Seçimlere bir aydan az bir süre kalmışken anket sonuçları iktidarın aleyhine bir hava estiriyor. AKP, ortalama yüzde 40-43 bandında birinci parti çıksa dahi aritmetiksel olarak projesini yürürlüğe koyacak güce erişemiyor. Dönüşsüzlük noktasındaki faşist rejimlerin hemen hepsi için başkanlık monokrasisi hayati önem taşır. Çünkü toplumsal tabandan yükselen muhalefeti bastırma, sermaye birikiminin devamlılığını zor aygıtlarıyla sağlama ve […]
Seçimlere bir aydan az bir süre kalmışken anket sonuçları iktidarın aleyhine bir hava estiriyor. AKP, ortalama yüzde 40-43 bandında birinci parti çıksa dahi aritmetiksel olarak projesini yürürlüğe koyacak güce erişemiyor. Dönüşsüzlük noktasındaki faşist rejimlerin hemen hepsi için başkanlık monokrasisi hayati önem taşır. Çünkü toplumsal tabandan yükselen muhalefeti bastırma, sermaye birikiminin devamlılığını zor aygıtlarıyla sağlama ve siyasi çıkarların muhafazasında diktatöryel bir yönetme erki çok sayıda imkânı aynı anda sunar. Bu nedenle başkanlıkta ısrarcı olan AKP için Anayasayı değiştirecek güce kavuşamama ihtimalinin bulunması, anket sonuçlarının gölgesinde pozisyon almasına yol açmaktadır. Yine son anketlere göre HDP’nin yüzde 9 ila 10 arası bir banttan barajı aşma olasılığının gündemde olması AKP’nin siyasi söylem ve pratiğini ikileme itiyor.
Çözüm sürecine başlanıldığı dönemden itibaren kendi tabanı dahil, sempatizan düzeyindeki milliyetçi oyları kaybetme riskini göz almış AKP, devlet aygıtlarının operasyonları, klientalist ilişki ağları ve pragmatizm gibi manevralar sayesinde riskleri bertaraf edebildi. AKP, son genel ve yerel seçimler ile Cumhurbaşkanlığı referandumunda kabaca 20 milyon oyu konsolide edebildiğini göstermişti. Oy oranlarının nesnel hakikatine güvenen iktidar açısından bu durum körlüğe yol açacak aşırı özgüvenle sonuçlandı. Çünkü -bir bütün olarak- Kürt askeri ve siyasi hareketini çözüm süreci aracılığıyla devletlû bir çizgiye yerleştirebileceğini düşünen AKP, siyasi hegemonyasının sarsılamazlığına güveniyordu. Ancak Gezi ile başlayan kırılma rejimin yaralanabilirliğini ve AKP projesinin yıpratılabilirliğini ortaya koydukça, Kürt hareketi de süreçteki konumlanışını yeniden ayarladı.
6-7 Ekim Kobani eylemleri, Ağrı’daki provokasyon varyetesi ve bölgedeki en önemli geçim araçlarından katırların vurulması gibi halk ile askeri karşı karşıya getirecek olayların sıklaşması; daha da önemlisi Adana ve Mersin’deki bombalı saldırılarla birlikte, HDP parti teşkilatları ve seçim bürolarına yönelik 60 ilde 120’den fazla saldırı[1] çözüm sürecinin çözümsüzlük vaat ettiğinin göstergeleri oldu. AKP’nin “Kürt açılımı” olarak başlattığı çözüm süreci, Kürt hareketi konumunda simetri kazandıkça, bilhassa seçim barajına dair ısrarı somutlaştıkça “Kürt kapanışı” olarak belirginleşti. Esasen pek çok açılım hamlesinin kapanışla sonuçlanmasının en önemli nedeni, AKP’nin hegemonik daralmayla birlikte parti-çekirdeğini ve parti-ideolojisini koruyan bir yapıya bürünmesidir. Sarayda tahtından alaşağı edilebilecek bir kralın yaşadığı paranoyayla herkesi düşman ve rakip görmesi misali AKP açısından da iktidar kliğinin dışındaki tüm kişi/kurumlar hesaplanamaz olandır.
Ne var ki, yukarıdaki vaziyet çözüm sürecinin dayattığı ikilemin bir yakasıdır. İkilemin diğer yakasında Kürt illerinden ve metropollerdeki Kürt yurttaşlardan gelen oylarla AKP’nin irtibat kurma çabası vardır. AKP projesinin toplum perspektifinde İslamcı nizamla tesis edilecek ümmetçi anlayış söz konusu olduğundan Kürtler hem nüfus hem de kurucu rejimle hesaplaşma açısından kritik bir noktada yer almaktadır. Bu nedenle çözüm süreci çözülüş evresinde olsa bile AKP, Kürt halkının rızasını toparlayabilecek ve yeniden üretecek imkânları kısa vadede asla bırakmayacaktır. Bundan dolayı çözüm sürecinde monist bir yerden “Tek millet-Tek devlet-Tek bayrak” sloganını ısrarla dillendirseler, görüşmelerdeki taraflardan PKK’ye “bölücü terör örgütü” deseler bile söylemlerini entisite temelinde kurgulayamayacak bir noktadırlar.
