Kıdem tazminatının buharlaştırılmasını alttan alta işleyen AKP iktidarı, işçilerin ikna edilmesini doğrudan üstlenmiş gibi görünüyor. Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıklamaları, işçileri konumlarına göre ayırtarak farklılıklarını, birlik olmalarının önüne çıkarmayı amaçlıyor Kıdem tazminatı uygulaması ilk kez 1936 tarihli 308 Sayılı İş Kanunu ile çalışma yaşamına girmiştir. Süreç içerisinde kıdem tazminatı gün sayıları, işçilerin mücadeleleri ile çoğaltılmasına […]
Kıdem tazminatının buharlaştırılmasını alttan alta işleyen AKP iktidarı, işçilerin ikna edilmesini doğrudan üstlenmiş gibi görünüyor. Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıklamaları, işçileri konumlarına göre ayırtarak farklılıklarını, birlik olmalarının önüne çıkarmayı amaçlıyor
Kıdem tazminatı uygulaması ilk kez 1936 tarihli 308 Sayılı İş Kanunu ile çalışma yaşamına girmiştir. Süreç içerisinde kıdem tazminatı gün sayıları, işçilerin mücadeleleri ile çoğaltılmasına rağmen, 1980’den sonra üst sınır getirilmiştir. 12 Eylül faşist askeri rejimi, tespit edilen üst sınırdan fazla kıdem tazminatı ödeyen işverenlere hapis cezası uygulaması getirmiştir.
Kıdem tazminatı işçinin aynı işyerine işgücünü ve tecrübeyle kıdemlenmiş birikimini uzun süreli vermesinin nedeni ile yıpranmasına karşılık ödenen paradır. Bir çeşit emekli ikramiyesidir. Yılların sınıf mücadelesi ile sermayeden kopardığı bir haktır.
1475 ve 4857 Sayılı İş Kanunu, 857 Deniz İş Kanunu ve 5953 Sayılı Basın İş kanununa göre çalışanları kapsamaktadır. Bu tazminat, aynı zamanda, gençlik yıllarında enerjisini sermayedarın işyerine harcayan işçinin, kıdemi artınca işten atılmasına karşı bir caydırıcılık da oluşturmaktadır.
Bugünkü uygulamada kıdem tazminatı;
Kıdem tazminatı tutarı ise her yıl için 30 günlük brüt, giydirilmiş ücret tutarında net olarak ödenir.
İşçinin kıdem tazminatı hesabına dâhil edilen haklar ise;
Bütün bu yukarıdaki kalemler hesaplanır, günlüğü kaç liraya tekabül ederse, yevmiye ye eklenerek 30 ile çarpılır. Bulunan rakam işçinin her yıl için alacağı tazminatın tutarını oluşturur. Kıdem tazminatını tavanı, en yüksek dereceli devlet memuruna (Başbakanlık Müsteşarı) ödenen maaşı ile sınırlandırılmıştır. Şu an kıdem tazminatının alt sınırı asgari ücret (1,201,50 TL), üst sınırı ise Başbakanlık Müsteşarı’nın maaşı (3.541,37 TL) kadardır.
İşverenlerin kıdem tazminatına bakışı
Türkiye’de kıdem tazminatı çalışma yaşamına girdiğinden bu yana, işverenler kaldırılması için birçok fiili ve hukuki girişimde bulunmuşlardır. 1954 yılından başlamak üzere, bu tartışma gündemden çıkmamıştır. 12 Eylül’le birlikte bir takım sınırlamalarla yaptırmışlar, ancak ortadan kaldırmayı başaramamışlardır. AKP iktidarı ile birlikte altın yıllarını yaşayan her kılıktaki sermaye sınıfı, taşeron uygulamaları ile buldukları korumasız işgücünü hoyratça sömürmelerine rağmen, kıdem tazminatının kaldırılması taleplerinden bir an bile vazgeçmemişlerdir.
