Bazı konular kimileri için eğreti durur, yakışmaz. Konumu, yetenekleri ya da aldığı oylar da bu durumu değiştirmez. Konuların ahlaki ağırlığı sağlar bunu. Güncel duruma göre, esen rüzgara göre yönünün değiştirilememesi, bu konularda ahkam kesenleri çok zorlar. Bu nedenle idam hakkında konuşurken dikkat edeceksiniz. İdamın infazının geri alınması nasıl mümkün değilse, idam hakkında konuştuklarınızın da en […]
Bazı konular kimileri için eğreti durur, yakışmaz. Konumu, yetenekleri ya da aldığı oylar da bu durumu değiştirmez. Konuların ahlaki ağırlığı sağlar bunu. Güncel duruma göre, esen rüzgara göre yönünün değiştirilememesi, bu konularda ahkam kesenleri çok zorlar. Bu nedenle idam hakkında konuşurken dikkat edeceksiniz. İdamın infazının geri alınması nasıl mümkün değilse, idam hakkında konuştuklarınızın da en az o kadar bağlayıcı olacağını bileceksiniz. Siyasetçi de olsanız, hekim de olsanız, kahvehanede oturan işsiz, mecliste oy veren mebus ya da karar verici hakim de olsanız, o ilmiğin nefesi kesen soğukluğunu hissetmek zorundasınız idamı konuşurken.
“Asmayalım da besleyelim mi ?” dersen bir cuntanın başı olarak, idamı savunduğun açık olarak anlaşılır. “Sallandıracaksın bunlardan on tanesini Taksim meydanında gör o zaman …” diye başlayan kahvehane dilinin lideri, siyasi temsilcisi olabilirsin. Olursun da. Ancak muktedir olduğun anlar için geçerlidir bu durum. Yoksa aynı kahvehanelerde ipliğinin pazara çıkması an meselesidir. “Gazoz paşa” olursun aniden. Aynı zihniyet senin sallandırılmana ses çıkarmaz. Tarihsel olarak da, siyasal olarak da ahlaki olarak da yanlış olan bu tutumunda bir tutarlılık vardır yine de. Dünyanın en büyük kötülüklerinden birini, çok iyi bir şey yapıyormuş zannıyla yaşarsın. Tarihte meşgul ettiğin yer, astığını zannettiğin 17 yaşındaki çocukları kahramanlaştırmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu nedenle Kenan Evren bu kötülük ve ahlaki yoksunluk alanında tutarlıdır. İdam ve Kenan Evren bahsinde konu basit ve sadedir. Kenan Evren rezil biridir.
Aynı kötülüğün suladığı topraklarda boy vermiş, asılan fidanların yarattığı boşlukta semirmiş olanlar da var bu ülkede. Nabza göre şerbet vermeyi, boyna göre ilmik ölçmeyi marifet sanan. İşine geldiğinde idam karşıtı, işine gelmediğinde cellat başı olmayı becerenler. ‘Avrupa Birliği’ anlık siyaseti için işlevliyse kendine demokrat kesilip idam cezasına karşı düzenlemeler yapan, ama seçim dönemlerinde milliyetçi oylara göz dikip Kenan Evren’e rahmet okutanlar. Gündelik siyasetin tüm pespayeliğini sergileyerek ücret, kent yaşamı, laiklik, Kürt sorunu gibi her konuda bu gün ak dediğine yarın kara demekten gocunmayanlar mesela. Güne ve duruma göre hemen her konuda iki farklı görüşü sürekli ve bazen arda arda yeniden dönüşler yaparak savunmayı büyük bir liderlik becerisi olarak pazarlayabilmiş olanlar. Ama başta söylediğim gibi idamı konuşuyorsak, yani bir insanın canının telafisi olmayacak biçimde alınmasından bahsediyorsak, tutarlı olmak zorundasınız. İdam cezası idamı ön görülen kişi ya da yüklenen suç üzerinden tartışılamaz. Toplumda yarattığı duygu bir an için dayanılmaz bir öfke yaratsa da Özgecan’ın katili için de, Adnan Menderes, Deniz Gezmiş ya da Abdullah Öcalan gibi yürüttüğü siyaset tarihin o anı için bazılarınca suç olarak algılansa da, idam cezasına karşı takınılacak tutum hepsi için ikirciksiz ve net olmak zorundadır. Güncel olarak, Mısır’da Muhammed Mursi’nin idam cezasına karşı alacağınız tutum da bu tutarlılığı taşımalı ve ahlaki ilkelere uygun olmalıdır.
