayı, muhabbet etmeyi seven biriyim. Anlamak ve anlaşılmak dünyanın en anlamlı işi, keyiflerin en büyüğüdür benim için. Dil denen şeyin ‘anlamı tarif ederken tahrip de ettiğine’ inanan biri olmama rağmen, ana dilimi keserlerse, kesenlerin suratlarına kan tükürürüm. Ve bunu da, bazı “odakların” benim üzerimden “büyük oyun” kurma ihtimaline rağmen yaparım. Dünya yıkılsa umurum olmaz. Çünkü ben söz söylemek, var olmak isterim.”
Azıcık duraksadıktan sonra yeni bir koz çakıyorlar: “Bu filancalar var ya bu filancalar, aslında emirleri “adadan”, talimatları “dağdan” alıyorlar. Amaçları da ülkeyi bölmek.”
Böyle dediklerinde önce derin bir nefes alıyorum, peşinden de diyorum ki: Filancaların genişleyerek barajı aşması, merkez-çevre ilişkilerinin çevrenin lehine dönüşmesine neden olacaktır; dahası bu durum onlar için bir zorunluluk haline gelecektir. Onların genişlemesine aslında hepimizin ihtiyacı vardır. Memlekette bunca habis zihniyet varken iyimserliği azıcık zorlamak istememiz normaldir. “Adaya ve dağa” gelince; filancaları temsil eden partinin bütün bir ülkeyi temsil etmesiyle birlikte sembolleşmeleri kaçınılmazdır. Zira bu bir demokrasi oyunudur ve demokrasi yataylık ve doğrudanlıkla serpilir. Şimdi sıkı durunuz: Adanın ve dağın otoriter merciler olarak kalmalarını arzu edenler, sizin de figüranı olduğunuz sömürgen odaklar ve onların desteklediği siyasal iktidardır. Bu sayede yoksulların ve ezilenlerin özgürlük ve eşitlik taleplerini baskılama zeminini canlı tutarlarken, ‘büyük sömürü oyununun’ da sürüp gitmesini sağlarlar. Gelelim provokasyonlara: Güçler dengesi siyasal iktidarın aleyhine bozulduğu zaman devreye onun derin ve karanlık yapıları girer. Üstüne üstlük, iflah olmaz bir pişkinlikle provokasyonların bizatihi filancalar tarafından organize edildiğini iddia ederler. Oysa ki iyi bilirler, filancaların genişlemek ve ülkenin diğer madunlarıyla kucaklaşmaktan başka seçenekleri yoktur… Size önerim, popüler siyasetin sığ ve fakat karanlık sularında fantasmalara, komplo teorilerine, paranoyalara kulak asmadan, ancak makul kuşkuları da elden bırakmadan, hep birlikte birleşmeye, genişlemeye ve derinleşmeye vurgu yapmamızdır. Sermayenin bu en kirli iktidarının ‘oyununu’ bozmak için!”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.