Metal sektöründe “genel grev”in ilk raundu ücret artışı kazanımı ile sonuçlandı. İşten atılmama, grev komitesi üyelerinin işyeri temsilcileri olarak kabul edilmesi gibi kazanımlar da sağlandı. Henüz ücret artışının ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama öyle anlaşılıyor ki, ücret artışları enflasyonun üzerinde ve son birkaç yılın kayıplarını telafi edecek düzeyde olacak. Ücret artışları, metal sektörünün […]
Metal sektöründe “genel grev”in ilk raundu ücret artışı kazanımı ile sonuçlandı. İşten atılmama, grev komitesi üyelerinin işyeri temsilcileri olarak kabul edilmesi gibi kazanımlar da sağlandı. Henüz ücret artışının ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama öyle anlaşılıyor ki, ücret artışları enflasyonun üzerinde ve son birkaç yılın kayıplarını telafi edecek düzeyde olacak.
Ücret artışları, metal sektörünün tümüne ve sanayinin diğer dallarına da yayılacaktır. Bu kaçınılmaz.
Kalkınma Bakanlığı verilerine göre Türkiye otomotiv sanayi tek başına, sanayinin toplam gelirinin (katma değerinin) yüzde 8’ini gerçekleştiriyor. Çok geniş bir alanı kapsayan (Otomotiv, metal eşya, makine, elektronik aygıt ve demir-çelik, diğer metal ana sanayi) sektörün bütününü ele aldığımızda sanayide yaratılan gelirin yaklaşık yüzde 40’ının üretildiğini görüyoruz.
Dolayısıyla metal sektöründeki kazanımların sanayinin tümü üzerinde, doğrudan etkide bulunacaktır.
Patronlar direniyor
Bu durum, metal sektöründe ücret artışlarına karşı sermayenin ve hükümetin direnmesinin temel nedenini de ortaya koyuyor: Metal sektöründe ücretlerde hangi seviyede olursa olsun meydana gelecek bir artış, düşük ücret düzeninin yıkılmasına gerekçe oluşturmuştur. Artık bundan sonra, sadece metal sektöründe değil, bütün sektörlerde sendikalı-sendikasız, sigortalı-sigortasız hatta göçmen işçi ücretlerinin yükselmesinin önü açılmıştır.
Sanayinin bütünündeki ücret artışlarının seviyesini mücadelenin seyri belirleyecek.
2001 krizinden beri hâkim hale gelen düzenin, yani istikrarın en önemli özelliği ücretlerin baskı altında tutulmasıydı. Bu nedenle, metaldeki ücret artışları, fabrikalardaki düzeni sarsan ilk, ama etkisi çok büyük adım olmuştur. Bu düzenin düşük ücret (düşük saat ücreti) kuralı, metal işçilerinin genel grevi ile ağır bir darbe almıştır.
Kurulu düzenin özellikleri
Düzenin diğer özellikleri olan, emek yoğunluğunun yüksekliği (işçinin çalışma süresi boyunca aşırı enerji harcaması ve az işçiyle çok üretim yapılması), şiddetli amir (yönetici, şef, ustabaşı) baskısı, taşeronlaşma, fabrikada sürekli bölüm değiştirmeye zorlanma, işten atılmanın kolaylığı, sendikalarda söz sahibi olamama… Bundan böyle eskisi gibi kolayca hayata geçirilemeyecektir.
Artık yel işçiden yana esiyor. Ücret artışı ile bu sıkı düzende açılan gedik, “fabrika düzeninin” saydığımız unsurlarının da işlemez hale gelmesine, en azından gevşemesine neden olacaktır.
Hemen belirtelim, başlıca özelliklerini saydığımız bu düzene, patronlar, AKP hükümeti, akademisyenlerin ve basının bir kısmı yıllardır istikrar adını veriyorlar. Hiç kuşkusuz bu bir istikrardır… Ama bu işçilerin ve toplumun değil, sermayenin ve AKP’nin istikrarıdır.
Metal genel grevi sayesinde, istikrarın gerçek yüzü toplumun büyük kesimi tarafından açık biçimde görülmüştür. Bu istikrar işçi düşmanıydı. Bu istikrar işçi sınıfının ezilmesi ile kurulmuştu. Devam etmesi için de sınıfın, sessiz, tepkisiz, uysal olması gerekiyordu. Gerçek sahibi işçiler olan sendikaları yöneten yozlaşmış bürokrasinin, basının, akademisyenlerin yardımı hayati bir önem taşıyordu.
Patronların geri adımı
Şimdi metal “genel grevinin” ücret artışı kazanımı ile sonuçlanması, allanıp pullanan istikrar üzerinde yarattığı sarsıntının ilk izlerini görüyoruz. Patronlar 2001 krizinden sonra ilk kez geri adım (savunmaya geçiyorlar) atıyorlar. “Yasalara saygı, mevzuat, çalışma barışı, hepimiz ekmek yiyoruz, milli üretim, ülkenin ekonomik çıkarları” gerekçelerinin hiçbir işe yaramadığını fark ediyorlar.
Düzenin metal sektöründe değil, diğer sektörlerde de sarsılması ile, sadece fabrika ölçeğinde değil, ülke çapında siyasal ve sosyal istikrarın dağılmasının imkanları da genişlemiş olacak.
İşçi sınıfının mücadelesi işte bu istikrarsızlık içinde dallanıp budaklanabilir ve yeni bir toplum düşüncesini canlı tutabilir.
Not:
Sömürü oranı hesaplarında en büyük mesele ücretlerden ziyade artı-değerin (yani gerçek kârın) tespit edilmesi. Şirketlerin resmi bilançolarındaki çeşitli kârlılık ölçülerinin (Akademik iktisadın sık kullandığı “Favök” ölçüsü dahil) gerçek kâr hacmini temsil etme özelliği nispeten zayıftır. Diğer yandan bu türden kârlılık ölçülerinin çok ciddi bir başka mahzuru şirketler arasında kıyaslama yapmayı güçleştirmesidir.
Esas olarak bu iki nedenle bilançodaki karlılık ölçülerini geçen yazımızdaki sömürü oranı hesabında kullanmadık. Kâr (artı-değer) rakamını, katma değerden (gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra) elde ettik. Dolayısıyla, üç fabrika için hesapladığımız sömürü oranlarının iktisatçı E. Ahmet Tonak’ın “Sermayenin kumdan kaleleri” yazısındaki rakamlarından yüksek olması beklenen bir sonuçtur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.