Bilenler bilir; ben gözümü dünyaya açtığımdan beri yanı başımda bir insan gördüm sadece. Annem. Onun yüzüne baktığımda kendimi, ellerine baktığımda tarihimi görürüm. Biz iki kişi, iki kadın düşe kalka geçtik çok çetin yollardan. Bugünden bakınca, hayatta kalmamız bile mucizeymiş. Çok fazla yara, bir o kadar kabuk, kat be kat zırh, bir o kadar da korku […]
Bilenler bilir; ben gözümü dünyaya açtığımdan beri yanı başımda bir insan gördüm sadece. Annem. Onun yüzüne baktığımda kendimi, ellerine baktığımda tarihimi görürüm. Biz iki kişi, iki kadın düşe kalka geçtik çok çetin yollardan. Bugünden bakınca, hayatta kalmamız bile mucizeymiş.
Çok fazla yara, bir o kadar kabuk, kat be kat zırh, bir o kadar da korku biriktirdik. Sırf kadın olduğumuz için, “başımızda bir erkek” olmadığı için o kadar kepazelik yaşadık ki, şimdi anlatmaya başlasam buradan köye yol olur. Bu benim yegâne gerçeğim olmasına rağmen şunu öyle çok duydum ki: “Aslında senin hepimizden daha iyi bilmen gerek, daha dikkatli olmalısın.” Yani diyor ki, “dersine iyi çalışmamışsın, müstahaktır.” (Hissettirdiği suçluluk duygusunu yaşayan bilir.)
Özgecan’la birlikte hikâyelerimiz de döküldü yeniden söze. Okuduklarımla başıma gelenler arasındaki tek fark, aktörler. Şiddeti, duygusu, tahribatı aynı. Tabii bir de ben anlatabiliyor, hissedebiliyor ve okuyabiliyorum. Hayattayım yani; şimdilik…
Geçenin üçü, ara sokak ve mini etek üçlemesine ne hacet. Her yerdesiniz, her yerde. Yalnızlığımızda korkumuz, uykumuzda kâbusumuz, zihnimizde azrailimizsiniz.
Yıllarca dur durak bilmeden aynı nakaratı söyleyip durdunuz: “Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum.” Sorsak size, “Yahu kim bu çevre?”, “Onlar işte”, dersiniz, diğerleri, ötekiler. Kim olduğunu asla bilmediğimiz bir boş küme. Siz değilsiniz asla, siz bize güvenensiniz. Sizden başka herkes.
Oysa siz de bir yabancı için o çevrenin bir üyesi ve hatta neferisiniz. Topu hiç taca atmayın, o ne idüğü belli olmayan çevre sizsiniz, siz erkekler ve içine erk kaçmış kadınlar. Çevrenin, dışarının, dünyanın kadın için bir cehennem olduğunu bildiğiniz ve -güya- sevdiğiniz kadınları oradan korumak için yıllardır sarf ettiğiniz bu nakarat yüzünden bu noktadayız. Hiç aynaya bakmadığınız için, hiç üzerinize alınmadığınız için, kendinizi “koruyucu” addettiğiniz ama kendinizden koruma gereği duymadığınız için, dünyanın bizim için böyle bir yer olduğunu o büyük zekânızla tespit edip yine de kadını muhatap aldığınız için, yine onu uyardığınız, salyalarınızı yine ona akıttığınız, kendinizi değiştirmek için hiçbir adım atmadığınız, kendinizle yüzleşmediğiniz için.
O öznesini bilmediğiniz çevreye karşı bizi uyarırken güttüğünüz kaygılardan biri, beni en delirteni, “senin bir kabahatin yok, karşıdaki puştun teki, ama böyle davranırsan/giyinirsen/konuşursan seni kolay kadın gibi görebilir ve istismar edebilir.” Her kadın bu minvalde sözleri en az bir kere duymuştur hayatında (ya da her erkek en az bir defa sarf etmiştir bu lafları). En gericisinden en devrimcisine kadar, böyle bir cümleyi kurmuş bir erkek için henüz hiçbir analize girişmeden, en azından şu söylenebilir: Bu adamın kafasında “kolay kadın” ve “kolay olmayan kadın” diye kavramlar var. Dolayısıyla 500 metreden tanıdığı o “kolay kadın” taciz/tecavüz edilebilir bir kadın. Onun tacizcisi/tecavüzcüsü de anlaşılabilir, empati kurulabilir bir konumda.
İşte sizin “çevre” dediğiniz o boş küme bu kodlarla dolu. Siz, en ahlaklılarımız, en ahlakçılarımız (ahlakınız batsın), adını “çevre” koyup da kendinizi bir türlü dahil etmediğiniz o yerin göbeğindesiniz. Belki hazmetmek zor ama hepiniz potansiyel bir katilsiniz. Biz bedenimize, hayatımıza ve hatta cansız bedenimize uzanacak canavar ellerin korkusunu an be an hissederken, bir zahmet siz de kendinizle yüzleşin. Hiçbir kadın paranoyak olmadığı halde paranoyakça yaşıyorsa müsebbibi sizsiniz. İktidarın su taşıdığı ve yolunuzu bulduğunuz dümeniniz, bunun müsebbibi.
İyi hal indirimi, tahrik, ruhsal sorunlar diye diye bireysel bir anomaliye dönüştürüp bir istisna gibi okuduğunuz bütün o kadın katilleri, sizden farklı insanlar değil. İşte o yüzden bas bas bağırıyoruz, kadın cinayetleri politiktir diye. Bu bir sistem sorunudur ve bu sistem sizi bir sapığa ve/veya katile, bizi de yaralı ve hasta insanlara ya da maktule dönüştürüyor.
Şimdi soruyorum erkeklere, içine erk kaçmış kadınlara; kendimi Özgecan’ın yerine koyduğumda dehşete kapılmamam için bana tek bir neden söyleyebilir misiniz? Özgecan’ın yerinde olmamam için? Onun neler hissetmiş olabileceğini anlamak neden bu kadar kolay?
* Perçem Yıldızbaş – İzmir
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.