İşçiysen, bu Anonim Şirket rejiminin kölesi olmayı reddedersin. Bunu engellemenin yollarını sınıf mücadelesinin tarihinden biliyoruz. Sokaklara çıkmak, üretimden gelen gücümüzü kullanmak, mücadele etmek! Öte yandan 7 Haziran’daki seçimlerde de elimizde bir olanak var 7 Haziran Genel Seçimine giderken işçilerin hangi partiye oy vermemesi gerektiğini anlatmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Seçim meydanlarının gündeminde hiç olmadığı […]
İşçiysen, bu Anonim Şirket rejiminin kölesi olmayı reddedersin. Bunu engellemenin yollarını sınıf mücadelesinin tarihinden biliyoruz. Sokaklara çıkmak, üretimden gelen gücümüzü kullanmak, mücadele etmek! Öte yandan 7 Haziran’daki seçimlerde de elimizde bir olanak var
7 Haziran Genel Seçimine giderken işçilerin hangi partiye oy vermemesi gerektiğini anlatmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Seçim meydanlarının gündeminde hiç olmadığı kadar “emek” var ve işçilerin oy vermemesi gereken parti zaten kendini meydanlarda açıkça ifade ediyor: AKP.
“Kalkınma” için mevcut asgari ücret sefalet ücreti olarak kalmalı, bu asgari ücretle de yaşanır diyor. Aynı parti sözcüleri, 1 milyon liralık makam araçlarından “çerez parası” olarak bahsediyor.
Kamudaki 1.5 milyon taşeron işçisinin “kadro” ve eskiye dönük haklarını, mahkeme kararlarına rağmen tanımamış. Ve bu parti sadece 6 bin işçi için, eski haklarından vazgeçmek şartı ile kadro vermeyi, yani mahkeme kararlarına uymamayı vaat olarak dile getirebiliyor.
Kıdem tazminatını fona devretme adı altında gasp edeceğini açık açık ilan ediyor. İş güvencemizin son kalesine el koymayı planlarken, patronlarla ve yandaş sendikalarla hırsızlığın boyutunun pazarlığını yürütüyor.
Özel İstihdam Büroları’na işçi kiralama yetkisi vereceğini, amele pazarı usulü çalışmayı yaygınlaştıracağını, bunu da özel olarak kadın emeği için düşündüğünü duyuruyor. “Kadının asli yeri evidir; arada sırada patron istediği zaman, çağırıldığı zaman gelir çalışır” mantığı ile istihdam paketi hazırlıyor.
“Onlar konuşur, AK Parti yapar” diyor, oysa övündükleri her şeyi yapan işçilerden 15 bini ölmüş, biri bile istifa etmiyor, görevden alınmıyor. İşçiler yapıyor, işçiler ölüyor, onlar konuşuyor; konuşmakla da yetinmiyor, küfür ediyor, tekmeliyor.
İşçiye bakışını en iyi “Başkanları” anlatıyor. “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” diye başladığı 1 Mayıs nutuklarına, 1 Mayıs meydanımızı yuhalatarak, taşeron işçiye “nankör” diyerek devam ediyor.
AKP, hakkını arayan işçinin düşmanı! Tekme, tokat, hakaretle girişemediği kitlesel işçi tepkileri karşısında hemen Bakanlar Kurulu’nu topluyor. Hatta Bakanlar toplanmadan, sırf imzalarını toplayarak grevleri yasaklatıyor. Anayasal grev hakkını Türkiye’de fiilen askıya alıyor. İktidarın ve sermayenin sevmediği sendikaya üye olmak bu ülkede en yaygın işten atılma gerekçesi haline geliyor.
Yaptıkları yapacaklarının teminatı ve seçim meydanlarında da bunu gizlemiyor. “Ülkeyi Anonim Şirket gibi yöneteceğim” diyor Başkanları. Bir şirketin ana hedefi kar maksimizasyonudur ve işte bu yüzden asgari ücretin artışı fikri bile onları öfkeden deliye döndürüyor. Eğitim, sağlık, doğa, kentler; her şey ama her şey bu şirketin piyasa malları, her yurttaş da doğal müşterileri.
Evet AKP’nin seçimlerdeki vaadi Anonim Şirkete Başkan seçmek. Ve biz biliyoruz ki Anonim Şirket’te ne kadar hissen varsa o kadar söz hakkın vardır. Herkes mülk edindiği hissesi kadar konuşur. O yüzdendir işçiler her sesini çıkardığında çıldırmaları. Çünkü biz hissedar değiliz. Onlara göre biz o şirketin çalışanlarıyız ve işimiz gücümüz çalışmak, ölümüne çalışmak olmalı. Asgari ücret ne kadar düşük olursa, ne kadar uzun çalışırsak, ne kadar sömürülürsek şirket o kadar kazanır. Tabii bir de o şirketin müşterileriyiz ve ne kadar tüketirsek, o kadar muteberiz.
Ve eğer bir işçiysen, bu Anonim Şirket rejiminin kölesi olmayı reddedersin. Bunu engellemenin yollarını sınıf mücadelesinin tarihinden biliyoruz. Sokaklara çıkmak, üretimden gelen gücümüzü kullanmak, mücadele etmek! Öte yandan 7 Haziran’daki seçimlerde de elimizde bir olanak var. Bu ülkenin tüm değerlerini üretirken eşit yurttaşlık hakkımızı bile çok görülenlere bir ders verebiliriz. Aşağılamaya çalıştığı o “ayaklar”ın gün gelip nasıl bir tekmeye dönüşeceğini gösterebiliriz. Evet bu seçimde AKP’ye oy verme; çünkü sen bir işçisin!
