HDP’nin her türlü oyuna karşı barajı aşacağını gören malum karanlık güçler hemen her gün yeni oyunlar tezgâhlıyorlar. Parti binalarını bombalıyor, HDP bayraklarını yakıyor, HDP için çalışanlara saldırıyorlar. Kendilerince göz korkutmaya çalışıyorlar. En son 18 Mayıs günü Adana ve Mersin’de HDP il başkanlıklarında 10 dakika arayla patlamalar meydana geldi. Binalarda ve parti merkezlerinde hasara yol açan […]
HDP’nin her türlü oyuna karşı barajı aşacağını gören malum karanlık güçler hemen her gün yeni oyunlar tezgâhlıyorlar. Parti binalarını bombalıyor, HDP bayraklarını yakıyor, HDP için çalışanlara saldırıyorlar. Kendilerince göz korkutmaya çalışıyorlar. En son 18 Mayıs günü Adana ve Mersin’de HDP il başkanlıklarında 10 dakika arayla patlamalar meydana geldi. Binalarda ve parti merkezlerinde hasara yol açan patlamalar sırasında 3’ü ağır toplam 6 kişi yaralandı. Bu seferki saldırıyı diğerlerinden ayıran özellik, son saldırının direk öldürme amaçlı olmasıdır. Saldırıların direk öldürme amaçlı olmasının ötesinde Selahattin Demirtaş’ı da hedef alması, saldırıyı gerçekleştiren güçlerin hedeflerini büyüttüğünü gösteriyor.
Adana’daki patlama kargo paketiyle yollanmış bir bomba ile gerçekleştiriliyor. Üstelik son söylemlere göre doğrudan Selahattin Demirtaş adına yollanmış bir kargo paketi. Paket açılır açılmaz patlayacak şekilde ayarlanmış. Ancak açılmayacağı da hesaplanarak ayarlanmış bir saatte yine patlıyor. Bu bomba Pazartesi günü saat 9.50’de patlamaya ayarlanmış.
Mersin’de patlayan bomba ise çiçekçiden önceki gün gönderilen çiçek sepetinin içine yerleştirilmiş. Üstünde Selahattin Demirtaş’a yönelik övgü dolu cümleler var ama kimin yolladığı belli değil ve ne tesadüf ki o da pazartesi günü saat 9.50’de patlamaya ayarlanmış.
Yani saldırı amatör işi değil. Profesyonelce hazırlanmış ve insan öldürme amaçlı bir suikast saldırısıdır. Bu malum karanlık güçlerin kimlikleri ortadadır. İyi bir analizci dün Kobanê’ye saldıran güçle bugün Afrin kentini kuşatan ve HDP’ye saldıran gücün aynı olduğunu hemen anlar. Aynı zamanda AKP iktidarını destekleyen güçlerdir bunlar. AKP, DAİŞ ve türevlerine binlerce TIR dolusu silah, mühimmat gönderdiği belgelendi. DAİŞ cellâtları kendilerini destekleyenlere vefa borçlarını Türkiye’de demokrasinin, kardeşliğin, eşitliğin, özgürlüğün teminatı olan HDP’ye saldırarak ödemektedirler.
Bugüne kadar yapılan 60 saldırıyı kınamayan AKP, bugün sözüm ona bu iki olayı şiddetle kınıyor ve sorumlularını bulacağını söylüyor. Ancak olayı kınayan Davutoğlu satır arasında, “Bu saldırıları bahane ederek kimse AKP’ye saldırmayı denemesin” demeyi de ihmal etmiyor. Çünkü aslında beklentisi budur. İstenilen HDP kitlesinin şiddet içerikli eylemlere kalkışmasıdır. Ancak bu sefer oyunları bir türlü tutmuyor. Bu açıdan HDP’ye yönelik eylemlerin şiddet dozu her gün biraz daha artıyor. Eğer bu saldırılara kitlesel protestolarla cevap verilmez, saldırıların arkasındaki güç teşhir edilmezse önümüzdeki günlerde şiddet boyutu daha büyümüş eylemlerle karşılaşabiliriz.