Türkiye İşverenler Sendikası’nın yayın organı “İşveren”in Eylül 2004 sayısında, Yönetim Kurulu’ndan Bülent Pirler “Bugün geldiğimiz noktada, Türk çalışma hayatı 4857 sayılı iş kanunu ile etkin bir iş güvencesine, 4447 sayılı kanunla da işsizlik sigortasına kavuşmuş durumdadır. Bu iki kurum artık kıdem tazminatı müessesesinin kesinlikle gözden geçirilerek yeni bir çerçeveye oturtulmasını zorunlu kılmaktadır” demişti. Bu zorunluluktan yola çıkarak işverenler o zaman, tazminatın yıllık hesabının 30 günden 15 güne indirilmesini veya Kıdem Tazminatı Fonu’nun kurulmasını alternatif olarak sunmuşlardı.
Yine MESS, İşveren gazetesinin Şubat 2012 sayısında, yenidünya düzeninin geldiği noktada işgücünün konumun yeniden gözden geçirmenin gerekliliği anlatılarak ‘Business Europa’ yayınından aldığı bir makale ile işgücünün “mobil, dinamik ve açık piyasalarına ancak güvenli bir esneklikle ulaşabileceğini” belirtmişti. İşverenlerin bu anlayışlarını önemli bir öğesi de ‘Ulusal İstihdam Büroları’ olduğundan; 2012 yılında yürütülen ‘Kıdem Tazminatı Fonu’ çalışmalarında birlikte ele alınmasında ısrar etmişlerdi.
IMF ise Ocak 2012 Raporu’nda “Türkiye’de kıdem tazminatı yapısı cömert, istihdam üzerinde vergi yükü yüksek, asgari ücret yüksek…” olduğunu yazmıştı.
AKP iktidarının 2012 yılında ortaya attığı “Kıdem Tazminatı Fonu” sermayeyi kesmemiş, fon oluşturulmasını yeterli bulmamışlardı. İşverenlerin bilinçli olarak, işsizlik sigortasını, kıdem tazminatının kaldırılmasına gerekçe olarak göstermeleri üzerinde kısaca durduktan sonra, bu konuya yeniden döneceğiz.
Kısaca işsizlik sigortasının ne olduğuna bakacak olursak;
Bu durumda, 600 gün işsizlik sigortası primi ödeyenler 180 gün, 900 gün prim ödeyenler 240 gün, 1080 gün ve daha fazla prim ödeyenler 300 gün süre ile işsizlik ödeneği almaktadırlar. Bu ödenek, işçiler sermayeden kaynaklanan nedenlerle işsiz kalmaları halinde, oluşturulan sigorta fonunda ödenen işsizlik harçlığıdır. Yukarıda belirtilen şartlara uyanlara ödenmektedir.
Bu ödeneğin kıdem tazminatının eritilmesine gerekçe gösterilmesinin mantıklı bir yanı, kıdem tazminatı ile de hiçbir alakası bulunmamaktadır. İşverenler ve onların iktidarları AKP bu iki ayrı uygulamayı birbiri ile karşılaştırarak kafa karıştırmaktadırlar.
Tekrar konuya dönecek olursak, 2012 yılında AKP iktidarının ortaya attığı “Kıdem Tazminatı Fonu”, sermeyenin taleplerini karşılamadı. İşverenler ödeyecekleri prim gün sayısının yarıya indirilmesinden sonra fon oluşturulmasını bekliyorlardı. İşverenler ‘fon’a yatıracağı primden önemli bir azalma olmadan, devletin yöneteceği fonu desteklemeleri için bir gerekçe göremedikleri için bu uygulamalara sıcak bakıp onay vermediler. Ayrıca kıdem tazminatının kendileri lehine düzenlenmesinin, esnek çalışmayı uygulayabilmek için “Ulusal İstihdam Büroları” ile birlikte ele alınmasını istemişlerdi. Bu onayı alamayan AKP, işveren ve işçi sendikalarından oluşan, “Ekonomik Sosyal Konsey” deki tartışmalardan dolayı, işçi sendikalarının da memnuniyetsizliğini bahane göstererek; “Kıdem Tazminatı Fonu” ile ilgili kanun tasarısını ertelemişti.
AKP bu geri çekilme ile birlikte, kendisini zorlamayan sendika yönetimlerini öne çıkartarak, işçiler huzurunda silinen yüzlerini parlatmayı da ihmal etmemişti. İşçi sendikaları ‘Sorun çıkarmış, müsaade etmemiş’lerdi.
