2015 Haziran seçimlerine giderken tarihin tekeri gittikçe ironik bir şekilde dönmeye başladı. AKP’nin yarattığı politik basınç ve hava, bu seçimleri diğerlerinden farklı bir manaya büründürüyor. Bizzat kendi sözcüleri de bu seçimlerin oldukça kritik olduğunu, “demokrasi, ileri demokrasi” vs’yi çoktan terk edip “dava”ya dönüştürdükleri politik mücadelelerinin en kritik dönemeci olduğunu ifade etmekteler. Nihai hedefleri az-çok olgunlaşmış […]
2015 Haziran seçimlerine giderken tarihin tekeri gittikçe ironik bir şekilde dönmeye başladı. AKP’nin yarattığı politik basınç ve hava, bu seçimleri diğerlerinden farklı bir manaya büründürüyor. Bizzat kendi sözcüleri de bu seçimlerin oldukça kritik olduğunu, “demokrasi, ileri demokrasi” vs’yi çoktan terk edip “dava”ya dönüştürdükleri politik mücadelelerinin en kritik dönemeci olduğunu ifade etmekteler. Nihai hedefleri az-çok olgunlaşmış durumda: AKP tarzı bir “ebedi şeflik” modeli. Bunun ne manaya geldiği tarihte sayısız örneğiyle vakıadır.
Hal böyleyken barajı zorlayacak HDP dışında makul bir alternatif yok. Zorlamayı geçtik %1’i zorlayacak alternatif yok. Ve tabii iyice gözü dönmüş, koca bir coğrafyayı hepten açık hava tımarhanesine döndürmeye kararlı bir iktidar mevcut. 50 yıl önce olsa, “Doğu-batı bloğu, çığırından çıkmış dünya” der, makul bir sebep olduğunu bilirdik; ama sene 2015! Dünya neyi konuşuyor, biz taş devrine dönsek sevineceğiz “ahlakçılık baskısı yok” diye. Hal böyleyken bu koşullarda HDP tercihi, paşa gönüllerimizi/ideolojik bagajlarımızı aşan bir zorunluluktur. Biraz olsun nefes almak için o oyu HDP’ye vermek gerekiyor. Daha ileri gideyim: Şu koşullarda MHP’nin bile mecliste olması, AKP’nin oylarını aşağı çekmesi adına evladır. Bölünmüş ve parçalı bir sağ, tek blok-hepten megaloman ve sosyopat bir AKP’den evladır. CHP’de de zerrece akıl ve mantık varsa ittifak kurmaz-kuramaz eyvallah; ama HDP’nin güçlü olduğu yerlerde oyları HDP’ye yönlendirip barajı geçmelerini istemelidir. Barajı geçip güçlenen bir HDP sanıldığı gibi CHP’yi zayıflatmaz; bilakis güçlendirecektir.
Alın size tarihin garip bir ironisi: Önce iktidarı, sonra devleti kaybeden Ulusalcı seküler hareket, şu anda kritik bir tercih yapmak zorunda. Ya her zamanki kısır seçim beyannameleri ve taktikleri –hatta bir nebze AKP’yi taklit ederek- ile hep denemede aynı sonucu aldıkları uğraşlarına devam edecekler ve öyle görünüyor ki bu gidişle ciddi manada bölünecekler yahut sıklıkla Kürt siyasetçilerine tavsiye ettikleri şeyi, yani Türkiyelileşmeyi ciddi anlamda düşünüp kendilerini revize edecekler. Farkındayım, ciddi bir politik reformdan bahsediyorum ve bunu yapacak kadro, örgüt, ideolojik birikim şu anki CHP’de mevcut görünmüyor. Tam da bu noktada, ironik biçimde HDP faktörü devreye girmekte: Şayet HDP barajı aşarsa psikolojik ve fiili olarak “ana muhalefet”e yükselir. HDP’nin psikolojik olarak muhalefeti domine etmesi, CHP’yi AKP’den ziyadesiyle dönüşüme zorlayacak yegane gelişmedir. Zira, barajı geçen bir HDP “muhalefette alternatifsizlik” zeminini fiilen ortadan kaldırıp toplumu sonraki süreçlerde daha cesur kararlar almaya itecektir. Kaldı ki böylesi bir gelişme HDP’ye şimdi olduğundan çok daha büyük bir sorumluluk yükleyecek ve HDP’nin Kürt Sorunu dışında çok daha etkin-görünür olmasını sağlayacaktır. HDP’nin barajı aşması her açıdan özgün gelişmeler yaratacağı gibi toplumun önüne konmuş psikolojik ve ideolojik bariyerlerin yoğun bir biçimde aşınmasına neden olacaktır. Kürt illeri dışında toplumun ciddi bir siyasal teveccühünü almış bir partiniz varsa, o partinin tabanı da bundan psikolojik olarak etkilenir. Dolayısıyla HDP tabanı da diğer toplumsal kesimlere daha empatik, özgüvenli ve sorumlu hareket edecektir. Tabii bu özgüven ters bir etki yaratıp politik söylemi olumsuz ve gayriciddî bir düzeye çekmezse. Aksi halde, bir sonraki seçimler kocaman bir hezimet haline gelir.
