En çaresiz anda, boğulduğunu hissettiğin anda, ‘bu halktan bir şey olmaz’ dediğin anda, Ethem’in abisini görür, Barış Annesi’ni dinler, fotoğraftaki gözlerin sahibiyle “saf tutar” insan
En çaresiz anda, boğulduğunu hissettiğin anda, ‘bu halktan bir şey olmaz’ dediğin anda hüzünlü ve öfkeli kalabalığın arasına karışır, Ethem’in abisini görür, Barış Annesi’ni dinler, fotoğraftaki gözlerin sahibiyle “saf tutar” insan
“Paramız olsaydı daha çok gelirdik Ankara’ya” dedi biri diğerine. “Bu kadarına da şükür” dedi diğeri birine.
Konuşarak kayboldular kalabalığın arasında; yakışık alsa takip etmek vardı onları.
Biri ve diğeri gelseydi sadece, başka herhangi bir kalabalık umrumuzda olmazdı.
Biri ve diğeri gelseydi sadece, biz Ankara’da ikamet edenler dizilseydik yanlarına bile yeterdi aslında.
Evinden çarşıya dolmuş parasını hesap ederek yaşayanları, bindir otobüslere, Ankara’ya götür. Ya otobüs parası? Dişinden tırnağından, çocuğunun nafakasından arttırılan üç otuz parayı say şoförün avucuna.
Gel de kahırlanma. Hep bu zamanlarda kahırlanıyor insan, yoksullardan müteşekkil bir çevre olduğuna; işi gücü ve ortalama maaşı olan bile zenginden sayılıyor, varın siz düşünün gerisini. Zengini yok, otobüs “kıyağı” çekecek bir abi yok, ‘tamamdır, tutarız sekiz-on otobüs çekeriz altınıza’ diyen bir kurum hiç yok.
Kavrulursan kendi yağında kavrulacaksın, kavrulmayacaksan, zor gelecekse bu, devrimciliğin asıl olarak “kendi hür, vicdanı hür” insanların eseri olduğu gerçeğine çarpıp dağılacaksın.
Kim inkâr edebilir, sola dair öykülerin hayal kırıklığı ile bitmesinin sebebinin biraz da bu gerçek olduğunu.
Nihayetinde sınıf çıkarıdır, lamı cimi yoktur. Yoksulların sahne alması, rahmetli Ecevit’in deyişle “işçilerin tribünden inmesi” bir başka şeye benzemez.
Neye benzer? Devrime benzer; “varamasam da yolunda ölürüm” demeye benzer.
“Varamasam da yolunda ölürüm” diyenleri kim durdurabilmiştir tarihte? Bir bakın tarih sayfalarına ve ömrü hayatımızı neye vakfedeceğimizi anlayın.
Eğer yürüyüş kolunuzda fotoğraftaki gözlere sahip biri yoksa, tepetaklak etme zamanıdır her şeyi.
Ezberinizi bozun, ilişkilerinizi dağıtın, kurduğunuz hayatın egonuzu tatmin etmekten başka bir işe yaramadığını bilin, her şeyi tepetaklak edin ve alt üst oluşun adını koyun.
Bu, ya devrimdir ya da yolunda ölürüm deme kararlılığıdır. Eğer buna uygun bir hayat tanzim etme niyetiniz yoksa, vakit çok geç değil, dağılabilirsiniz.
Nihayetinde sınıf çıkarıdır, en zor ve en sert anlarda yoksulların dağılmamasına sebep.
Daha eskilere gitmek gerekmiyor, Gezi İsyanı’nda ölen arkadaşlarımızı hatırlayın. Anne babalarının yüzlerini getirin gözlerinizin önüne. Bir başkası için sosyal-siyasal pratik anlamı taşıyan isyan, Ethem için, Ahmet, Hasan için burjuvazinin nizamını yerle yeksan etmekti. O yüzden de “varamasam da yolunda ölürüm” kararlılığı ile geçtiler barikatın arkasına.
Biliyoruz varamadılar, biliyoruz ateş düştüğü yeri yakar; ancak Halkevleri’nin mitinginde Ethem’in abisini görmek, Barış Annesi’nin sesini duymak bir başka hayatın müjdesiydi, hüzün ve öfkeyle yoğrulmuş.
Böyle kolayca yazıldığına bakılmasın. Onlardan bir soyut varlıkmış gibi, bir kurummuş gibi söz ettiğim sanılmasın, sözlerim öyle anlaşılmasın.
Ethem’in ailesi bir “kurum” değildir, Barış Anneleri bir “kurum” değildir, Halkevleri bir “kurum” değildir.
Evladını kaybetmenin verdiği acıyı kim tarif edebilir? Yanan yüreği ne soğutabilir? Özlemenin ve bir daha kavuşamayacak olmanın yarattığı iç sıkıntısı nasıl giderilebilir?
Biçare kalır insan.
En çaresiz anda, boğulduğunu hissettiğin anda, ‘bu halktan bir şey olmaz’ dediğin anda hüzünlü ve öfkeli kalabalığın arasına karışır, Ethem’in abisini görür, Barış Annesi’ni dinler, fotoğraftaki gözlerin sahibiyle “saf tutar” insan.
Şimdi kim iddia edebilir Halkevleri’nin bir “kurum” olduğunu?
Çünkü Halkevleri, hüznü gözlerinden okunan öfkeli yoksulların evidir.
Fotoğraf: Citizenside.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.