İş adamları eksenli spor kulüplerinin yönetimi, ticari zihniyet merkezli siyaset ilişkilerini oluşturanların biricik argümanları güç/para ilişkisine dayalı egemenliğin sürdürülmesi ilkesidir Türkiye’de, özellikle futbol başta olmak üzere, popüler spor branşlarını bünyesinde barındıran spor kulüplerinin çoğu gündelik siyaset ve siyasi ilişkiler konusunda hiç masum değildir. Yerel siyasi ilişkilerden, genel siyasi ilişkilerin bireysel ve tüzel kişilikler üstünden geliştirildiği […]
İş adamları eksenli spor kulüplerinin yönetimi, ticari zihniyet merkezli siyaset ilişkilerini oluşturanların biricik argümanları güç/para ilişkisine dayalı egemenliğin sürdürülmesi ilkesidir
Türkiye’de, özellikle futbol başta olmak üzere, popüler spor branşlarını bünyesinde barındıran spor kulüplerinin çoğu gündelik siyaset ve siyasi ilişkiler konusunda hiç masum değildir.
Yerel siyasi ilişkilerden, genel siyasi ilişkilerin bireysel ve tüzel kişilikler üstünden geliştirildiği bu ilişki çoğu zaman karşılıklı çıkar esasına dayalı olarak kurulmakta ve geliştirilmektedir.
Siyaset ve spor ilişkisinin son yıllarda yeniden canlandırdığı ilişki biçimlerinden birisi de, hükümetin dolayısıyla iktidarın geliştirdiği “informal adamlar-danışmanlar” aracılığı ile çabuk, beşeri ve kayıtsız yürütülen ilişki biçimidir. Bu bir nevi medya örneğindeki “alo fatih” pratiğinin spor alanındaki çeşitlemesidir.
Kabaca ve genel çerçevesiyle siyaset, sporu ve özelde futbolu kendini ifade etme ve varlığını sürdürme açısından önemli bir araç olarak görürken, spor kulüpleri de siyaseti ve dolayısıyla hükümeti devlet olanaklarından daha fazla yararlanma ve ayrıcalık elde etme aracı olarak görmektedir. Ama şunu da kabul edelim ki, söz konusu bu karşılıklı çıkar ilişkisinde futbol ekonomisinin yabana atılmayacak etkisi olduğu da kuşkusuzdur. İş adamları eksenli spor kulüplerinin yönetimi, ticari zihniyet merkezli siyaset ilişkilerini oluşturanların biricik argümanları güç/para ilişkisine dayalı egemenliğin sürdürülmesi ilkesidir. Siyaset yerelde ve genelde iktidar olma ve iktidarını sürdürme ve bunların finansmanı ile ilgiliyken, spor kulüpleri yöneticilerinin çoğunluğu kendi ticari ilişkileri için ulusal ve uluslararası boyutta ihaleler, ticari ayrıcalıklar, vergi muafiyetleri ve bazı aklamalar peşindedirler.
Bir takımın şampiyon olmasıyla siyasetin o takıma ilgisi artarken, takımı şampiyon olan kulüp yöneticilerinin de, kendisine ilgisi artan siyasete kayıtsız kalması kurulmuş olan sistematik gereği mümkün değildir.
Bu çerçevede ve sistematikte yürüyen spor siyaset ilişkisinde bazen bir takımın şampiyon olmasında siyasetin etkisinin olması yadsınamaz. Ama bazen de siyasetin etkisi yoksa dahi, varmış gibi algılanmasının önü alınamaz. Ve bazen de kimsenin bir şey yapmasına gerek kalmadan siyasetin etkisi ile “durumdan vazife çıkaranlarca” bazı etkilerin oluşturulması kaçınılmaz olur. En basiti hiçbir şey olmasa dahi rakip takım taraftarlarının bu yöndeki algılarının önü alınamaz.
Bu sezonun şampiyonu Galatasaray, belki de hiç hak etmediği şekilde siyaset futbol ilişkisi bağlamında gündeme oturan bir kulüp olmuştur. Bunun elbette bazı kişilerce savunulabilir ve inandırıcı nedenleri de olabilir. Galatasaray şampiyon olmamış olsaydı, gündeme gelmeyecek olan şaibeli şampiyonluk ile ilgili yakıştırmaların başka bir açıdan bakıldığında suçlarımızı, cezalarımızı, başarılarımızı, ödüllerimizi şampiyon olma ile ilişkilendirilmiş futbol kamuoyu nezdinde gerçekleşiyor olmasına şaşmamak gerek.