HDP’nin barajı geçmesi aynı zamanda sosyalist, sol, demokrat blok ile Gezi kitlesinin bir başarısı olacaktır. Haziran 2013’ten beri belki de ilk defa bu tarihsel ve özgün isyan, seçimler üzerinden somut bir sonuç yaratmış olacak. Başta da ifade ettiğimiz gibi, Haziran kalkışması psiko-sosyal etkileri bir yana henüz somut bir gelişmeyi doğurmuş değil. Haziran isyanlarının tarihsel momenti ve desteğini arkasına almış bir HDP ile barajın aşılması, isyanın sosyal yönünün maddi anlamda somutlaşması ve daha geniş kitlelere enjekte edilmesi olasılığını güçlendirir. HDP’ye bu süreçte düşen tarihsel misyon, aday belirleme süreçlerinde merkezi kararların yanında Haziran ruhunu da daha etkin ve görünür biçimde yansıtacak organizasyonu planlamaktır. Haziran, Soma, Ermenek, kadın cinayetleri, grevler gibi büyük toplumsal öfkelere sebep olmuş birkaç yıllık yakıcı bir süreç yaşadık. Toplumsal vicdanı derinden kanatan, toplumsal adalet taleplerini yükselten süreçlerdi bunlar. Naçizane tavsiyem: Tüm süreçleri en derinden yaşayan insanlar ve aileleri, Haziran seçimlerinde aday ilan edilmelidir. Örneğin madenci aileleri Manisa’dan aday ilan edilebilir. Berkin Elvan’ın ailesiyle birlikte mecliste yer alacak Somalı madencilerin, kamuoyunu infiale sürüklemiş cinsel şiddet mağdurlarının mecliste yarattığı psikolojik basıncı alâyıvalâ devrimci-demokrat örgütler yaratamaz. Böylesi bir temsiliyet, HDP’nin ve Haziran ruhunun –Özgecan’ın katline kadınların gösterdiği öfkeyi hatırlayalım- 40 yıl uğraşsa yaratamayacağı somut etkileri yaratır ve en afili halkla ilişkiler kampanyasından daha etkili mesajlar verir.
Haziran isyanlarıyla birlikte son birkaç yılda tüm toplumu derinden sarsan mağduriyetlerin doğrudan temsili siyasal mücadelenin sınıfsal, cinsel, kültürel bizatihi kendi özgün mecrasıyla kucaklaşması demektir. Gerçek mecrasında temsiliyetini bulan mücadele hattı, aynı zamanda büyük-küçük tüm mağduriyetlere verilmiş güçlü bir mesaj olacaktır. HDP’nin doğru bir stratejiyle kurgulayacağı seçim taktiği ve olası başarı, CHP’yi dönüşüme zorlayacağı gibi HDP dışındaki sol-demokratik muhalefetlerin de elini güçlendirecektir. HDP üzerinden demokratik muhalefetin kazanacağı özgüven, elbette HDP dışı sol muhalefetin hanesine de yazılacaktır. Tüm bu kazanımların elbette fabrikada, okulda, işyerinde daha etkin örgütlenme modelleriyle desteklenmesi, olası bir seçim zaferini kalıcı kılacaktır. Sözün özü, tarihin bu anı ciddi riskler ve felaket senaryoları barındırdığı kadar; arasak zor erişeceğimiz fırsatları da yaratmıştır. Bu fırsat heba edilmemeli, geçmişteki hatalardan tekraren özür dilemekten ve gönül almaktan kaçılmamalı ve Türkiye halklarının sol duyusuna güvenmelidir. HDP’nin son yıllardaki mağduriyetleri kucaklayacak bir strateji ve kuracağı empatik-saygın bir seçim dili ile başarılı olmaması için bir sebep yok. Aksi halde herkesi oldukça sıkıntılı ve boğucu bir süreç bekliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.