Ülker’in bağlı olduğu Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker, 2013 yılında 3,7 milyar dolar servetiyle Türkiye’nin en zengin iş adamı seçildi. 2014 yılında durum değişmedi. Bu sefer kişisel servetini 700 milyon dolar artırarak 4,4 milyar dolara çıktı ve yine birinci oldu. Bunlar sermayenin yazılı ve görsel basında da yer aldı. Murat Ülker’in serveti sermaye basını için […]
Ülker’in bağlı olduğu Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker, 2013 yılında 3,7 milyar dolar servetiyle Türkiye’nin en zengin iş adamı seçildi. 2014 yılında durum değişmedi. Bu sefer kişisel servetini 700 milyon dolar artırarak 4,4 milyar dolara çıktı ve yine birinci oldu. Bunlar sermayenin yazılı ve görsel basında da yer aldı.
Murat Ülker’in serveti sermaye basını için haber olurken, işçilerinin çalışma ve yaşama koşullarına ise hiç yer verilmedi. Murat Ülker, 70 yılda dünya devi olurken, işçiler asgari ücretle ve ağır çalışma koşullarına maruz kaldı. Meslek hastalıkları, bel ve boyun fıtığı hiç eksik olmadı. Bayram, seyran demeden çalıştılar. İşçiler çalıştıkça Ülker büyüdü, patronu dünyanın milyarderler listesine girdi. Türkiye’de de iki yıl üst üste ülkenin en zengin iş adamı unvanı aldı.
İşyerinde Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikası ve patronun ortak döndürdüğü sömürü çarkı arasında ezilen işçiler, haksızlık karşısında mücadele edecek dayanak bulamadıkları için hep yaşananları sinelerine çektiler, çekmek zorunda kaldılar. Ve bu duruma isyan ederek Öz Gıda-İş’ten istifa ederek sendikamız DİSK/Gıda-İş’e üye oldular. İşten atıldıktan sonra sendikamızla birlikte hayata geçirdikleri 140 günlük direniş Ülker fabrikasında duvarların arkasında gizli kalan sömürü ve karanlığı tüm dünyaya gösterdiler.
Bugüne kadar Ülker direnişçileri çok tartışıldı, çok şey söylediler. Geldiğimiz nokta, Ülker direnişçisi işçilere 140 günlük direnişin ne kadar öğretici olduğudur. Direnişin öğrettiği en önemli ders, hiçbir mücadelenin dayanışma olmadan kazanılmayacağı. Zira şimdiye kadarki işçi direnişleriyle karşılaştıracak olursak, başta çeşitli sendikalara üye işçi ve emekçiler olmak üzere çok farklı çevrelerden ciddi destek ve dayanışma gördü Ülker direnişi.
Direnişin ilk günlerinde liseli öğrencilerin kendi sınıflarında kumbarayla toplayıp getirdiği ekonomik katkı direnişçileri fazlasıyla etkilemiş. Konuşurken, sözcüklerin düğümlendiği, boğazlarına takıldığı, gözlerinin dolduğu, duygulandıkları bir ortam. Bunu karşısında etkilenmemek mümkün değil, Biz de aynı duyguları yaşadık. Yapılan ziyaretler, dayanışma için gelen her yardım, işçilerde yarattığı değişim ve işçilerin yaşadıkları deney fazlasıyla öğretici. Bu dayanışma örneklerinin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrenen işçiler, bu durumdan çıkardıkları sonucu da şu sözlerle dile getirdiler: “Fabrika bizim için zindan ve ceza evi gibiydi. Direniş bizi özgürleştirdi, kendimize olan güvenimiz arttı. Dayanışma bizi güçlendirdi. İnsanlığı gördük ve yaşadık, dostu ve düşmanı daha iyi gördük. Hayatımız boyunca hiç unutamayacağımız 140 gün yaşadık. Bundan sonra direniş nerede biz orada olacağız. Ülker direnişçileri olarak direnişte olan işyerlerine ziyarete gideceğiz.”
Sadece bu da değil. Hükümetin işçi hakları ve talepleri karşısındaki durumunu da yaşayarak öğrendiler: “AKP Hükümeti muhafazakâr kesimin birçok sorununu çözdü, fakat işçiler için hiçbir şey yapmadı. İşçi ölümleri devam ediyor, ağır çalışma koşulları ve düşük ücret devam ediyor. İşçiler için hiçbir şey yapılmadı. Cezalar ağır olsa işçiler işten atılmaz, iş cinayetleri yaşanmaz. İşçileri bu kadar kolay öldüremezler.” Kürt bir işçinin ifadeleri bu durumu tamamlar nitelikte: “Kürt sorunu halen olanca ağırlığıyla çözüm bekliyor. Ben seçimlerin gelmesinden yana değilim. Her seçim benim için kâbus oldu. İçerde Kürt olduğumu bildikleri için gelip kime oy vereceğimi sorarlardı. Yinemi bölücülere, teröristlere oy vereceksin diye üzerime çok baskı olurdu. Yani seçim herkes için oy kullanacağı demokratik bir süreçken, benim baskı gördüğüm ve ezildiğim bir süreç oldu. O nedenle seçimlerin gelmesini hiç istemiyordum. Levent Tüzel HDP vekili olarak ziyarete geldiğinde ilk soğuk duş yaşayan işçiler şimdi farklı düşünüyorlar. Kendilerinin oy verdiği vekiller bir gün bile arayıp sormamışlar. Oy verdikleri partiler ziyaretlerine gelmedi, dayanışma göstermedi. Bu işçiler için öğretici bir süreç oldu.” Direnişin en önemli yanlarından biri, Ülker’in dini kullanarak emek sömürüsünü nasıl gizlemeye çalıştığının açığa çıkması oldu. Namazda bizimle aynı safta duranlar, direnişle beraber karşımıza geçtiler.
Direnişteki Ülker işçileri Türkiye gerçeğinin küçük bir parçası. Türk, Kürt, Laz kökenli işçiler, namazında ve niyazında olanı, namazında niyazında olana tam saygı göstereni. Fabrikada işveren ve sendika yöneticileri bizler hakkında çok kara propaganda yaptı. “Siz kimlerle yan yana olduğunuzu biliyor musunuz” diye. Ellerine ne kadar malzeme varsa kullandılar, ne kadar yakıştırma varsa söylediler. Patron ve Öz Gıda-İş yöneticilerinin neler kullandığını tahmin edersiniz. Sendika olarak direnişteki işçilerin inançlarına, siyasal düşüncelerine, etnik kimliklerine hep saygılı olduk. İlkeler çerçevesinde tartışmalarımız oldu, ama kimse kimseyi incitmedi, kırmadı ve dökmedi. 140 gün boyunca her zorluğu, sevinci ve dayanışmayı birlikte yaşadık. Ülker direnişçileri işe geri dönmediler. Ama kıdem tazminatları bile ödenmeyen işçi arkadaşlarımız kararlılıkları sonucu sendikal tazminat dahil, mahkemeye gerek kalmadan haklarını son kuruşuna kadar aldı.
En başta “Bunların dosyası kabarık” diyen Murat Ülker, işçilere yenildi. İşçiler “Bak Ülker Bey kim büyükmüş”ü gösterdiler. Bu geçen 140 gün boyunca dayanışma ve destek içinde olan her kurum ve kişinin desteği bu direnişin kazanılmasında payı var.
* DİSK/Gıda-İş Genel Sekreteri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.