7 Haziran seçimleri yaklaştıkça HDP’ye yönelik saldırıların sayısının artması ve doğrudan öldürme amaçlı eylemlerin devreye konulması tesadüf değildir. Bölgemizi bir kan gölüne çeviren uluslararası karanlık güçler ve onların yerli maşaları; Rojava halkının ve onu destekleyen tüm Kürdistan halkı ve dostlarının oyunbozan direngenliğine son vermek için provokasyonlarını arttırarak sürdürmektedirler. Bugüne kadar HDP Genel Merkezi de dâhil olmak üzere yaklaşık 60 noktada parti binaları, araçlar, üyeler ve gönüllü çalışanlar saldırıya uğradı. Adana ve Mersin HDP il binalarına yapılan bombalı saldırılar da işin hangi boyuta geldiğini gösteriyor.
Bu saldırıların siyasal sorumluluğu başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere Başbakan ve diğer AKP Hükümeti mensuplarına aittir. Her konuşmalarında HDP’yi hedef gösteren, Eş Genel Başkanlara, parti yöneticilerine ve vekil adaylarına hakaret eden ve iftira atan bu zihniyet bugün en açık yüzünü Adana ve Mersin’de göstermiştir.
HDP Eşgenel başkanı Figen Yüksekdağ durumu şöyle özetliyor: “AKP hükümeti ’90’lı yıllardaki kontrgerilla yöntemleri ile karşımıza çıkarılan bir siyasi merkezdir. Bunlar hala darbecilik yapmakta, kirli savaş ve siyaset yöntemlerini kullanmaya devam etmektedirler. Ama biz Türkiye’nin aydınlığı için, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik kurtuluşu için bütün üstlendiğimiz siyasi sorumluluk ve çabayı daha da ileriye taşımak konusunda kararlıyız. Adana ve Mersin’deki saldırı son derece profesyonelce düzenlenmiş bir saldırıydı. Bir istihbarat aygıtı yoksa elinizde böyle bir saldırıyı düzenleyemezsiniz. Sorumuz çok net: İstihbarat aygıtı kimin elinde. Çok açıktır ki, istihbarat örgütleri de hükümetin elindedir. Böyle bir profesyonel saldırı düzenleyebilecek ya da düzenletebilecek tek merkez siyasi iktidarın kendisidir. Eğer kendisi değilse kimin olduğunu açığa çıkartacak. Daha önce gerçekleştirilen saldırıların sorumluları açığa çıkartılabilseydi bugün böyle bir kontra saldırısı ile karşı karşıya kalmazdık. ‘Geçmiş olsun’, ‘Kınıyorum’ demekle hükümet durumunu kurtaramaz. Bir buçuk ay boyunca kınamadın, ‘Geçmiş olsun’ demedin, bugün diyerek kendini kurtaramazsın. Açıkçası, ‘geçmiş olsun’ dilekleri karşısında da samimiyetlerinden çok ciddi şüphe duyuyoruz.”
Biliyoruz ki, HDP’nin ufukta görünen barajı aşmış olması gerçeği birilerini korkutuyor. Ama korkunun da ecele faydası yok. HDP bugünkü serinkanlı tutumuyla barajları yıkarak o meclise girecektir. Provokatif tüm çabalar HDP’nin Türkiye halklarıyla buluşmasını engelleyemeyecektir. HDP’nin ve onu destekleyen milyonların ‘Yeni Yaşam’ ve ‘Büyük İnsanlık’ çağrıları Türkiye’nin dört bir yanında hayat bulmaya devam ediyor ve edecektir.
Bugün bölgemizde kanlı bir boğazlaşma yaşanıyor. Bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan yerli ve yabancı güçler insafsız bir strateji izleyerek halklar arasına, inançlar arasına, farklı kültürler arasına düşmanlık tohumları ekerek toplu kırım savaşıyla bölgeyi insansızlaştırıyorlar. AKP yönetimindeki Türkiye devleti de bu kıyım savaşında Suudi Selefileri ile birlikte kendilerine biçilen rol gereği bölgenin en barbar, en zalim, en katliamcı güçlerini desteklemektedir.