AKP, Cumhuriyetin etno-seküler projesini tasfiye ederken dikkat edilirse ısrarla içinde “Kürt” sözcüğünün geçtiği konuşmalardan vazgeçmemektedir. Başta Erdoğan olmak üzere AKP’lilerin ve hükümet güdümündeki siyasal İslamcıların “Kürt sorunu yoktur”dan “Kürt vatandaşların sorunları vardır”a, “Kürt demek ayıptır”dan “Kürtler Müslümandır PKK’lı olamaz”a açıklamaları makbul bir Kürt imgesine işaret etmektedir. AKP ve şürekâsının çizdiği rotanın sonu Kürt hareketiyle izolasyonu sağlanmış ve farklı ideolojilerden sterilize edilmiş bir Kürt vatandaş profilidir. Kürt varlığı bu noktada iktidar açısından sadece biyolojik bir potansiyeldir; varlığın düzlemi daha kritik bir sorudur. AKP şürekâsından Demirtaş’la ilgili “Demirtaş’ın kimin Kürt’ü olduğunu biliyorum” gibi beyanatları makbul olan ve olmayan Kürt ayrımına örneklerdir.
Steril Kürt inşasında AKP’nin elindeki en büyük sentezleyici din ideolojisidir. Bilhassa seçimlere çok az bir zaman kalmışken, AKP akılda kalacak türden filtresiz propaganda ile HDP’yi eleştirerek Kürt halkında İslam üzerinden yarık açmaya hız vermiştir. Siyasal İslam’ın pratikte nasıl sonuçlar doğurabileceğini öngörmeden yürüttükleri seçim kampanyasında neredeyse tüm ağırlık, AKP’nin 13 yıllık hizmetlerinden ziyade, Kürt oylarıdır. AKP, kelimenin tam anlamıyla paralel bir sistemle Erdoğan-Davutoğlu ikilisi eşliğinde düzenlediği mitinglerde coğrafya ve toplumsal örüntüler ayırt etmeksizin Kürt halkının ideolojik ve siyasal dinamiklerine seslenmektedir. Monokrasi ve teokrasinin sözcüleri iki karşı-argümanı dillendirmektedir: 1) Demirtaş’ın Diyaneti kaldıracağız açıklaması 2) Dinsellikle yoğrulmuş etnografik bir temelden Kürtleri Selahattin Eyyubi simgesi eşliğinde yedekleme.
Dini hassasiyetlerin siyasi pratiğe nakledilmesi yeni bir olgu değil; yeni olan “Yeni” olduğunu iddia eden bir iktidarın eski taktiklere başvurmasıdır. Demirtaş’ın Diyanet’in yerini İnanç Bakanlığı alacak açıklaması, siyasi iktidara dinsel bir alandan konuşma fırsatı vermiştir. Taktiksel avantaj sunan bu fırsatı sonuna kadar kullanan AKP, hâkim ideolojinin içerisinden “dinsiz” bir Kürt siyasi hareketi resmetmeye çabalamaktadır. Davutoğlu’nun Muş konuşmasındaki “HDP, milleti imanından değerlerinden koparmak istiyor” veya “HDP, milletin diniyle diyanetiyle uğraşıyor” benzeri açıklamaları dogmatik bir siyasetin en somut örnekleridir. İnanan ve inanmayan, dindar ve dinsiz, ateist ve mümin gibi kategorik ayrımlarla hassasiyetleri ayaklandırmaya çalışan AKP, arındırılmış Kürt imgesini çözüm sürecine bağlayacak adımlar da atmaktadır. Erdoğan’ın mitinglerde “Kürtçe Kur’an’ı biz bastık” diyerek Kenan Evren stili Kur’an’lı propagandası Van mitinginde şu sözlerle vücut bulmuştu: “Benim Kürt kardeşlerim dinine sadıktır, dinine sahiptir. Öyleyse Zerdüştlük dinini kendilerine din edinenlere gereken cevabı verecektir diye düşünüyorum”.