İktidar sendikalardan ziyade, işçilerin kıdem tazminatından vazgeçmek istemediklerini biliyordu. Bunlara çare araması, işçilerin tepkilerini azaltacak çözümler bulması gerekiyordu.
Esasında bu gün işçi sendikaları, özellikle TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ işçi hakları söz konusu olunca iktidarın yanında durduklarını icraatları ile birçok defa ortaya koymuşlardır (Bu ayrı bir tartışma konusu olduğu için, konuyu dağıtmamak maksadı ile şimdilik bu kadar değinerek, bunu ayrı bir yazıda inceleyeceğiz).
Gelinen aşamada kıdem tazminatı tartışmaları yeniden su yüzüne çıktı. AKP iktidarı işverenlerin istediği hazırlıkların alt yapısını oluşturduktan sonra tartışmayı güncelleştirmeye başladı. İktidar halkın zararına ve kendilerine de tepki oluşturacak kanunları “Torba Yasa”ların içine saklayarak getiriyor. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın bundan altı ay kadar önce “artık torba yasa hazırlamayacağız” demecinden sonra en az dört, beş paket gündeme gelmiştir.
Hükümet gelecek uygulamalarına yol açmak için, kamuda çalışan taşeron işçilerinin kıdem tazminatlarını, çıkardığı bir yönetmelikle, hesaplarına yatırmaya başlamıştır. Bu olağan işlemi büyük bir başarı gibi lanse etmeleri boşuna değildir.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, kıdem tazminatını yeniden tartışmaya açarak, işverenlerin isteklerini yerine getirebilmek için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Bunu yaparken işçileri ‘koruduğunu’ belli etmekten de geri durmamaktadır. İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan “Ekonomik ve Sosyal Konsey” beraber karar vermeden tazminatı gündeme getirmeyeceğini, ‘İşçilerin yüzde 90’ının zaten kıdem tazminatını alamadığını’ dillendirerek; oluşturulacak fona gerekçe bulmaya çalışıyor. İşçilerin kanuni hakları olan tazminatlarını ödemeyen işverenlere yaptırım uygulayacağına; bundan faydalanmaya çalışıyor.
Çalışma Bakanı bu işin nasıl işçilerin lehine olacağını anlatmaya çalışırken, başbakan işin gerçeğini açıkladı, “Kıdem Tazminatını işverenler üzerine getirdiği bazı yükler var. İşverenlere getirdiği yükleri nasıl atabiliriz? Bazı düşüncelerimiz var” dedi. Gerçek bu, AKP kıdem tazminatını işverenlerin istediği gibi çıkartmak istiyor.
Geldiğimiz noktada, AKP iktidarı kıdem tazminatını işverenlerin istediği gibi ‘esnek çalışma’nın yasalaştırılması ve ‘Ulusal İstihdam Büroları” ile birlikte ele alarak şöyle düzenlemek istiyor.
Çalışma Bakanı bu ipuçlarını verirken, söz arasında gün sayısının aşağı inebileceğini bununda fondaki nemalarla karşılanıp aynı yere geleceğini belirtiyor.
Böylece AKP ve sermaye, işçilerin kıdem tazminatı gün sayılarını yarı yarıya aşağıya indirerek, bir fonda toplayıp değerlendirmek istiyor. Ve bu fonu da özel sermayeli sigorta şirketlerine kaynak olarak aktarmak istiyor.
Geçtiğimiz yıllarda kurulan fonlar ve akıbetlerini düşünecek olursak, işçilerin ve örgütleri sendikaların buna müsaade etmeleri kıdem tazminatlarının buharlaştırmaları anlamına gelecektir. Geçtiğimiz yıllarda kurulan ‘Zorunlu Tasarruf Fonu’, ‘Fak-Fuk Fonu’, ‘Konut Edindirme Fonu’ gibi fonların devlet eliyle nasıl buharlaştığını, bankaları ve sermayeyi kollamak için kullanıldığını biliyoruz. Üstelik bütün amacı aşırı kar yapmak olan, özel sigorta şirketlerinin bu paraları kullanmalarının tehlikelerini anlatmaya bile gerek yok.
İşçilerin yüz yıldan fazla bir sürede, mücadele ile kazandıkları haklarına böyle göz dikilmişken, onların örgütleri olan sendikalar bu duruma ne diyor?