Rojava devrimini kanla boğmak için bölgenin en vahşi güçlerini desteklemekten çekinmeyen AKP, Kobanê’de desteklediği güçlerin yaşadığı hezimeti hazmetmeden, şimdi de HDP önderlikli özgürlük güçlerinin olası bir seçim zaferini sineye çekecek durumda olmadığı için, son nefesiyle saldırıya geçmiş bulunuyor.
Yapılan kamuoyu araştırmalarında seçimleri kaybetme korkusu saran Sultan Erdoğan yürüttüğü seçim çalışmalarında her ne kadar tarafsızım dese de(!) HDP’yi saldırıların hedefi haline getirmiştir. Hükümet sözcüleri HDP’nin barajı aşmaması gerektiğini pervasızca savunur olmuş, HDP’nin barajı aşmaması için ne gerekiyorsa yapacaklarını deklare etmişlerdir. Hemen her konuşmalarında HDP’yi hedef gösterenler, bu olayların baş müsebbipleridir. Korku salarak, şiddet sarmalına çekmeye çalışarak HDP’nin oylarını azaltmaya çalışan AKP iktidarı ve Saraylı sultan bu olayların tırmanmasının baş sorumlularıdır.
Son yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında AKP gerilemekte HDP ilerlemekte AKP’nin baraj korkusu bacayı sarmış görünmektedir. Bırakalım barajı HDP bugün ülkenin ana muhalefeti olma özelliğinden dolayı tüm şimşekleri üzerine çekmektedir. Dediğimiz gibi korkunun ecele faydası yoktur. HDP vakur bir duruşla provokasyon amaçlı eylemlerin her birini boşa çıkarmaktadır. İnsanlık tarihi tanıktır ki; bu saldırıları yürüten güçler ve perde arkası kışkırtıcılar hesap vermekten kurtulamazlar.
Yine bu saldırıları kısık sesli bir iki kınama ile geçiştiren ve arkada HDP’nin AKP iktidarı tarafından boğazlanmak istemesini ellerini ovuşturarak seyreden düzen partilerinin tümü de bu suçun vebalinden kurtulamayacaklardır. AKP amansız bir biçimde HDP şahsında demokrasiye, barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe saldırırken sessiz kalan CHP, MHP gibi düzen partileri AKP ile aynı kulvardadırlar çünkü. Bölge politikaları aynıdır, bölgede destekledikleri güçler aynıdır. Nitekim Suriye’de AKP ve MHP DAİŞ’i ve El Kaide’ci güçleri açıktan destekliyorlar.
Düne kadar AKP’yi bölücü, vatan haini gösteren CHP ve MHP bugün AKP’nin Cumhuriyetçi çizgiye geri dönüş yapması karşısında ellerindeki argümanları kaybetmiş görünüyorlar. Ne MHP, ne de CHP, AKP’den daha çok tek milletçi, tek devletçi ve tek bayrakçı, tek dilci değildir. Bugün bu düzen partilerini birleştiren ana argüman Türk ve Sünni İslam egemenlikli devlet anlayışıdır.
HDP ise bunun karşısında çoğulculuğun, çok ulusun, çok dilin, çok kültürün, çok inancın kardeşçe bir arada yaşamasının adresidir. Bundan dolayı saldırıya uğramaktadır. HDP hem Alevi’nin, hem Sünni Müslüman’ın, hem Hristiyan’ın, hem Türk’ün, hem Kürt’ün, hem Arap’ın, Lazın, Çerkezin, Pomakın, Romanın bir arada kardeşçe yaşayabileceğini savunan insanlık projesidir. Yükselen faşizmin ve gericiliğin saldırı hedefi olmasının nedeni de budur. HDP gelecektir. Onlar geleceğimize saldırıyorlar. Seçimler bunun için önemlidir. HDP bunun için önemlidir.
İnanıyorum ki, insanlığın kurtuluş kavgasını yürütenler HDP’ye sahip çıkacak ve düzen savunucularının oyununu bozacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.