Kur’an’ın, dinsel sembollerin, ayetlerin, hadislerin sonuna kadar kullanıldığı bu seçimlerde iktidar figürleri de sürece katmaktadır. Bağlamsız okunduğunda Davutoğlu’nun “Ona artık Selahattin Demirtaş demeyeceğim” açıklaması içinde parodi unsurlarına rastlanabilir ancak Selahattin Eyyubi figürü üzerinden bir analoji kurulmaya çalışmaktadır. Yine konuşmasında “Selahattin Eyyubi, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Şiilerin sembolüdür” diyen Davutoğlu, haçlı seferlerine karşı İslam coğrafyasını savunmuş bir figür üzerinden Demirtaş’ı/HDP’yi İslam-dışı bir alana fırlatmakta, tarihsel geçmişi bilenlerin zihninde yabancı bir yere oturtmaya çalışmaktadır.
Çözüm süreci için seferber edilmiş akil insanlar (!) arasında yer alan Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya’nın “Kürtler kime oy verecek…” yazısındaki şu satırlar, sterilize edilmiş Kürt imgesi için cevabı içinde saklı sorulardır:
“‘Kürt halkı’na soralım: ‘Sizin için Kardeş mi önemlidir, yoksa Irkdaş ve Karındaş mı?’ Müslüman bir Kürt” olarak, senin için “Ateist bir ırkdaş” ya da “Marksist bir karındaş” mı önemlidir, yoksa “Müslüman bir kardeş” mi?..“Aynı anadan doğdun” diye, “Kıblesiz ve secdesiz” birine “Kardeş” diyebilir misin?.. O; senin “kardeş”in değil, sadece “karındaş”ındır!..“Senin kardeş diyeceğin insan, tıpkı senin gibi; günde 5 vakit Kıble’ye yönelen, alnı secde’ye değen, Allah’a ve Peygamber’e inanan insandır!” Ama sen, sırf “Kürt” diye, kalkmış Selahattin Demirtaş’a oy vereceğini söylüyorsun!.. “Müslüman kardeşlerin” dururken ve onlar sürekli “ırkçılığı lânetlerken”, sen kalkıp, “Din ve Diyanet aleyhinde sözler sarfeden Demirtaş’a oy vereceğini” söylüyorsun ki; bu nasıl “Müslümanlık”tır?.. (14.05.2015)
AKP ve şürekâsının muhakemesinde Kürt siyasi hareketi dinsizleştirilirken, görüleceği üzere, seçmen statüsündeki Kürt halkının inanç derecesi de pratik-siyasete indirgeniyor. Beş vakit namaz kılma, oruç tutma, vecibelere uymanın ötesinde rejim, dini ve dindarlığı soyutluktan sıyırıyor; iktidar çıkarları gereğince maddiyata endeksliyor. İnanç seviyesi, seçimlerde oy vereceği partinin hangisi olduğu ile ölçülebilir hale getiriliyor. AKP dolayımındaki bir Müslümanlıkla Kürt halkına tercihten ziyade günah-sevap ikiliğindeki gibi dinsel bir zorunluluk dayatılıyor.
Son derece kirli seçim siyasetinde, tüm ilahi kaideler AKP’nin başkanlık hesapları nedeniyle gökyüzünden yeryüzüne indirilmiş durumda. AKP, HDP’nin baraj altında kalması için bölgedeki ve metropollerdeki oylarına oynadığı kadar, bölgede kendisine oy vermiş ancak son gelişmeler sonrasında HDP’ye kayabilecek bir tabanı tutabilmek için İslami tonu yüksek bir yerden sesleniyor.[2] Tüm Kürtlerin dindar ve/veya inançlı olduğu kabulünden hareketle her mitingde tonunu sertleştiriyor. HDP barajı aşarsa, AKP’nin Kürtler üzerindeki kurmaya çalıştığı söylemsel tahakkümün çok fazla hükmü kalmayacaktır. Peki ya HDP baraj altında kalırsa?
Dipnotlar:
[1] HDP’ye yönelik saldırıların haritası: https://www.google.com/maps/d/u/0/viewer?mid=z-Sr_YwM2DWI.kfMAqYGz3Ueg
[2] İstatistik yalan söylemeye çok müsait olsa da bazı emareleri sunması açısından tamamen önemsiz de değildir. Seçimler için yapılan anketlerin sayıca artması siyasetin mekanikleşmesinin de bir göstergesidir. Konumuz bağlamında en ilginç anketlerden birisi Adil Gür’ün şirketine ait sonuçlardır. Yurtdışından gelen oylarla HDP’nin barajı geçebileceğini söyleyen Gür, seçimlere az bir zaman kalmışken dini tartışmalardan rahatsız olan Kürt oylarının bir bölümünün HDP’den AKP’ye döndüğünü belirtmiştir: http://www.milliyet.com.tr/adil-gur-e-son-3-haftada-oylar/siyaset/detay/2060028/default.htm
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.