HAK-İŞ: ‘Hak kaybı olmazsa destek veriyoruz’ diyor.
Bundan daha fazla hak kaybı nasıl olabilir acaba? Buradaki kasıt, hazır çalışanların haklarına dokunulmaması halinde, yeni işe girenlere uygulanmasında bir sakınca görmemek oluyor. Bu tutum bu uygulamaya yol verme, yön göstermedir.
TÜRK-İŞ: “İşe yeni girenler dâhil, kıdem tazminatı gün sayısı 30 günden aşağı olmaz. Fon kurulabilir yönetimi işçi, işveren ve hükümetten oluşsun” diyor.
Karşı çıkar gibi görünse de yılların devlet sendikası TÜRK-İŞ de uygulamaya uzatmalı yol veriyor. Bunları söyledikten sonra, işverenlerin çeşitli bahanelerle kıdem tazminatı vermedikleri işçileri kastederek, “Yıllarca çalışıp tazminat alamayan işçilerden beddua alıyorum… Ben çözüme yanaşmadığım için kıdem tazminatı almadıklarını zannediyorlar. Durum öyle değil. Buyurun anlaşalım” diyor.
DİSK: Kıdem tazminatının azaltılarak fona devredilmesine karşı çıkıyor.
Bu sendikalardan iktidara destek olmak isteyen yönetimlerinin, üyelerini buna ikna etmeleri zor görünüyor. Zaten bu sendikalara üye sayısı SGK’ya kayıtlı işçilerin yüzde 10 civarında olduğundan, işçi kitlesinin gövdesini oluşturan 9-10 milyon işçinin tavrı da önemli halele gelmektedir. Bu sendikaların, sendikasız işçilerin, örgütlenmelerine destek olmaları gerekirken, kıdem tazminatlarının fon marifeti ile AKP tarafından buharlaştırılmasına onay vermeye hakları olmaması gerekir.
Kıdem tazminatının buharlaştırılmasını alttan alta işleyen AKP iktidarı, işçilerin ikna edilmesini doğrudan üstlenmiş gibi görünüyor. Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıklamaları, işçileri konumlarına göre ayırtarak farklılıklarını, birlik olmalarının önüne çıkarmayı amaçlıyor. Mevcut çalışan sendikalı işçileri, her hangi bir hak kayıpları olmayacağı yollu bir söylemle rahatlatmayı planlıyor.
Yıllardır kıdem tazminatı alamayan yüzde 90 işçiye de, “Siz zaten kıdem tazminatı alamıyorsunuz” diyerek fon oluşturulmasının onların faydasına olduğunu anlatmaya çalışıyor. Esasında Türkiye’de işçilerin büyük çoğunluğunun normal yolla kıdem tazminatı alamadıkları bir gerçektir. İşverenlerin, işçinin tazminat almak için aynı işyerinde 1 yıl çalışmış olmak şartını kullanarak, işçileri bir yılı doldurmadan işten çıkardığı ya da başkaca hukuksuz yollarla işçiye tazminat ödemediği herkesin malumudur. Bu nedenlerle tazminatını alamayanların mahkemeye başvuranların neredeyse tamamını bu hakkı kazandığı da herkesin malumudur. AKP iktidarı işverenleri bu kötü niyetlerini ortadan kaldıracak düzenlemeler yapma yerine, bu hukuksuzluklara tutunarak işçilerin haklarını ortadan kaldırmayı denemek istiyor.
İşçiler, AKP iktidarının, yanına aldığı sendika bürokrasisi ile birlikte, işçileri bölen yukarıdaki çift yönlü aldatmalarına gelmeyecekler, sınıflarının asırlık kazanımlarına onay vermeyeceklerdir.
AKP gelecekte var gücü ile kıdem tazminatının ‘fon’laştırılması ile birlikte, ‘esnek üretimi’ ve ‘Ulusal İstihdam Bürolarını’ iş yaşamına dahil etmek için çalışmaya hazırlanıyor. Bu yüzden, yılların kazanımı olan kıdem tazminatını sermaye ye peşkeş çekilmesinin önünde durup, işçilere önlerine kurulan tuzaklara düşmemeleri için mücadele etmek gerekiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.