Kenan Evren’in karaktersiz tutarlılığına sahipseniz ve onun ahlaki değerlerinin sürdürücüsü iseniz sorun yok. Mısır’da “Tahrir isyanına” katılarak daha fazla demokrasi talep edenlerin idamını savunabilirsiniz. Hüsnü Mübarek iktidarı sürdürüp, idamlarla halkı sindirebilirse sizin için sorun olmaz. Ama yok Mübarek devrilir de yerine Muhammed Mursi gelirse ve bu kez Mübarek’in idamı tartışılırsa kafanız karışabilir. Hele ki, Mursi devrilip yerine gelen Sisi’nin bu kez Muhammed Mursi’yi idam cezasına çarptırdığı ortaya çıktığında beyninizde önemli yer işgal eden ‘Kenan Evren zihniyeti’ bu durumu açıklamaya yetmez. İlhamını ondan alan bir başka forma bürünmek zorundasınız. Bu transformasyonun en güzide örneğini, Anayasa profesöründen, Aile Bakanına, Başbakanından içinden çıkardığı Cumhurbaşkanı’na kadar AKP çok net olarak gösteriyor.
Ben güçlüysem idamı savunur, gerekirse muarızlarımı asarım, idamı da dünya aleme karşı savunurum. Yok Mısır’daki dostlarım bu durumdan muzdaripse, yani idamla karşı karşıya kalmışsa idama karşı olur, herkesi de bu konuda tutum almaya çağırırım. Bugün ülkemizin en yetkili makamlarının bizlere yansıttığı tablo bu. R.Tayyip Erdoğan tam da bu tutumuyla idam karşısında ahlaki tutarsızlığın nasıl olacağının en somut biçimiyle bizlere gösteriyor. İdama ilkesel olarak karşı bir tutum alınması gerektiğini ve birisi için istendiğinde herkes için istenmek zorunda olunduğunu unutturmaya çalışıyor.
Oysa çok uzaklara gitmeye, başka ülkelere bakmaya gerek yok. İsterseniz lafı fazla uzatmadan, idam konusunda nasıl tutarlı bir karış duruş sergileneceğini tarihsel örneği ile aktarayım. Hem de öğle rahat zamanlarda, “Avrupa Birliği müzakere sürecindeki!” bir ülkede değil. Medyanın iyi kötü yayın yapabildiği, sosyal medyanın otoriter eğilimlere direnebildiği zamanlarda hiç değil. Cunta’nın emirlerinin demiri kestiği günlerden bahsedeceğim. 12 Eylül darbesinin meclisten, gazetelere, televizyondan, üniversitelere kadar her yerde hüküm sürdüğü, cuntanın başı general Kenan Evren’in fikren ve cismen etkin olduğu zamanlardan söz edeceğim. Türk Tabipleri Birliği’nin ve o dönemki Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek’in idam cezalarına karşı aldığı tutumu hatırlatacağım, bu ülkeyi yönetme iddiasındakiler başta olmak üzere herkese.
TTB heyeti 1985 yılında idam cezasının hekimlikle bağdaşmayacağını, idam cezalarının infazının yapılmaması ve yasalarda idamın yasaklanması gerektiğini karar defterine geçirmişti. Hekimlerin kendilerinden beklenen, idam öncesi “idam olmasında sakınca yoktur, idam edilebilecek kadar sağlıklıdır!” raporunu vermenin hekimliğin evrensel değerlerine aykırı olduğunu bildirmiş ve idamların infazlarının yapılmamasını talep etmişlerdi. Buna karşılık haklarında görevden alınma ve ceza davası açılmış ve yargılanmışlardı. Sonu beraatle biten bu yargılama süreci boyunca TTB Başkanı ve Merkez Konsey üyeleri idam karşıtı tutumlarını sürdürmüşler, ceza ya da bir başka yaptırımın fikirlerinin değişmesine yol açmayacağını, idama her koşulda karşı olduklarını ve her zaman karşı olmayı sürdüreceklerini ifade etmişlerdi. Hem de 12 Eylül’de dönemin TTB Başkanı Erdal Atabek’i yıllarca hapis yatırmış cuntacıların iktidarlarını sürdürdüğü bir dönemde.
Hülasa, idamı tartışacaksanız, ülkenin Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı olsanız da bu ülkedeki hekimlerin örgütünden alacağınız çok ders var. Tıpkı aynı dönemlerde “aydınlar dilekçesi” ile idama karşı olduğunu beyan edip imzasını çekmeyen aydınlardan alacağınız dersler gibi.
Kimse korkmasın, kimse de kimseyi idamla korkutmaya, sindirmeye çalışmasın. Bu ülkenin sadece hekimleri değil, öğretmeni, mühendisi, işçisi, işsizi, kadını, erkeği genciyle tutarlı bir siyasal ahlaka sahip milyonları var. Darbelere kendi ülkesinde nasıl karşı durduysa, idamlara da aynı biçimde her ülke için karşı duracak kurumları var. İdam cezasına kendi ülkesinde de, Mısır’da da, Mursi için de, İran’da asılan Kürt gençleri için de, Suudi Arabistan da recm edilen kadınlar için de itiraz edecek, yani her zaman ve herkes için idamlara karşı durmayı sürdürecek insanları var.
Bu ülke GEZİ’yi yaşadı. Rezidanslar için ağaç kesilmesine sessiz kalmayanlar, parklarına sahip çıkanlar, gözleri gibi korudukları o ağaçlardan darağacı yapılmasına hiçbir durumda izin vermezler!
Dr. Ali ÇERKEZOĞLU
Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu Üyesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.