Peki, o ayaklar hangi partiye oy verirse en sert tekmeyi vurmuş olur? Hangi partiye oy vermek, yıllardır canımızı yakanların canını acıtır, hesaplarını bozar. Bu sorunun yanıtı açık. HDP’nin barajı geçmesi ihtimali Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi deliye döndürüyor çünkü böylesi bir durumda Anonim Şirket’e Başkan seçme ihtimalleri sayısal olarak mümkün olmayacak. Büyük olasılıkta tek başlarına iktidar bile olamayacaklar.
Öte yandan işçiler sadece AKP’nin canını en fazla acıtmayı düşündükleri için değil, bu partinin emek ve çalışma yaşamına dair olumlu eğilimlerini güçlendirmek için de HDP’ye oy vermeliler.
Belki birçok işçi için HDP bugüne kadar bir “Kürt partisi” hatta “bölücü parti” olarak bilindi. Önyargılarımızla defalarca birbirimize düşmanca baktık. Bizi etnik/mezhepsel temelde bölenler, servetlerine servet, iktidarlarına iktidar kattı, han-hamam-saray sahibi oldu. Bugün de etnik temelli kışkırtmalarla HDP’yi baraj altında bırakıp iktidarlarını sürdürmek, saraylarında keyif çatmaya devam etmek istiyorlar.
HDP bu seçimlerde işçi sınıfına, kadınlara, Türkiye’nin tüm ezilenlerine bir çağrı yapıyor. HDP, “bu işçi ve kadın düşmanlarının, bu emek hırsızlarının iktidarını hep beraber devirelim” diyor. Asgari ücret, taşeron köleliği, kıdem tazminatı, kadın emeği ile ilgili işçi sınıfı mücadelesinin, özellikle de DİSK’in taleplerini beyannamesine aynen, kelimesi kelimesine alıyor. Bu seçimde HDP’ye oy vermek için onlarca neden sıralamaya gerek de kalmıyor.
Öte yandan HDP kıl payı baraj altında kaldırsa her 10 kişiden birinin oyunu, yaklaşık 60 vekili AKP çalmış olacak. Özellikle doğu ve güneydoğu illerinde, emeğin taleplerine duyarlı ve hatta çoğunluğu işçi/emekçi adaylar yerine, patronlar/para babaları/korucu ağaları vs AKP listelerinden ve bağımsız Hizbullahçı adaylar olarak meclise girecek. Bu koşullar altında, Türkiye’nin tüm işçileri, Kürt işçi ve emekçilere bir sınıf dayanışmasını çok görmemeli.
HDP’nin barajı geçmesi halinde işçilere doğrudan güvenceli yaşam gelmeyecek. Hatta güvencesizleştirmeye, taşeronlaştırmaya ve hak gasplarına karşın örgütlenmeyi ihmal edip, hak mücadelesi çizgisini büyütmez isek işçilere dayatılan feodal düzen-kölelik düzeni devam edecek. Sosyalist bir cumhuriyetin can damarı olan barış ve kardeşlik, ancak ve ancak aynı güvencesizleştirme saldırısına maruz kalan emekçi halkların ortak hak mücadelesi çizgisinde birleşmesi, yeniden kardeşleşmesi ile hayata geçebilir. Bugün HDP’ye oy vermek için HDP’li olmak gerekmiyor. Öyle ki 7 Haziran’da HDP’ye oy vermek, sadece AKP’nin barajını değil işçiler-emekçiler arası önyargıları da yıkmaya başlayacak!
Unutmayalım: Bu Anonim Şirket düzenini yıkıp, demokratik bir cumhuriyeti kuracak olan en önemli güç işçi sınıfıdır! Ne demiş ustalar: Dünyanın bütün işçileri birleşin! İşçileri etnik/mezhepsel temelde bölerek parçalayarak kirli ve kanlı düzenlerini sürdürenlere karşı bu mesaj bizim için hala çok önemlidir. Türkiye’nin bütün işçileri birleşecek ve bu düzeni alaşağı edecek, işçi sınıfının değerleriyle örülmüş, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, laik bir cumhuriyeti kuracaktır! Bu cumhuriyet kuşkusuz ki sosyalist bir cumhuriyet olarak vücut bulacaktır.
Sosyalist bir cumhuriyet sandıktan çıkmayacak. Ancak tarihin bu anında bugün işçiler olarak vereceğimiz her oy, basitçe “seçmen tavrı”ndan çok da fazlasını ifade edecek. İşçi sınıfının direnişlerde, grevlerde, alanlarda yükselen sesini bastırmak isteyen, işçi sınıfını yok sayan bir iktidarı geriletmeyi başarmak, bunun için de HDP’ye o vererek barajları yıkmak, onlara iyi bir ders, bizlere politik bir moral olacak. Bir sınıf tavrı olarak HDP’ye oy vermek, oy verme çağrısı yapmak, sınıfın birliği-mücadelesi ve dayanışmasına güç katacak.
Haydi, 7 Haziran’da işçilerin oyları HDP’ye!
* Ali Duman
DİSK Enerji Sen Genel Başkanı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.