2015 yılına girişle Suriye’de baş gösteren ve derinleşen bir iç savaşan dönüşen gelişmeler için yeni bazı plan ve hamleler yapıldı. Aslında bu hamle ve planlar tıpkı 2012 yılının son günlerinde Exdar El İbrahimi tarafından yapılan hamleye benzer bir hamleydi. Ancak bu sefer aktör El İbrahimi yerine De Mistura’ydı. Plandaki tek fark El İbrahimi’nin genel Suriye’yi […]
2015 yılına girişle Suriye’de baş gösteren ve derinleşen bir iç savaşan dönüşen gelişmeler için yeni bazı plan ve hamleler yapıldı. Aslında bu hamle ve planlar tıpkı 2012 yılının son günlerinde Exdar El İbrahimi tarafından yapılan hamleye benzer bir hamleydi. Ancak bu sefer aktör El İbrahimi yerine De Mistura’ydı. Plandaki tek fark El İbrahimi’nin genel Suriye’yi içeren bir çözümün aranması, De Mistura’nın ise lokal bölge, yani Halep Merkez alınarak bir çözümün aranmasıdır.
Her iki planda da Suriye Baas Rejimi’ne yer veriliyor.
Exdar El İbrahimi’nin planı ABD-Rusya, ABD-İran-Türkiye arasında uzlaşma sağlanamadığı için yürümedi. Yürütülemedi. Tabii yürümemesi ile yürütülememesinin temel nedenlerinden biri de Kürtlere rol biçilmesiydi.
2014 yılı sonlarında başlayıp bu yılın başından bu yana son dönemlerde sıklıkla tartışılmaya başlayan ise De Mistura planıdır. De Mistura planında nelerin olduğu şimdiye kadar birçok yazar, aydın, siyasetçi, analist tarafından yazıldı. Bu planda hangi güçlere, aktörlere hangi rollerin verildiğine ilişkin ise çok fazla bir netlik yoktu. Son dönemlerde ABD Türkiye arasında yapılan anlaşmalar, yine De Mistura’nın başlattığı yeni görüşmeler bu konuya az da olsa açıklık getiriyor.
Dün De Mistura Suriye Baas yöneticileriyle bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmenin içeriğine ilişkin şu ana kadar kamuoyuna yansıyan fazla bir şey yok. Önümüzdeki günlerde belki içerik hakkında bazı şeyler yansır. Ancak önemli olan bu planla Suriye Baas rejimine verilen rol ve ABD’nin artık bu yönetim ve yapı ile bir çözüme gitme anlayışının giderek güçlenmiş olmasıdır.
Ancak bu planla tarihi düşmanmış gibi yaklaşımlar içinde olan ABD ile İran’ı bu planın birleştirmiş olmasıdır. Yani Suriye Baas Rejimi ikisini bir araya getirme gibi bir başarı göstermiş oldu.
Suriye Baas Rejimi geçtiğimiz hafta bu plandan aldığı güç ve destekle Halep çevresinde bir hamle yapmak istedi. Hamle, Halep ile Nubul ve Zehra köyleri arasında kalan bölgeye bir saldırı şeklinde oldu. Saldırıda Rityan, Herdet Tinen, Mehreztğ, Başköy gibi yerler hedef alındı. Suriye Baas rejimi yaptığı bu hamlede ağır darbe aldı. Çünkü bu saldırılarda çoğu Hizbullah üyesi ve İran askeri olmak üzere yaklaşık 300 kayıp verdi. 190 kişi de Şam Cephesi”nin eline esir düştü. Esir düşenler arasında çok sayıda İranlı ve Hizbullah üyesi kişiler var. Bir bölümü komuta düzeyinde kişiler olduğu belirtiliyor. Suriye Baas Rejimi son günlerde bu esirleri kurtarmak için Şam Cephesi yöneticileri ile bazı görüşmeler başlatmış durumda. De Mistura’nın Baas rejimi yöneticileriyle bu görüşmelerin başladığı günlere denk gelmesi de oldukça dikkat çekici bir durum. Suriye Baas Rejimi ile diplomatik düzeyde başlatılan bu görüşmeler siyaseten bir kazanım. Ancak Baas rejiminin bu diplomatik girişimlerden aldığı destek ve güçle başlattığı askeri hamle de kaybetti. Aslında bu bir anlamda bu hamleye destek veren güçlerin de kaybetmesi demektir.
Bu plan ve hamleler karşılıklı ataklarla sürüyor. Bir yandan rejime karşı gruplar eğitilip, donatılıp savaştırılacak deniliyor öte yandan da rejim her türlü çözüm süreçlerine dahil edilecek şekilde destekleniyor. Bu hamlelerden şöyle bir sonuç da çıkabilir, aslında bu hamlelerin hedefi Suriye devrimi adına ayakta kalan tek güç ve alan olan Rojava ve Rojava’nın meşru savunma güçleridir. Zira Suriye Baas rejimi şu ana kadar Rojava devrimi ve onun savunma güçlerini tümüyle hedeflememelerinin nedeni güçsüz olmasından kaynaklıdır. ABD desteğini alan Baas rejimi Rojava’yı tek hedefi haline getirebilir. Bu çatışma Türkiye’nin de işine geliyor. Zira Türkiye’nin kendisine göre istediği iki yapının çatışması demektir bu durum. Bundan dolayı Türkiye şu an için asıl hedef olarak gördüğü Baas Rejimi ve Beşar Esad’ın gidişini ikinci plana itmiş gibi görünüp ABD’nin geliştirdiği ve De Mistura ile sürdürdüğü hamle ve plana destek veriyor. Bu plan ve başlatılan hamlenin içinde yeniden Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı işbirlikçi Kürdü başa getirme, Rojava devrimini onun denetimine sokma çabaları da var. Bu çabalar kimi yerde çok gizli, ince politikalarla sürdürülürken kimi yer ve görüşmelerde de çok açıktan dile getiriliyor.
Ancak şu ana kadar ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında planın bir darbe aldığı dolaysıyla yapılan hamlenin yarı yarıya kaybettiğini görmek mümkün.
Buna karşı Kürtlerde Kobanê zaferinden sonra siyasi, diplomatik anlamda bir hamle yaptı. Ancak yapılan hamleler tuzaklarla dolu. O yüzden ortaya çıkan diplomatik ilişkileri geliştirirken dikkatle hareket edilmesi gerekiyor. Rojava savunma güçleri ve siyasi iradesi sadece bununla da kalmadı. Askeri ve diplomatik hamlenin yanı sıra bir de askeri hamle başlattı. Askeri hamlenin hedefi şu ana kadar dile getirilen Suriye devrimi adına hem askeri güç hem siyasi irade olarak ayakta kalma teorisini pratikleştirmedir. O yüzden daha şimdiden Kürtlerin yani devrimi üçüncü bir çizgi üzerine inşa eden Rojava halkı ve onun savunma güçleri olduğunu söylemek mümkün. Kaybedenler ise söz konusu Kürtler olunca ABD’den İran, Suriye, Türkiye’ye kadar birbiriyle çok çelişkili ve çatışmalı olmalarına rağmen bir araya gelenlerdir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.