Biz öncelikle Galatasaray’ın şampiyonluğunu kutlamakla işe başlamak gerektiğini söylemek isteriz.
Her zaman olduğu gibi bu ülkede sözünü ettiğimiz ilişkiler yüzünden haklı ya da haksız olarak şampiyon olmuş bir kulübe ve takımına yönelik şaibe yakıştırmaları olagelmiştir ve olmaya devam edecektir. Bu işler böyledir. Şampiyon olanlar hak ederek şampiyon olduklarını, olamayanlar ise haklarının çalındığını, bu nedenle şampiyon olamadıklarını ifade ederler. Bu iş bizde ve bizim gibi az gelişmiş toplumsal yapılarda böyledir. Bu yıl da böyle olmaktadır.
Şike, şaibe, yardım, destek, kollama ve benzeri yakıştırma ve suçlamalar ile bir takımın şampiyonluğunu değersizleştirmek kolay değildir. Çoğu zaman da tutmaz zaten. Yeter ki o takım kendi şampiyonluğunu kendisi değersizleştirmesin. Bir şampiyonluğu değersiz kılmak, şampiyonun kendisinin neden olduğu bir durumdur çoğu zaman.
Bakınız Galatasaray’ın tek yanlış bir davranışı kendi şampiyonluğunu ne hale getirdi?
Türkiye’de nitelik sorunu en az takımlardan birisi olan Galatasaray ticaret, rantiye ve bir şov adamı olan, zenginliğini dönemin siyasi iktidarı zamanında daha da katlayan yönetim kurulu üyesi bir şahsın peşine takılarak “saray takımı” olmayı göze alıp büyük bir prestij kaybetti. Bu ziyaretin tüm yönetim kurulu üyelerinin can-ı gönülden onayı ile gerçekleşmiş olma olasılığı son derece zayıftır. Kaldı ki, bu konuda siyasi iktidarın bir dayatması da mümkündür. Sonuçta bu ziyaret klasik bir Cumhurbaşkanı ziyareti değil, o günlerdeki saray meselesi nedeniyle itibar kaybı olan bir kişiyi ve o kişinin konumunu meşrulaştırmaya katkı sunmayı amaçlayan bir planlamanın ürünü olduğu konusunda çoğu kişi hemfikirdir.
Siyasi iktidarın futbola olan sözde ilgisini ve futbola ilişkin burnunu sokmadığı bir yer kalmadığını zaten biliyoruz. Ama bu kadarı da “kör gözüne parmağım” misali olmuştur.
Galatasaray, saraya çıkmadan da şampiyon olurdu. Oysa şimdi ne oldu?
Sloganik bir ifadeyle söyleyelim; “Saraya çıktı şampiyon oldu”.
Galatasaray veya başka bir spor kulübü yöneticilerinin siyasi tercihleri olabilir. Ama Galatasaray’ın ve diğer spor kulüplerinin siyasi tercihleri olmaz, olamaz, olmamalıdır.
Kimi Galatasaraylılar “efendim biz Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettik, ne var bunda?” diyebilirler.
Ama birileri de çıkar, “siz ne zamandan beri futbol takımı olarak böyle geleneksel ziyaretler yapıyordunuz” der.
Bu durumda verecek cevabınız olmaz.
Albayrak gibi yöneticilerin, hastalık derecesindeki takım sevdaları, başka sevdaların hastalığıdır aslında.
Geleneği olan ya da olduğunu iddia eden takımlar bu tür yöneticilere alet olacak kurumlar değildirler ve olmamalıdırlar.
Ayrıca eklemekte yarar var; Türkiye bir gün şampiyon olan takımların rakipleri tarafından kutlandığı ve tebrik edildiği noktaya gelecektir. Ama bunun yakın bir gelecekte olmayacağı kuşkusuz. Bu düzeye ulaştığımızda ise birçok sorunu da çözmüş olacağız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.